6. Kur’an’ın her kelamı üç kaziyeyi müştemildir. Birincisi: Bu, Allah’ın kelamıdır…
Şu metnin mütalaasını yapacağız:
“Kur’an’ın her kelamı üç kaziyeyi müştemildir. Birincisi: Bu, Allah’ın kelamıdır. İkincisi: Allah’ça murad olan mana budur. Üçüncüsü: Mana-yı murad budur. Eğer Kur’an’ın o kelamı başka bir manaya ihtimali olmayan muhkemattan olursa veya Kur’an’ın başka yerinde beyan edilmiş ise birinci ve ikinci kaziyeleri aynen kabul etmek lazımdır ve inkârları küfürdür. Şayet Kur’an’ın o kelamı başka bir manaya ihtimali olan bir nas veya zahir olursa, üçüncü kaziyeyi kabul etmek lazım olmadığı gibi inkârları küfür de değildir. İşte müfessirlerin ihtilafı ancak ve ancak bu kısma aittir.” (İşârâtü’l-İ’caz)
Kur’an’ın her ayeti üç kaziyeyi (hükmü) kapsar. Bu kaziyeler şunlardır:
Birinci kaziye: Her bir ayet Allah’ın kelamıdır.
Bu sebeple, tek bir ayeti inkâr eden kâfir olur. Kur’an’ın tek bir ayetini inkâr edenle tamamını inkâr eden arasında hiçbir fark yoktur. İkisi de kâfirdir ve iman dairesinden çıkmıştır. Metindeki “Bu, Allah’ın kelamıdır.” sözüyle kastedilen mana budur.
İkinci kaziye: “Allah’ça murad olan mana budur.” hükmüdür. Bu hüküm, Allah’ın murad ettiği mananın ayette açıkça anlaşılabilmesi durumunda geçerlidir.
Bu kısım ayetlere “muhkem ayet” denir. Allah’ça murad olan mana bu ayetlerde açıkça anlaşılır. Bazen de ayetin manası kapalıdır fakat bu kapalı ayet başka bir ayetle izah edilir. Her iki durumda da içtihad bu ayetlere giremez. Zira Allah hükmünü açıkça beyan etmiştir ve Allah’ça murad olan mana açıktır.
Muhkem ayetlere örnek olarak “Namaz kıl, oruç tut, zekât ver, hacca git…” gibi emirleri sayabiliriz. Bu ayetlerdeki mana açık olduğundan dolayı bu ayetlerde içtihad yapılamaz. Ayrıca bu hükümleri inkâr etmek de küfürdür.
Manası başka bir ayette açıklanan hükme ise şu ayeti örnek gösterebiliriz:
اِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ
“Muhakkak ki Allah size kendinden ölen hayvanı ve kanı haram kıldı.” (Bakara 173)
Bu ayet-i kerimede kanın haram olduğu belirtilmiş ancak bu kanın mahiyeti açıklanmayarak mutlak bırakılmıştır. Haram olan kanın mahiyeti En’am suresi 145. ayette دَمًا مَسْفُوحًا “Akıcı kan” olarak açıklanmıştır. Bu kayıttan anlaşılır ki dalak ve ciğerdeki kan akıcı olmadığından dolayı haram değildir. Haram olan sadece akıcı kandır.
Görüldüğü üzere, haram olan kanın mahiyeti yine Allahu Teâlâ tarafından başka bir ayette izah edilmiştir. Bu sebeple, ayetin hükmünü böylece kabul etmek gerekir. Bunu inkâr etmek veya ayet hakkında yersiz tevillere sapmak kişiyi küfre sokar.
Demek, bir ayetin manası açıksa ya da diğer bir ayet ile izah edilmişse bu ayetler “muhkemat” sınıfına dâhil olmakta ve onlarda içtihad yapılamamaktadır. Zira içtihad sadece manası kapalı ayetlerde mananın anlaşılması maksadıyla yapılır. Muhkem ayetlerde ise mana zaten açıktır. Bu sebeple içtihada gerek yoktur.
İşte “Kur’an’ın her kelamı üç kaziyeyi müştemildir… İkincisi: Allah’ça murad olan mana budur… Eğer Kur’an’ın o kelamı başka bir manaya ihtimali olmayan muhkemattan olursa veya Kur’an’ın başka yerinde beyan edilmiş ise birinci ve ikinci kaziyeleri aynen kabul etmek lazımdır ve inkârları küfürdür.” sözüyle bu mana kastedilmiştir.
