9. Kabir hayatını haber veren diğer ayet-i kerimeler
Eserimizin bu bölümüne kadar kabir hayatını sekiz ayet-i kerime ile ispat ettik ve her bir ayet üzerinde tahliller yaptık. Kur’an’dan gösterebileceğimiz daha çok ayet-i kerime var. Ancak her birini teker teker tahlil etmek hem sizleri sıkar hem de uzun kaçar. Bu sebeple, kalan ayetlerden bir kısmını kısaca beyan edecek ve ayetler hakkındaki geniş malumatı tefsir kitaplarına havale edeceğiz. Zira artık hadis-i şeriflere geçme vaktimiz geldi.
Kabir hayatına dair göstereceğimiz dokuzuncu ayet-i kerime Mümin suresinin 11. ayetidir. Bu ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:
قَالُوا رَبَّنَا أَمَتَّنَا اثْنَتَيْنِ وَأَحْيَيْتَنَا اثْنَتَيْنِ فَاعْتَرَفْنَا بِذُنُوبِنَا فَهَلْ إِلَى خُرُوجٍ مِنْ سَبِيلٍ
“Onlar derler ki: Ey Rabbimiz! Sen bizi iki defa öldürdün ve iki defa dirilttin. Biz günahlarımızı itiraf ettik. Artık buradan çıkmaya bir yol var mıdır?” (Mümin 11)
Ayet-i kerimede geçen, “Bizi iki defa öldürdün ve iki defa dirilttin.” ifadesi hakkında İmam Süddî Hazretleri şöyle der:
— Kâfirler bu dünyada öldürülecek, daha sonra kabirlerde sorgu için diriltileceklerdir. Yani kabirde bir berzah hayatı olacaktır. Daha sonra kıyametten hemen önce tekrar öldürülecek ve kıyametten sonra yeniden diriltileceklerdir. Böylece ayet-i kerime, kabir hayatına doğrudan delalet etmiş olmaktadır. (İbni Kesir, ilgili ayetin tefsiri)
İbni Mesud, İbni Abbas, İmam Dahhak, İmam Katâde ve Ebû Malik Hazretlerine göre, bu ayet şu ayet gibidir: “Allah’ı nasıl inkâr edersiniz ki sizler ölüler iken sizi diriltti. Sonra sizi öldürecek ve sonra yine diriltecek. Sonra da ona döndürüleceksiniz.” (Bakara 28) (İbni Kesir, ilgili ayetin tefsiri)
Bu ayetin izahını dördüncü başlıkta yapmıştık. Özü şudur:
Birinci öldürülmek: Baba sulblerinde ölü hâlde bulunmaktır.
Birinci yaratılmak: Anne karnında ruh üflenerek bu dünyaya gelmek ve bir zaman burada yaşamaktır.
İkinci öldürülmek: Bu dünyada öldürülmektir.
İkinci defa yaratılmak: Kabirde yaratılıştır. Oradan da çıkılıp Allah’a döndürülür.
Demek, Mümin suresinin 11. ayet-i kerimesinde kabir hayatına işaret edilmektedir.
Kabir hayatına dair göstereceğimiz onuncu ayet Tûr suresinin 47. ayetidir. Bu ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:
وَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا عَذَابًا دُونَ ذَلِكَ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ
“Muhakkak ki o zulmedenlere bundan başka bir azap daha vardır. Ne var ki onların çoğu bilmezler.” (Tûr 47)
Bu ayetin önündeyse şöyle buyrulmuştur: “Artık sen onları, bir azapla çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar bırak. O gün hile ve tuzakları kendilerine asla fayda vermez ve onlara yardım da edilmez.” (Tûr 45-46)
Bu ayetler, onların kıyamette karşılaşacakları büyük azaptan haber vermektedir. Arkasından gelen 47. ayet-i kerimede ise zulmedenlere -ahiretteki büyük azapları dışında- başka bir azabın daha verileceği bildirilmiştir.
İbni Abbas, İmam Katâde ve Bera bin Azib Hazretlerine göre, bu başka azaptan murad kabir azabıdır. İmam Kurtubî, Hazreti Ali’nin de bu görüşte olduğunu nakletmektedir. (Taberî, ilgili ayetin tefsiri)
— Bu kadar âlimin kabir hayatı hakkındaki ittifaklarını ve ayetlerden deliller getirdiğini gördükten sonra kabir hayatını kim inkâr edebilir?
