a
Ana SayfaKabir Hayatı13. “Şüphesiz sen ölülere işittiremezsin.” ayetinin izahı

13. “Şüphesiz sen ölülere işittiremezsin.” ayetinin izahı

Kabir hayatını inkâr edenler diyor ki:

— Neml suresinin 80. ve Rum suresinin 52. ayetinde, “Şüphesiz sen ölülere işittiremezsin.” buyrulmuş. Ölülerin işitmemesi, kabirde bir hayatın olmadığını ispat etmektedir. Zira hayatları olsaydı elbette işitirlerdi. Madem işitmiyorlar, o hâlde kabir hayatı yoktur.

Onların bu sözlerine karşı önce “Sübhanallah” diyoruz. Sonra da “Yahu bunlar Kur’an’ı hiç mi anlamıyorlar!” diyoruz. Daha ne diyelim…

Acaba onlar, “Sen ölülere işittiremezsin.” ayetinden şunu mu anlıyorlar: Peygamber Efendimiz (a.s.m.) kabirlere gidip ölülere İslam’ı tebliğ ediyor ve ölüleri imana davet ediyordu. Bunun üzerine Allahu Teâlâ bu ayetlerle Peygamberimizi ölülere tebliğ etmekten menetti.

Yani bu ayetin manası, “Ey Resul! Kabristana gidip ölülere tebliğ etme, çünkü onlar seni duymaz.” şeklinde midir?

— Siz hiç Peygamberimiz (a.s.m.)’ın kabirlere giderek ölüleri İslam’a çağırdığını ve onlara: “Ey ölüler! Allah’a iman edin, namaz kılın, zekât verin…” gibi emirlerde bulunduğunu işittiniz mi?

Eğer, “Sen ölülere işittiremezsin.” ayetindeki “ölüleri” kabir ehli olarak kabul ederseniz, Peygamberimizin ölülere İslam’ı anlattığını ve kabirlerde tebliğ yaptığını kabul etmek zorunda kalırsınız. Böyle bir hezeyanı kim kabul edebilir?

Hadi bu hezeyanı kabul ettiniz diyelim. Peki, şu müşkülü nasıl halledeceksiniz?

Rum suresindeki “Sen ölülere işittiremezsin.” ayetinin devamında, “Sen sağırlara işittiremezsin, körlere de gösteremezsin.” buyrulmuş. O zaman size göre, bu ayetler de şu olay üzerine inmiştir: Peygamberim Efendimiz (a.s.m.) bir sağıra İslam’ı anlatmaya çalıştı ya da bir köre “Gör.” dedi; Allah da bu ayeti indirerek “Sen sağırlara işittiremezsin, körlere gösteremezsin.” buyurdu.

— Ayeti böyle mi anlıyorsunuz? Ayetin manası bu mudur?

Kardeşlerim, bunlar mecaz ifadelerdir. Buradaki “ölüler” tabiriyle, kalbi ve aklı ölmüş olanlar; “sağırlar” tabiriyle, hakkı duymayanlar ve hakikate karşı sağır olanlar; “körler” tabiriyle de hakkı görmeyenler ve hakka karşı manen kör olanlar kastedilmiştir. Kur’an’da bunların emsali çoktur. Birkaç örneğini verelim:

A’raf suresi 57. ayette şöyle buyrulur:

  وَهُوَ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ حَتَّى إِذَا أَقَلَّتْ سَحَابًا ثِقَالاً سُقْنَاهُ لِبَلَدٍ مَيِّتٍ

“Rahmetinin önünde müjdeci olarak rüzgârları gönderen O’dur. O rüzgârlar yağmur yüklü bulutları yüklenince onu ölü bir beldeye sevk ederiz.” (A’raf 57)

Bu ayetteki “ölü” ifadesiyle kıtlık ve kuraklık manası kastedilmiştir. Yoksa toprağın bildiğimiz manada ölü olmasından bahsedilemez.

İşte bu ayet gibi, “Sen ölülere işittiremezsin.” ayetiyle de hakiki ölüler değil, kalbi ve aklı ölmüş olanlar kastedilmiştir.

Yine Maide suresinin 71. ayetinde şöyle buyrulmuş:

 وَحَسِبُوا أَلاَّ تَكُونَ فِتْنَةٌ فَعَمُوا وَصَمُّوا ثُمَّ تَابَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ ثُمَّ عَمُوا وَصَمُّوا كَثِيرٌ مِنْهُمْ

“Onlar bir fitne olmayacak sandılar ve kör ve sağır oldular. Sonra Allah onların tövbesini kabul etti. Sonra yine onların çoğu kör ve sağır oldular.” (Maide 71)

Bu ayette geçen “kör ve sağır olmak” hakkı görmemek ve işitmemekten kinayedir. Yoksa fiziki bir körlük ve sağırlık değildir. Demek, Kur’an’da bu ifadeler mecaz manada kullanılmıştır.

Yine Hac suresinin 46. ayetinde şöyle buyrulmuş:

 فَإِنَّهَا لاَ تَعْمَى الْأَبْصَارُ وَلكِنْ تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّتِي فِي الصُّدُورِ

“Gerçek şudur ki gözler kör olmaz. Fakat göğüslerin içindeki kalpler kör olur.” (Hac 46)

Ayet-i kerimede “Gözler kör olmaz.” deniliyor. Şimdi birisi şöyle dese:

— Ayette “Gözler kör olmaz.” denilmiş. Hâlbuki kör olan birçok göz var; binlerce kör insan var. Demek ayet yanlışmış…

Siz bu söze karşı ne dersiniz?

Ne diyeceksiniz, sadece gülersiniz. Çünkü bu söze ancak gülünür. Sonra da dersiniz ki:

— Burada bir mecaz var. Gözlerin kör olmaması; gözlerin, Allah’ın varlığına ait şu âlemdeki delilleri her vakit görmesidir. Gözler bu delilleri görmede kör olmaz. Ama ayetin de beyan ettiği gibi, bazen kalpler kör olur yani gözün gördüğünü görmez ve kavrayamaz. Ayetin manası budur.

Kabir azabını inkâr edenlerin de “Sen ölülere işittiremezsin.” ayetini gösterip, bundan kabir hayatının yokluğuna delil getirmelerine ancak gülünür. Ayette mecaz varken ve bu mecazla kalbi ölenler kastedilmiş iken, onların bunu hakiki ölüler zannetmesine gülünmez de ne yapılır?

Hem bundan şunu da anlayın ki: Bunların Kur’an’ı anlamada hiçbir nasipleri yok. Baksanıza, en kolay anlaşılan ayetleri bile böyle yanlış anlıyorlar. Kur’an’ı anlamada bu kadar nasipsiz olanların, Kur’an hakkındaki hangi sözüne itibar edilir, size soruyorum.

Uzayan cevabı kısaca bir daha tekrar edelim: “Sen ölülere işittiremezsin.” ayetinde geçen “ölüler” tabiriyle kabir ehli değil, kalbi ölmüş ve hakikatten nasibi olmayanlar kastedilmiştir. Kur’an’da “ölü olmak”, “sağır olmak” ve “kör olmak” gibi ifadeler çoğu kez mecaz olarak kullanılmıştır. Eğer ayetleri böyle kabul etmezsek, Peygamberimizin kabirlerde dolaşıp ölülere vaaz-ı nasihat ettiğini, bunun üzerine de Allah’ın, “Ölülere anlatma, onlar işitmez.” ayetini indirdiğini kabul etmek zorunda kalırız. Bunu kabul edene de artık ne denir, bilmem!

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin