a
Ana Sayfa1-50 Arası3. Bir şey zatî olsa onun zıddı ona ârız olamaz. Çünkü ictima-i zıddeyn olur. Bu ise muhaldir…

3. Bir şey zatî olsa onun zıddı ona ârız olamaz. Çünkü ictima-i zıddeyn olur. Bu ise muhaldir…

Şu metnin mütalaasını yapacağız:

“Bir şey zatî olsa onun zıddı o zata ârız olamaz. Çünkü içtimaü’z-zıddeyn olur, o da muhaldir. İşte bu sırra binaen, madem kudret-i İlahiye zatîyedir ve Zat-ı Akdes’in lazım-ı zarurisidir. Elbette o kudretin zıddı olan acz, o Zat-ı Kadîr’e ârız olması mümkün olmaz.

Ve madem bir şeyde mertebelerin bulunması, o şeyin içinde zıddının tedahülü iledir. Mesela ziyanın kavi ve zayıf gibi mertebeleri, zulmetin müdahalesi ile ve hararetin ziyade ve aşağı dereceleri, soğuğun karışması ile ve kuvvetin şiddet ve noksan miktarları, mukavemetin karşılaması ve mümanaatıyladır. Elbette o kudret-i zatîyede mertebeler bulunmaz. Bütün eşyayı, bir tek şey gibi icad eder.” (Yedinci Şua)

Üstad Hazretleri, Allah’ın sonsuz kudretini ve öldükten sonra dirilmeyi ispat ederken bu iki kaideyi zikretmiş ve Allah’ın kudretine hiçbir şeyin zor gelmeyeceğini bu kaidelerle ispat etmiş. İlk önce şu kısmı mütalaa edelim:

“Bir şey zatî olsa onun zıddı o zata ârız olamaz. Çünkü içtimaü’z-zıddeyn olur, o da muhaldir. İşte bu sırra binaen, madem kudret-i İlahiye zatîyedir ve Zat-ı Akdes’in lazım-ı zarurisidir. Elbette o kudretin zıddı olan acz, o Zat-ı Kadîr’e ârız olması mümkün olmaz.”

(İçtimaü’z-zıddeyn: İki zıddın bir araya gelmesi)

Metnin izahına geçmeden önce şu iki kelimenin manasını öğrenelim. Çünkü bu kelimeleri mütalaa boyunca çok kullanacağız.

Zatî: Kendisi ile var olup sonradan takılmayan, zatına ait demektir.

Ârız: Sonradan takılan, sonradan olan şey demektir.

Şu âlemdeki hiçbir varlığın hiçbir sıfatı zatî değildir. Hepsi Cenab-ı Hakk’ın ihsanıdır ve bir hediyesidir. Zatî sıfatlar sadece Allah’a mahsustur. Zira kâinat sonradan yaratılmış ve içindeki varlıklar da sonradan icat edilmiştir. Yani varlıklar ezelî değildir. Kendisi ezelî olmayanın sıfatları elbette ezelî ve zatî olamaz. Lakin biz Üstadımızın mezkûr ifadesini anlayabilmek için bazı şeyleri zatî kabul edeceğiz. Her ne kadar bu sıfatlar sonradan yaratılmışsa da yaratıldığı anda o eşyaya takıldığı için bir derece zatî kabul edilebilir.

Mesela güneşin sıcaklığı bir derece zatîdir. Güneş yaratılmasıyla birlikte bu sıfata sahip olmuştur. Sıcaklığı bir derece zatî olduğundan dolayı sıcaklığın zıddı olan soğukluk güneşe ârız olamıyor, ona yaklaşamıyor ve yanaşamıyor.

— Çünkü kaidemiz neydi?

Bir şey zatî olduğunda onun zıddı ona ârız olamaz.

Sobanın sıcaklığına gelince, onun sıcaklığı zatî değildir. Soba “sıcak olma” sıfatına içinde bir maddenin yakılmasıyla sonradan sahip olmuştur. İşte bu sebepten dolayı, sıcaklığın zıddı olan soğukluk sobaya ârız olabiliyor. Odunu biten soba bir müddet sonra soğuyor.