Kabir hayatına dair göstereceğimiz on birinci ayet Meryem suresinin 75. ayetidir. Bu ayet-i kerimede şöyle buyrulmuş:
قُلْ مَنْ كَانَ فِي الضَّلاَلَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمَنُ مَدًّا حَتَّى إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ إِمَّا الْعَذَابَ وَإِمَّا السَّاعَةَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضْعَفُ جُندًا
“De ki: Kim sapıklık içindeyse Rahman ona mühlet verir. Nihayet tehdit edildikleri şeyi -ister azabı isterse kıyameti- gördüklerinde, işte o zaman kimin yerinin daha kötü ve taraftarlarının daha güçsüz olduğunu bilecekler.” (Meryem 75)
Ayette geçen “İster azabı isterse kıyameti gördüklerinde…” ifadesindeki “ister azabı” ifadesi kıyametten önce olacak bir azabın varlığına açıkça delalet etmektedir. Çünkü ayetin devamındaki “isterse kıyameti” ifadesi, kıyamet günü görülecek azaba işaret etmektedir. Bu durumda, zikredilen birinci azap kıyamet azabı olamaz. O hâlde bu birinci azapla kabir azabı kastedilmiş olmalıdır. Râzî Hazretleri bu konuda şöyle demektedir:
— Ayetteki “ister azabı isterse kıyameti” ifadesi, kıyametten önce olacak bir azabın varlığına delalet eder. Kıyamet gününden önce olacak bu azap kabir azabı olabilir. (Tefsir-i Kebir, ilgili ayetin izahı)
Kabir hayatına dair göstereceğimiz on ikinci ayet En’am suresinin 98. ayetidir. Bu ayet-i kerimede şöyle buyrulmuş:
وَهُوَ الَّذِيَ أَنْشَأَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ فَمُسْتَقَرٌّ وَمُسْتَوْدَعٌ
“O ki sizi tek bir nefisten yarattı. Sizin için bir müstekar bir de müstevda vardır.” (En’am 98)
Ayet-i kerimede geçen “müstekar” karar kılınan yer, “müstevda” ise emanet konulma yeridir. Müstekar ve müstevdanın neresi olduğu hakkında İbni Mesud Hazretleri şöyle demektedir:
— Ana rahmi müstekar, kabir ise müstevdadır. Kabrin emanet yeri oluşu, insanın tabii karargâhı olmayıp, esas yurdu olan ahirete giderken bir süreliğine uğrak yeri olması sebebiyledir. (Ruhu’l-Furkan, ilgili ayetin tefsiri)
İmam Hasen Hazretlerine göre ise “dünya” müstekardır, “kabir” ise müstevdadır. Zira insanlar yeryüzüne yerleşip ev-ocak kurarlar. Bu cihetle dünya “müstekar” yani yerleşme yeri olur. Yerin altında ise bunların hiçbiri bulunmaz. Bu cihetten kabir hayatı “müstevda” yani emanet yerdir. (Ruhu’l-Furkan, ilgili ayetin tefsiri)
Bu konuda başka âlimler de benzer izahlar yapmışlar ve ayette geçen “müstevda” kelimesini kabir hayatı ile tefsir etmişlerdir. Demek, En’am suresi 98. ayet-i kerimedeki “müstevda” tabiriyle kabir hayatına dikkat çekilmiştir.
Kabir hayatına dair göstereceğimiz on üçüncü ayet Taha suresinin 124. ayetidir. Bu ayet-i kerimede şöyle buyrulmuş:
وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى
“Kim benim zikrimden yüz çevirirse onun için dar bir geçim vardır. Ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz.” (Taha 124)
Ayet-i kerimede “dar bir geçim” olarak tercüme ettiğimiz مَعِيشَةً ضَنْكًا ifadesini Ebû Said el-Hudri ve Abdullah İbni Mesud Hazretleri “kabir azabı” ile tefsir etmişlerdir. (İbni Kesir, ilgili ayetin tefsiri)
Bu iki büyük sahabenin bir ayeti kabir azabıyla tefsir etmesi, bu hayatın varlığına kâfi bir delildir. Kaldı ki bu zatlardan biri sahabenin en büyük âlimlerinden olan Abdullah İbni Mesud Hazretleridir.
Kabir hayatına dair göstereceğimiz on dördüncü delil Tekâsür suresidir. İmam Kurtubî Hazretleri Tekâsür suresi hakkında şöyle demektedir:
— Bu sure kabir azabının varlığını göstermektedir. Kabir azabına iman ve onu tasdik etmek farzdır. Allahu Teâlâ mükellef olan kulunu kabirde diriltecek ve ona hayatta iken sahip olduğu nitelikte bir akıl verecektir. Böylece kişi kendisine sorulacak soruları anlayacak, ne cevap vereceğini bilecek, Rabbinden geleni kavrayacak ve kabrinde kendisine hazırlanmış olan lütuf ya da azap hâllerini anlayabilecektir. Ehl-i sünnet’in kabul ettiği görüş ve bu din mensuplarının büyük cemaatinin benimsediği kanaat budur. (El-Camiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, ilgili ayetin tefsiri)
Yine Hazreti Ali (r.a.) Tekâsür suresi hakkında şöyle der:
— Tekâsür suresi inince kabir azabı konusundaki kanaatimiz kesinlik kazandı. (Tefsir-i Kebir; İbni Kesir, ilgili ayetin tefsiri)
Kabir hayatını inkâr edenler diyor ki: Kur’an’da kabir hayatıyla ilgili tek bir ayet yok.
Onların bu sözüne şaşılır. Eserimizin başından buraya kadar, kabir hayatı hakkında sekiz ayet-i kerime gösterdik. Bu derste de bu sekize altı tane ilave edip ayetleri on dörde ulaştırdık.
Şu noktaya dikkat çekmek istiyoruz: Zayıf ipler birbiriyle birleşince kuvvet bulur. Tek başına koparılabilir iken, arkadaşlarıyla sırt sırta verdiğinde kopmaz bir hâle gelir. Aynen bunun gibi, zayıf gibi gözüken bir delil de sırtını diğer delillere dayayıp kuvvet bulur ve kopmaz bir ip olur. Dolayısıyla her delili tek başına değil, diğer delil arkadaşlarıyla birlikte mülahaza etmek gerekir.
Yazar: Sinan Yılmaz