22. Dokuzuncu Lem’a – 1. Ders: Tarla kiminse tohum onundur
اللمعة التاسعة
Dokuzuncu Lem’a
فكما رأيت gördüğün gibi خاتمَ الأحديةِ ehadiyet hâtemini على الجزئيات cüz’iyyat üzerinde وعلى الأرض وعلى العالم arz üzerinde ve âlem üzerinde…
Ehadiyet hâtemini cüz’iyyat üzerinde, arz üzerinde ve âlem üzerinde gördüğün gibi…
فانظر bak ترى görürsün ذلك bunu (bu hâtemi) على الأنواع المنشورة yayılmış nevler üzerinde وعلى العناصر المحيطة ve muhit anasır üzerinde.
Bak, bunu (bu hâtemi) yayılmış nevler üzerinde ve muhit anasır üzerinde de görürsün.
İzah: Vahidiyet ve ehadiyetin manasını önceki derslerimizde öğrenmiştik. Kısaca hatırlatacak olursak: Âlemin bir bütün olarak Allah’ın isim ve sıfatlarına ayna olması Allah’ın vahidiyetinin tecellisidir. Mahsus bir eşyanın âlemde tecelli eden isim ve sıfatlara ayna olması ise Allah’ın ehadiyetinin tecellisidir.
Cüz’iyyat “cüz’î” kelimesinin çoğuludur. Cüz’î: Küllîyi oluşturan fertlerdir. Mesela insan nevi küllî, bir insan ise onun cüz’îsidir. Demek, cüz’iyyat ile kastedilen, nevleri oluşturan fertlerdir.
İşte Allahu Teâlâ:
1. Cüz’iyyat üzerine.
2. Arz üzerine. (Dünyayı bir bütün olarak farz etsek, dünyaya vahidiyet mührü, yeryüzüne ise ehadiyet mührü vurulmuştur. Kıyası yeryüzü ile ağaç arasında yapsak: Yeryüzüne vahidiyet mührü, ağaca ise ehadiyet mührü vurulmuştur.)
3. Âlem üzerine. (Bununla âlemin her bir ferdi kastedilmiştir. Zira âlem üzerine geniş ölçekte vurulan mühür ehadiyet değil vahidiyet mührüdür.)
4. Yayılmış nevler üzerine.
5. Muhit unsurlar üzerine hâtem-i ehadiyet vurmuştur.
فكما nasıl ki أنّ زرعَ بذرٍ في مزرعة bir tarlaya tohum ekmek يدل على gösterir أن المزرعة tarla في تصرف صاحب الْبَذْرِ tohum sahibinin tasarrufu altındadır وأن البذرَ ve tohum لمتصرف المزرعة tarlanın mutasarrıfına aittir.
Nasıl ki bir tarlaya tohum ekmek gösterir ki: Tarla tohum sahibinin tasarrufu altındadır ve tohum da tarlanın mutasarrıfına aittir.
يشهد şehadet eder هذا لذاك bu ona وذاك لهذا o da buna.
Bu ona, o da buna şehadet eder.
İzah: Bir tarlaya tohum ekilmesinden anlıyoruz ki tarla da tohum da aynı zatın mülküdür.
— Zira kişi başkasının tarlasına ne diye tohum eksin?
— Ve tarla sahibi, başkasının kendi tarlasına tohum ekmesine neden müsaade etsin?
— Tarla sahibinin kendi tohumunu ekmeye gücü mü yok?
— Ya da tohumu olan, tohumunu ekecek bir tarlaya niçin sahip olmuyor?
Tarla kiminse tohum onundur ve tohum kiminse tarla onun mülküdür.
Bu kaziyeden de şu netice çıkar: Bir zat tarlanın sahibi olduğunu ispat etse, tohumun sahibi olduğunu ispat etmesi ondan istenmez. Ya da tam tersi, tohumun sahibi olduğunu ispat etse, tarlanın sahibi olduğunu ispat etmesi gerekmez. Zira biri diğerine şehadet eder.
Peki, misaldeki tarla ve tohumun hakikatteki karşılığı nedir?