Üçüncü kaziye: Ayet hakkında söylenen “Mana-yı murad budur.” hükmüdür. Yani bu ayette Allah’ın hükmü açıkça anlaşılmıyor. Müfessir diyor ki:
— Bana göre murad olan mana budur.
Şimdi Üstadımız beyanını bir daha okuyalım:
“Şayet Kur’an’ın o kelamı başka bir manaya ihtimali olan bir nas veya zahir olursa, üçüncü kaziyeyi kabul etmek lazım olmadığı gibi inkârları küfür de değildir. İşte müfessirlerin ihtilafı ancak ve ancak bu kısma aittir.”
Evvela nas ve zahir ifadelerini izah edelim:
Nas ve zahir hakkında âlimler çok farklı izahlar yapmışlar ve bunları kısımlara ayırmışlar. Dersimizin odak noktası bu mesele olmadığı için biz en basit tanımla yetinelim.
Zahir: İbareyi işitmekle anlaşılan manadır.
Nas: Söyleyenin maksadını anlamaktır.
Mesela وَأَحَلَّ اللَّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَا “Allah alışverişi helal, faizi haram kıldı.” ayetini ele alalım. Bu ayeti işiten kişi alışverişin helal, faizin haram olduğunu anlar. İşte bu, zahirdir; zira ayeti işitmekle anlaşılan mana budur.
Söyleyenin maksadı ise ikisinin farklı olduğudur. Bunu anlamak ise nastır.
Konuyu dağıtmadan tekrar odak noktamıza dönelim:
Bazen ayetin manası açık olmayıp birçok manaya gelme ihtimali vardır. Ayet-i kerime âdeta bir deniz hükmünde olup içinde birçok manayı barındırmaktadır. Âlimler kendi anlayışlarına göre bir manayı ve bir ihtimali seçerler. İşte müfessirlerin bu kısım izahlarını kabul etmemek küfür değildir.
Dilerseniz, örnekler üzerinden bu kısım ayetleri daha iyi anlamaya çalışalım:
Birinci örnek: Bakara suresinde şöyle buyrulmuş:
وَأَتِمُّوا الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلَّهِ
“Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın.” (Bakara 196)
Allahu Teâlâ bu ayet-i kerimede “haccı ve umreyi tamamlamayı” emretmiş ancak tamamlamaktan muradının ne olduğunu hem bu ayette hem de başka bir ayette beyan etmemiş. İşte içtihad burada söz konusudur.
İmam-ı Azam Hazretlerine göre “tamamlamaktan” murad: Eğer umreye gidilebilirse farz, vacip, sünnet ve müstehabını gözeterek umreyi eda etmek yani umrenin hakkını vermektir.
Hanefîlere göre, umre sünnettir. Bu mezhep imamları “Tamamlayın.” emrini “Gidiniz.” manasında anlamayıp, eğer gidilebilirse “hakkıyla eda edilmesi” manasında anlamışlardır.
İmam Şâfiî’ye göre ise “tamamlamaktan” maksat “gitmek”tir. Bu mezhebe göre, umreye gitmek farzdır.
Görüldüğü üzere, “Tamamlayın.” emrini farklı anlamak hükmün farklı olmasına sebep olmuştur. Umreye gitmek bir mezhepte sünnet olurken diğerinde farz olmuştur.
Şimdi, birisi umreye “sünnet” dese ve “tamamlamayı” farzına, vacibine ve sünnetine uygun olarak eda etmek şeklinde kabul etse, bununla da umrenin farz olduğu hükmünü inkâr etse, bu kişi kâfir olmaz. Ya da tam tersi olsa, tamamlamayı “gitmek” olarak anlasa ve umreye “farz” deyip sünnet diyenlerin görüşünü inkâr etse, bu inkâr da kişiyi kâfir yapmaz. Çünkü burada inkâr ettiği ayetin kendisi değil, müfessirin görüşüdür.
İşte “Şayet Kur’an’ın o kelamı başka bir manaya ihtimali olan bir nas veya zahir olursa, üçüncü kaziyeyi kabul etmek lazım olmadığı gibi inkârları küfür de değildir. İşte müfessirlerin ihtilafı ancak ve ancak bu kısma aittir.” sözünün manası budur.
İkinci örnek: Kevser suresinde şöyle buyrulmuş:
إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ
“Şüphesiz biz sana Kevser’i verdik. O hâlde namaz kıl ve kurban kes.” (Kevser 1-2)
Kurban kesmenin hükmü İmam-ı Azam’a göre vacip iken, İmam Şâfiî ve İmameyn’e göre sünnettir. İhtilafın sebebi mezkûr ayeti anlamaktaki farklılıktır.