Misaller çoğaldıkça meseleyi daha iyi anlayacağız. İkinci misalimiz:

Güneşin ışığı bir derece zatîdir. Yaratılmasıyla birlikte ışığa sahip olmuştur. Işığı bir derece zatî olduğundan dolayı ışığın zıddı olan karanlık ona ârız olamıyor yani karanlık güneşe yaklaşamıyor. Çünkü bir şey zatî olduğunda onun zıddı ona ârız olamaz.

Fakat lambanın ışığı zatî olmayıp ârızî olduğundan -yani o cam parçasına sonradan takıldığından- ışığın zıddı olan karanlık lambaya ârız olabiliyor. Düğmeyi kapattığımızda lamba karanlık oluyor. Hâlbuki güneşe karanlık ârız olamıyordu.

Üçüncü misalimiz:

Altın ve elmas gibi maddelerin parlaklığı bir derece zatî olduğundan solma onlara ârız olamıyor. Zira bir şey zatî olduğunda onun zıddı ona ârız olamaz.

Cilalanmış bir eşyanın parlaklığı ise ârızî olduğundan -yani parlaklık o eşyaya sonradan takıldığından dolayı- parlaklığın zıddı olan matlık o eşyaya ârız oluyor ve onu solduruyor. Demek ki bir sıfat sonradan kazanılmışsa zıddı olan sıfat o eşyaya ârız olabiliyor. Ama bir sıfat zatî ise zıddı olan sıfat ona ârız olamıyor.

Son bir misal daha verelim:

Dünyamızın hareket etmesi ve kendi etrafında dönmesi bir derece zatî olduğundan hareketin zıddı olan sükûnet ve yerinde durmak dünyaya ârız olamıyor. Dünya devamlı dönüyor.

Topacın hareketi ise ârızî olduğundan -yani dönme sıfatı onun zatî bir sıfatı olmadığından- hareketsizlik topaca ârız olabiliyor. Dönen topaç bir müddet sonra duruyor.

Şu kaideyi 4 misalle anlamaya çalıştık: Bir sıfat zatî olursa zıddı olan sıfat o şeye ârız olamaz. Çünkü iki zıt aynı anda bir arada bulunamaz.

Şimdi, bu kaidenin Allah’ın kudretine bakan cihetini tahlil edelim:

Allah’ın kudret ve kuvveti zatîdir, kendindendir yani varlığı ile daimdir. Başkasından alınmış veya sonradan kazanılmış değildir. Allah ezelî olduğu gibi, sıfatları da ezelîdir. Bu durumun neticelerini şöyle maddeleyebiliriz:

1. Madem kudret sıfatı Allah’ın zatî bir sıfatıdır, o hâlde zıddı olan âcizlik Allah’a ârız olamaz. Çünkü bir sıfat zatî olduğunda zıddı ona ârız olamıyordu.

2. Madem âcizlik Allah’a ârız olamaz, o hâlde Allah’ın kudretinde mertebeler olmaz ve bulunmaz.

3. Madem kudretinde mertebeler olmaz ve bulunmaz, o hâlde eğer hikmeti müsaade ederse her an binlerce kâinatı yaratabilir. Güneşin ışık verme fiilinde bir damla ile deryanın veya bir çiçek ile yıldızın farkı olmadığı gibi, Allah’ın kudretine nispeten de az-çok, büyük-küçük hepsi birdir. İcat ve tasarrufta yıldızlar zerrelere eşittir. Bir sineğe hayat vermekle bütün ölüleri diriltmek aynıdır. Bir çiçeği yarattığı gibi, aynı kolaylıkla baharı yaratır. Cenneti dahi aynı kolaylıkla icat eder. Çünkü kudretinde mertebe yoktur. Mertebe olmadığı için de her şey O’na müsavidir.