Üstadımız bu karşılığı şöyle beyan ediyor:
كذلك aynen bunun gibi إن هذه العناصرَ şüphesiz bu anasır التي هي مزرعةُ المصنوعات masnuatın tarlası olan بلسان واحديَّتِها birliğinin lisanıyla وبساطَتِها في كليَّتِها külliyetinin içindeki basitliğiyle واحاطتها بطرزٍ متعيِّنٍ بعلم ilimle belirlenmiş bir tarzla olan ihatasıyla وبصورة محكمة بحكمة ve hikmetle sağlamlaştırılmış suretiyle…
Aynen bunun gibi, şüphesiz masnuatın tarlası olan bu anasır, birliğinin lisanıyla, külliyetinin içindeki basitliğiyle, ilimle belirlenmiş bir tarzla olan ihatasıyla ve hikmetle sağlamlaştırılmış suretiyle…
وإن هذه المخلوقاتِ ve şüphesiz bu mahlukat التي هي ثمراتُ الرحمة ومعجزاتُ القدرة وكلماتُ الحكمة rahmetin meyveleri, kudretin mucizeleri ve hikmetin kelimeleri olan بلسان انتشارها الحكيم hikmetli olan intişarlarının lisanıyla مع المماثلة في الاشخاص şahıslarda birbirine benzemekle birlikte…
Ve şüphesiz rahmetin meyveleri, kudretin mucizeleri ve hikmetin kelimeleri olan bu mahlukat; şahıslarda birbirine benzemekle birlikte hikmetli olan intişarlarının lisanıyla…
وبلسان توطنها ve yerleşmelerinin lisanıyla في الاطراف المتباعدة birbirinden uzak bölgelere بتوزيعٍ عجيب حكيم hakîm ve acip bir yayılmayla مع المشابهة في الأفراد fertlerde birbirine benzemekle birlikte…
Fertlerde birbirine benzemekle birlikte, hakîm ve acip bir yayılmayla birbirinden uzak bölgelere yerleşmelerinin lisanıyla…
تشهدان على ikisi şehadet ediyor أن المحيطَ والمحاط muhit ile muhat (ihata eden ile ihata edilen) والمزارعَ والبذور ve tarlalar ile tohumlar في قبضةِ تصرفِ kabza-i tasarrufundadır صانعٍ واحدٍ bir Sâni-i Vahid’in.
İkisi şehadet ediyor ki: Muhit ile muhat ve tarlalar ile tohumlar, bir Sâni-i Vahid’in kabza-i tasarrufundadır.
İzah: Evet, her bir eşya; bir çiçek, bir kelebek, bir ağaç, bir kuş; her bir mevcut tohum hükmündedir.
— Peki, bu tohumlar hangi tarlada ekilmiş?
Âlem tarlasında ve anasır yani elementler tarlasında ekilmiş.
– Gökyüzü bir tarla olmuş. Yıldızlar o tarlanın tohumu.
– Yeryüzü bir tarla olmuş. İçindeki masnuat bu tarlanın tohumu.
– Denizler bir tarla olmuş. Balıklar ve diğer deniz varlıkları bu tarlanın tohumu.
– Dağlar bir tarla olmuş. Ağaçlar, çiçekler bu tarlanın tohumu.
– Ağaç dağa kıyasla bir tohum iken, meyvesine kıyas edilse ağaç bir tarla olur; meyve bu tarlanın tohumu.
– Yine maddenin yapı taşı olan elementler bir tarla olmuş. Bütün mevcudat bu tarlada ekilmiş ve bu tarlada bitmiş.
Kaidemiz neydi? Tarla kiminse tohum onundur, tohum kiminse tarla onun mülküdür. Ve bir kimse tarlanın sahibi olduğunu ispat etse, tohumun sahibi olduğunu ispat etmesine gerek yoktur. Ya da tohumun sahibi olduğunu ispat etse, tarlanın sahibi olduğunu ispata ihtiyaç yoktur.
Aynen bunun gibi, Allahu Teâlâ’nın kâinatın ve elementlerin sahibi olduğu ispat edilse, içindeki mahlukatın sahibi olduğunu ispata lüzum yoktur. Ya da tam tersi, Allah’ın tohum hükmündeki tek bir sineğin, tek bir çiçeğin sahibi olduğu ispat edilse; tohum hükmündeki diğer mahlukların ve tarla hükmündeki âlem ve anasırın sahibi olduğunu ispata lüzum yoktur. Bir şeye sahip olan, her şeyin sahibidir ve kâinata sahip olamayan, hiçbir şeye sahiplik iddiasında bulunamaz.
Yine her iki tarafın yani hem tohum hükmünde olan varlıkların hem de tarla hükmünde olan âlem ve anasırın lisan-ı hâlleriyle yaptıkları şehadete göre, muhit ile muhat (yani ihata eden âlem ve anasırla, muhat olan yani kapsanan ve içine giren varlıklar) tek bir sanatkârın eseridir ve o zatın tasarrufu altındadır. Tarla olan kâinat Allah’ın, tohum olan varlıklar başkasının olamaz.
Bu hakikate şu misalle de bakabiliriz:
Kitap kiminse kitabın her bir kelimesi de onundur. Dolayısıyla kitabın kendisine ait olduğunu ispat eden, kelimelerin kendisine ait olduğunu ispat etmek zorunda değildir. Ya da tek bir kelimenin kendisine ait olduğunu ispat eden, diğer kelimelerin ve kitabın kendisine ait olduğunu ispata mecbur değildir.
Aynen bunun gibi, şu kâinat da bir kitaptır. İçindeki her bir varlık da bir kelimedir. Bu kelimeler bu kitapta yazılmıştır. Kitap muhittir, içine alandır; kelimeler muhattır, içine girendir. Şu kâinatın Allah’ın mülkü olduğu ispat edildiğinde kuşlar kimin, çiçekler kimin, ağaçlar kimin diye sorulmaz. Zira kitap kiminse kelimeler de onun olacaktır. Ya da tek bir çiçeğin sahibi olarak Allah ispat edildiğinde diğer çiçekler kimin, kuşlar kimin, kâinat kimin diye sorulmaz. Zira bir kelimenin sahibi diğer kelimelerin ve kitabın da sahibidir. Bir çiçeği kim yaratmışsa, bütün çiçekleri, bütün mahlukatı ve kâinatı da o yaratmıştır.
فكلُّ نوعٍ her bir nev وكلُّ عنصرٍ ve her bir unsur يشهد şehadet eder لكلٍّ her birine وللكلِّ ve tamamına بانكم مالُ منْ siz o zatın malısınız أنا ماله ben onun malıyımdır.
Her bir nev ve her bir unsur, her birine ve tamamına, ben kimin malıysam siz de onun malısınız (diyerek) şehadet eder.
فيَصير olur کلُّ زهرةٍ her bir çiçek وكلُّ ثمرة her bir meyve وكلُّ حيوان وحوينة her bir hayvan ve hayvancık سكةً ناطقة konuşan bir sikke وخاتمًا متكلمًا konuşan bir hâtem وطُرّة متلفِّظة ve söz söyleyen bir turra.
Her bir çiçek, her bir meyve, her bir hayvan ve hayvancık, konuşan bir sikke, konuşan bir hâtem ve söz söyleyen bir turra olur…
بلسان انْتظام الحال وحكمة المآل hâlin intizamı ve akıbetin hikmeti lisanıyla بأن هذا المكانَ مُلكُ من أنا ملكه bu mekân, ben kimin mülküysem onun mülküdür وصُنْعُ من أنا صنعه ben kimin sanatıysam onun sanatıdır ومكتوب من أنا حرفُه ben kimin harfiysem onun mektubudur ونسجُ من أنا نقشه ve ben kimin nakşıysam onun dokumasıdır.
Hâlin intizamı ve akıbetin hikmeti lisanıyla (şöyle diyerek): Bu mekân, ben kimin mülküysem onun mülküdür; ben kimin sanatıysam onun sanatıdır; ben kimin harfiysem onun mektubudur ve ben kimin nakşıysam onun dokumasıdır.
Yazar: Sinan Yılmaz