15. Umumi bir beliyye olan ve nâsın ona müptela olduğu çok işler vardır ki zaruriyattan olmuştur…
Şu metnin mütalaasını yapacağız:
“Umumi bir beliyye olan ve nâsın ona müptela olduğu çok işler vardır ki zaruriyattan olmuştur. O gibi işler sû-i ihtiyar ile gayrimeşru meyillerden doğmuş olduklarından, mahzuratı ibahe eden zaruriyattan değildir. Ve ruhsat ve müsaade-i şer’iyenin şümulüne dâhil olamazlar. Mesela bir adam sû-i ihtiyarıyla haram bir tarzda kendini sarhoş etse hâl-i sekirde yaptığı tasarrufatta mazur olamaz.” (Mesnevi-i Nuriye, Hubab)
Metni cümle cümle mütalaa edelim:
“Umumi bir beliyye olan ve nâsın ona müptela olduğu çok işler vardır ki zaruriyattan olmuştur.”
Mesela içkiyi ele alalım. Her sokak başında bir meyhane, televizyonlarda içki reklamları, içkili eğlenceler, içkili restoranlar ve içkiyi özendirmek için yapılan faaliyetler…
Bütün bunların neticesinde içki içmek umumi bir beliyye (bela) olmuş ve ekser nâs (insanlar) ona müptela olmuş. Hatta neredeyse alkolikler için içki içmek -su içmek ve yemek yemek gibi- bir zaruriyat olmuş.
Şimdi, birisi şöyle dese:
— İçkiye müptela olanlar alkolik olmuş ve içmeden duramıyorlar. Madem zaruriyatlar haramları helal ediyor; bu durumda, içki içmek onlar için helaldir ve zaruriyat sayılabilir.
Üstadımız buna şöyle cevap veriyor:
“O gibi işler sû-i ihtiyar ile gayrimeşru meyillerden doğmuş olduklarından, mahzuratı ibahe eden zaruriyattan değildir. Ve ruhsat ve müsaade-i şer’iyenin şümulüne dâhil olamazlar.”
İlk önce “mahzuratı ibahe eden zaruriyat” ifadesini açalım:
Mahzurat: Şeriatın yasak ettiği haramlardır. İçki, kumar, yalan gibi bütün haramlar mahzurat kısmına dâhildir.
İbahe: Mübah kılmak demektir. “İbahe eden” mübah kılan manasındadır. Zaruriyatlar mahzuratı ibahe eder yani haramları mübah kılar.
Mesela domuz eti yemek haramdır. Ancak kişi açlıktan ölmek ile karşı karşıya kalırsa domuz eti yiyebilir. Bu durumda domuz eti yemek ona mübah hatta vacip olur. Zira zaruretler haramları helale çevirir.
Yine içki içmek haramdır. Ancak kişi susuzluktan ölmek ile karşı karşıya kalırsa içki içebilir. Bu durumda içki içmesi ona mübah hatta vacip olur. Zira zaruretler mahzuratı ibahe eder yani haramları mübaha çevirir.
Ancak Üstadımız mezkûr beyanında, zaruretlerin haramları mübah kılmasına bir kayıt koyuyor ve şöyle diyor: O gibi işler sû-i ihtiyar ile gayrimeşru meyillerden doğmuş olduklarından, mahzuratı ibahe eden zaruriyattan değildir. Ve ruhsat ve müsaade-i şer’iyenin şümulüne dâhil olamazlar.
Demek, umumi beliyye olan bir zaruret (misalimizde bu, içki idi), eğer sû-i ihtiyardan ve gayrimeşru meyillerden doğmuşsa, bu, hakiki bir zaruret değildir ve haramı helale çevirmez. Bu sebeple de şeriatın ruhsat kısmına dâhil olmaz; müsaade-i şer’iyenin şümulüne girmez.
Yani iradesini kötüye kullanarak içkiye müptela olanlar, “Ben içmeden duramıyorum. İçmek benim için bir zarurettir.” diyemez. Çünkü onun alkolik olması sû-i ihtiyarından ve gayrimeşru meyillerindendir.
Üstadımız bu meseleye şöyle bir misal veriyor:
“Mesela bir adam sû-i ihtiyarıyla haram bir tarzda kendini sarhoş etse hâl-i sekirde yaptığı tasarrufatta mazur olamaz.”
Üstadımızın bu beyanı fıkhi bir beyandır ve birçok sorunun cevabını içinde barındırır. Mesela şöyle sorulsa:
— Bir kimse hâl-i sekirde (sarhoşluk hâlinde iken) eşini boşasa bu boşama gerçekleşir mi?
Bu sorunun cevabı şu şekildedir: Hasta olan kimse, sarhoşluk veren ilaçtan -başka bir ilaç bulamadığı için- içer ve sonra sarhoş olup karısını boşarsa karısı boş olmaz. Yine kendisine zorla içki içirilir ve sarhoş olup karısını boşarsa, boşama gerçekleşmez ve karısı boş olmaz. Çünkü bu durumlarda bir mazereti vardır.
Eğer mazereti yokken içki içip sarhoş olursa ve sonra karısını boşarsa, bu durumda, Hanefi ve Şafiî âlimlerinin ekserisine göre, boşama vaki olur ve eşi boş sayılır. Çünkü o, içkiyi hiçbir zaruret olmadan iradesi ile içmiştir. Bir ceza olmak üzere, onu bu isyandan caydırmak maksadıyla talakı geçerli sayılır.
Üstadımızın beyanında geçen, “Bir adam sû-i ihtiyarıyla haram bir tarzda kendini sarhoş etse” ifadesi, lezzetlenmek ve keyiflenmek için içse manasındadır. Yukarıda da dediğimiz gibi, eğer hasta kimse, sarhoşluk veren ilaçtan -başka bir ilaç bulamadığı için- içse ve sonra sarhoş olup karısını boşasa karısı boş olmaz. Yine kendisine zorla içki içirilirse ve sarhoş olup karısını boşasa, boşama yine gerçekleşmez. Çünkü bu durumlarda kişi sû-i ihtiyarıyla haram bir tarzda kendini sarhoş etmemiştir.
Şimdi, mütalaasını yaptığımız metinden öğrendiklerimizi maddeleyelim:
1. Umumi bir beliyye hükmünde olan ve insanların kendisine müptela olduğu çok işler vardır. Neredeyse bunlar zaruriyat hükmünü almıştır.
2. Ancak bu zaruriyatlar, haramları helal eden zaruriyatlardan değildir. Çünkü bunlar sû-i ihtiyar ile gayrimeşru meyillerden doğmuştur. Bu sebeple de ruhsat ve müsaade-i şer’iyenin şümulüne dâhil olmazlar.
3. Bir kimse bu haramlara müptela olursa neticesine katlanır. Mesela haram bir tarzda kendini sarhoş etse sarhoşken yaptığı tasarrufat geçerlidir; “Aklım başımda değildi.” sözüne itibar edilmez.
Yazar: Sinan Yılmaz