Bu kaideden şu neticeleri de çıkabiliriz:

1. Hayat Allah’ın zatî sıfatıdır. Bu sebepten, bu sıfatın zıddı olan ölüm Allah’a ârız olamaz ve Allah ebedî olur.

2. Görmek Allah’ın zatî sıfatıdır. Bu sebepten, bu sıfatın zıddı olan görmemek Allah’a ârız olamaz ve Allah her şeyi aynı anda müşahede eder, hiçbir şey nazarından saklanamaz.

3. İşitmek Allah’ın zatî sıfatıdır. Bu sebepten, bu sıfatın zıddı olan işitmemek Allah’a ârız olamaz ve Allah bütün sesleri hatta kalpten geçenleri dahi aynı anda işitir.

4. Güzellik Allah’ın zatî sıfatıdır. Bu sebepten, güzelliğin zıddı olan çirkinlik Allah’a ârız olamaz.

5. İlim Allah’ın zatî sıfatıdır. Bu sebepten, bu sıfatın zıddı olan cehalet yani bilmemek Allah’a ârız olamaz. Ârız olamazsa şu gibi neticeler çıkar:

– Allah denizin dibindeki bir balığın yüzmesini bilir.

– Gecenin karanlığında saklanmış bir karıncayı bilir.

– Hiçbir yaprak O’nun bilgisi olmadan düşemez.

– Allah bütün kalplerden geçenleri bilir…

Bütün bunlar ilim sıfatının Allah’ın zatî bir sıfatı olmasının neticesidir. Zira bunlardan birini bilmemek cahilliktir. İlim sıfatı zatî olduğundan dolayı zıddı olan cehalet Allah’a ârız olamıyor. Olamayınca da Allah her şeyi biliyor. Cenab-ı Hakk’ın diğer bütün sıfatlarına bu kaideyle bakılabilir.

Şimdi de şu bölümü mütalaa edelim:

“Ve madem bir şeyde mertebelerin bulunması, o şeyin içinde zıddının tedahülü iledir. Mesela ziyanın kavi ve zayıf gibi mertebeleri, zulmetin müdahalesi ile ve hararetin ziyade ve aşağı dereceleri, soğuğun karışması ile ve kuvvetin şiddet ve noksan miktarları, mukavemetin karşılaması ve mümanaatıyladır. Elbette o kudret-i zatîyede mertebeler bulunmaz. Bütün eşyayı, bir tek şey gibi icad eder.”

Bir şeyde mertebe olabilmesi için o şeyin bir zıddı olmalı ve zıddı o şeye müdahale etmelidir. Bu kaideyi şu misallerle anlayabiliriz:

– Işığın mertebeleri, zıddı olan karanlığın müdahalesiyledir. Eğer karanlık olmasaydı ışıkta mertebe olmazdı.

– Sıcaklığın mertebeleri, zıddı olan soğukluğun müdahalesiyledir. Eğer soğukluk olmasaydı sıcaklığın mertebesi olmazdı.

– Güzelliğin mertebeleri, zıddı olan çirkinliğin müdahalesiyledir. Eğer çirkinlik olmasaydı güzellikte mertebe olmazdı.

– Tokluğun mertebeleri, zıddı olan açlığın müdahalesiyledir. Eğer açlık olmasaydı toklukta mertebe olmazdı.

– Kuvvetin mertebeleri, zıddı olan diğer bir kuvvetin müdahalesiyledir. Eğer karşı bir kuvvet olmasaydı kuvvette mertebe olmazdı.

Eğer bir şeyin zıddı yoksa ve bir şeye zıddı müdahale etmezse o şeyde mertebe olmaz. Bu kaideden şu neticeleri çıkabiliriz:

1. Allah’ın zıddı yoktur.

2. Madem Allah’ın zıddı yoktur, o hâlde Allah’ın fiillerine müdahale eden de yoktur.

3. Madem müdahale yoktur, o hâlde Allah’ın kudretinde bir mertebe olmaz. Kudreti nihayetsiz olur.

4. Kudreti nihayetsiz olunca da bir çiçeği yaratmakla baharı yaratmak, bir sineğe hayat vermekle öldükten sonra bütün mahlukatı haşretmek o kudrete müsavidir. Hiçbir şey ona zor değildir.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin