15. “Ecel, belirlenmiş bir yazıyla yazılmıştır.” ayetinin tahlili
Kaderi inkâr edenlere cevap vermeye devam ediyoruz. Her derste olduğu gibi, dersimize şu bilgiyi hatırlatarak başlıyoruz:
Kader: Allah’ın ezelî ilmiyle, istikbalde olacak şeyleri bilmesi ve bu bilgiyi bir defterde kaydetmesidir.
“Kader yoktur.” demek, “Allah geleceği bilmez.” demektir. “Kur’an’da kader yoktur.” demek de “Kur’an’da Allah’ın geleceği bildiğiyle ilgili hiçbir ayet yoktur.” demektir.
Önceki derslerimizde kaderin varlığına dair yedi ayet-i kerimeyi tahlil etmiştik. Bu dersimizde sekizinci delil olarak Âl-i İmran suresinin 145. ayetini tahlil edeceğiz. Bu ayet-i kerimede şöyle buyrulmuş:
وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَنْ تَمُوتَ إِلاَّ بِإِذْنِ اللَّه كِتَابًا مُؤَجَّلاً
“Allah’ın izni olmadan hiçbir kimse ölemez. Ecel, belirlenmiş bir yazıyla yazılmıştır.” (Âl-i İmran 145)
Bu ayet-i kerimede, ecelin belirlenmiş olduğu haber verilmektedir. A’raf suresi 34. ayet, Rad suresi 38. ayet ve Nahl suresi 61. ayette de bu hususa dikkat çekilmiş ve ecelin öne alınamayacağı ve ertelenemeyeceği beyan buyrulmuştur.
Demek daha bizler yaratılmadan önce Allahu Teâlâ her birimiz için bir ömür takdir etmiş ve bir ecel vakti belirlemiştir. O vakit gelmeden ölmemekte ve o vakti de tehir edememekteyiz. O hâlde şimdi, bir insanın kendisini dağdan attığını ve intihar ettiğini farz edelim. Bu durumda şu şıklardan hangisi doğrudur:
1. Allahu Teâlâ o kişi için bir ömür takdir etmişti ama o intihar ederek ölümünü öne aldı.
Bu şık doğru olamaz. Çünkü ayeti-i kerimelerde, ecelin ertelenemeyeceği ve öne alınamayacağı açıkça belirtilmiş. Demek intihar eden, ecelini öne alamıyor. O hâlde bu şıkkı eledik.
2. Allahu Teâlâ bu kişi için bir ecel takdir etmiş ve takdir ettiği ecelin vakti geldiğinde bu kişiyi intihara mecbur etmiştir. İntihar eden kişi, iradesiz bir şekilde kendini dağdan aşağıya atmıştır. Daha doğrusu Allah onu atmış, o da Allah’ın kudretine karşı koyamamıştır. Bu sayede de takdir edilen ecel ne bir vakit geri kalmış ne de tehir olmuştur.
Bu şık da doğru olamaz. Çünkü bu durumda, kulun cüz’î iradesi elinden alınmış ve zorla intihar ettirilmiş olur. Hâlbuki Allahu Teâlâ, intiharın büyük bir günah olduğunu bildirmiş ve intihar edeni cehennem azabı ile tehdit etmiştir. Eğer intihar edenin elinden cüz’î iradesi alınsaydı, bu tehdit manasız olur ve ceza zulüm olurdu.
O hâlde bu şıkkı da eledik. Çünkü Allahu Teâlâ zulümden münezzehtir.
3. Allahu Teâlâ, o kişinin cüz’î iradesini kullanarak intihar edeceğini ezelî ilmiyle bilmiş ve ona o kadar ömür takdir etmiştir. Eğer o kişi, cüz’î iradesini kullanarak intihar etmeyecek olsaydı, belki Allah onun için daha uzun bir ömür takdir eder ya da başka bir sebeple yine ölümünü o zamanda kaza ederdi. Bu bizim bilemeyeceğimiz bir şeydir.
Tek doğru şık bu şıktır. Bu şıkta ne kula zulüm vardır ne de ecel vaktini öne almak!
Şimdi gelelim bu tahlilin meselemize bakan yönüne:
Kaderi inkâr edenler diyor ki: Allah geleceği bilemez. Bir olay ancak vukua geldikten sonra Allah tarafından bilinir.
Biz şimdi onlara şu soruları soruyoruz:
1. Allahu Teâlâ, bir kulun cüz’î iradesini kullanarak intihar edeceği vakti ezelî ilmiyle biliyor ve ona o kadar ömür takdir ediyorsa, diğer fiillerini de -daha yapmadan önce- bilmez mi?
2. İnsanın ne zaman ve nasıl öleceğini bilen ve bunu “Belirlenmiş bir yazıdır.” ayetinin fermanıyla levh-i mahfuzda kaydeden Rabbimiz, bizim diğer amellerimizi niçin bilmesin ve kaydetmesin?
3. İnsanın ne zaman öleceğinin ölümünden önce bilinmesi, diğer amellerinin de vukuundan önce bilineceğini ispat etmez mi?
Yazar: Sinan Yılmaz