İmam-ı Azam Hazretleri ayeti şöyle anlar: Birinci ayet olan “Biz sana Kevser’i verdik.” ayetindeki muhatap Resulullah (a.s.m.)’dır. İkinci ayet olan “O hâlde namaz kıl ve kurban kes.” ayetindeki muhatap ise ümmet-i Muhammed’dir. Ayetteki “Namaz kıl.” emrinden murad beş vakit namazdır ki bu ibadet ümmete emredilmiştir. Kurban kesme emri de bizedir. Dolayısıyla kurban kesmek vacip olur.
İmam Şâfiî ve İmameyn ise ayeti şöyle anlar: Birinci ayet olan “Biz sana Kevser’i verdik.” ayetindeki muhatap Resulullah (a.s.m.)’dır. İkinci ayet olan “O hâlde namaz kıl ve kurban kes.” ayetindeki muhatap yine Efendimiz (a.s.m.)’dır. Buradaki namazdan maksat beş vakit namaz olmayıp gece namazıdır ki bu namaz Peygamberimize farzdı. Kurban kesme emri de Efendimiz (a.s.m.)’a olup ümmetine sünnettir.
Görüldüğü gibi, kurban kesmenin bir ibadet olduğu hakkında ihtilaf yoktur. İhtilaf kurban kesmenin hükmü hakkındadır. Bir kısım âlimler vacip derken bir kısmı sünnet demiştir. Kurban kesmenin vacip olduğunu inkâr etmek ya da sünnet olduğunu inkâr etmek kişiyi küfre sokmaz.
İşte “Şayet Kur’an’ın o kelamı başka bir manaya ihtimali olan bir nas veya zahir olursa, üçüncü kaziyeyi kabul etmek lazım olmadığı gibi inkârları küfür de değildir. İşte müfessirlerin ihtilafı ancak ve ancak bu kısma aittir.” sözünün manası budur.
Üçüncü örnek: Maide suresinde şöyle buyrulmuş:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا قُمْتُمْ إِلَى الصَّلاةِ فاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ
“Ey iman edenler! Namaza kalktığınızda yüzünüzü yıkayın.” (Maide 6)
Cenab-ı Hak bu ayet-i kerimede abdestte yüzü yıkamayı emretmiştir. Ayet muhkem ve açık olduğundan dolayı içtihad buna giremez. Bu yüzden dört mezhep âlimleri yüzü yıkamanın farziyetini kabul etmiştir. Ancak ayette yüzün tarifi yapılmamış ve sınırları çizilmemiştir. O hâlde yüz neresidir? İşte ihtilaf buradadır.
Ahmed İbni Hanbel Hazretleri kulakların da yüze dâhil olduğunu kabul ederek kulakları yıkamanın farz olduğunu söylemiştir.
Şimdi, yüzü yıkamanın farziyetini inkâr etsek kâfir oluruz. Çünkü yüzü yıkamak ayetin açık hükmüdür. Ama İbni Hanbel Hazretlerinin görüşünü kabul etmeyip, “Kulak yüze dâhil değildir, kulağı yıkamak farz değildir.“ desek kâfir olmayız. Çünkü bu görüş ayetin açık hükmü olmayıp ayetten yapılan bir istinbattır. Tabii İbni Hanbel Hazretlerinin bu konuda hadisten de delilleri vardır. Konumuz bu olmadığından o kapıyı açmıyoruz.
İşte “Şayet Kur’an’ın o kelamı başka bir manaya ihtimali olan bir nas veya zahir olursa, üçüncü kaziyeyi kabul etmek lazım olmadığı gibi inkârları küfür de değildir. İşte müfessirlerin ihtilafı ancak ve ancak bu kısma aittir.” sözünün manası budur.
Dördüncü örnek: Maide suresinde şöyle buyrulmuş:
وَاِنْ كُنْتُمْ مَرْضَى أَوْ عَلَى سَفَرٍ أَوْ جَاءَ أَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَائِطِ أَوْ لاَمَسْتُمُ النِّسَاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَاءً فَتَيَمَّمُوا صَعِيدًا طَيِّبًا
“Eğer siz hasta olduysanız veya seferdeyseniz veya sizden biri tuvaletten gelmişse veya kadınlara dokunmuşsanız ve su bulamamışsanız temiz bir toprakla teyemmüm edin.” (Maide 6)
Cenab-ı Hak bu ayet-i kerimede abdesti bozan şeyleri sayarken “kadınlara dokunmayı” da zikretmiştir. لاَمَسْتُمُ النِّسَاءَ “Kadınlara dokunduğunuzda…” manasındadır.
Mezkûr ayetin beyanıyla, kadınlara dokunmak abdesti bozar. Bunu inkâr etmek kişiyi küfre sokar. Fakat kadınlara dokunmaktan maksat nedir?
İmam Şâfiî’ye göre bu: Kadına maddi bir temasta bulunmak ve onun tenine dokunmaktır. Yani İmam Şâfiî Hazretleri ayetin zahirî manasını tercih etmiştir.
İmam-ı Azam Hazretleri ise dokunmayı “cima” ile yani cinsel ilişkiyle tefsir etmiştir. Ona göre, tene dokunmak abdesti bozmaz ancak cinsel ilişki abdesti bozar. Bu içtihadına da şunları delil getirmiştir:
1. İbni Abbas Hazretleri ayetteki dokunmayı “cima” ile tefsir etmiştir.
2. Büyük Arap lügat âlimi İbnü’s Sikkit şöyle demiştir: “Bundan maksat cimadır. Zira Arapçada “dokunmak” manasındaki لَمَس kelimesi “kadınlar” manasındaki نِسَاء kelimesiyle yan yana geldiğinde bundan tene temas değil, cima kastedilir. Zira Araplar لاَمَسْتُمُ الْمَرْءَ dediklerinde kadınla cimayı kastederler. Ayetin manası da budur.”
3. Efendimiz (a.s.m.)’ın, eşlerinden bazılarını öptükten sonra abdest almadan namaz kıldığını Hz. Aişe nakletmiştir. Eğer dokunmak abdesti bozsaydı Efendimiz (a.s.m.)’ın tekrar abdest alması gerekirdi.
4. Hz. Aişe başka bir rivayetinde şöyle der: “Ben Resulullah’ın önünde yatsı namazını kılarken boylu boyunca uzanırdım. Vitir namazını kılacağı zaman ayağıyla beni dürter ve namazını öyle kılardı.”
Eğer kadına dokunmak abdesti bozsaydı Efendimiz (a.s.m.)’ın tekrar abdest alması gerekirdi. Madem almamıştır, o hâlde dokunmak abdesti bozmamaktadır.
Bütün bu haberleri değerlendiren Hanefîler, ayetteki “kadınlara dokunduğunuzda” ifadesini “cima” olarak tefsir etmişlerdir.
Şâfiîler ise Hz. Aişe’nin birinci hadisini zayıf bulurlar. İkinci hadisini ise arada bir elbise olmasına hamlederler veya “Bu sadece Resulullah’a mahsustur.” derler.
Görüldüğü üzere, “kadınlara dokunduğunuzda” ifadesindeki “dokunmanın” manasını anlamada âlimler ihtilaf etmişler. Bir kısım âlimler bundan “cima”yı anlarken, bir kısmı “mutlak dokunmayı” anlamışlar.
Şimdi, biz “Kadına dokunmak abdesti bozmaz.” desek ve İmam Şâfiî’nin görüşünü kabul etmesek ya da “Kadına dokunmak abdesti bozar.” desek ve İmam-ı Azam’ın görüşünü kabul etmesek bu bizi kâfir yapmaz. Çünkü onların görüşü ayetin açık manası olmayıp istinbattır.
Buraya kadar anlattıklarımızı kısaca toparlayalım:
Kur’an’ın her kelamı üç kaziyeyi müştemildir.
Birincisi kaziye: Her bir ayetin Allah’ın kelamı olmasıdır. Bu sebeple, tek bir ayetin inkârı kişiyi kâfir yapar ve küfre sokar.
İkinci kaziye: Allah’ın murad ettiği mananın ayetten açıkça anlaşılması veya murad olan mananın başka bir ayette izah edilmesidir. Her iki durumda da içtihad buraya giremez. İnkârı yine küfürdür.
Üçüncü kaziye: Ayetin manası kapalı olduğunda müfessirlerin kendi fehimlerine göre yaptığı izahlardır. Müfessirlerin bu sözlerini inkâr etmek kişiyi küfre sokmaz.
Ancak şu unutulmamalıdır ki: Müfessirler ve müçtehidler anlayış hususunda kendilerine Allah tarafından genişlik ihsan edilmiş kullardır. Bu sebeple, onların görüşlerine saygısızlık etmemek gerekir. Onların kırk dakikada çıkardığı bir manayı bizim gibilerin kırk senede çıkarması mümkün değildir.
Yazar: Sinan Yılmaz