a
Ana SayfaKur'an'ın Tarifi4. Ve zeminde ve gökte gizli esmâ-i İlahiyenin manevi hazinelerinin keşşafı.

4. Ve zeminde ve gökte gizli esmâ-i İlahiyenin manevi hazinelerinin keşşafı.

Bu dersimizde Kur’an’ın tarifinin dördüncü maddesini mütalaa edeceğiz:

Ve zeminde ve gökte gizli esmâ-i İlahiyenin manevi hazinelerinin keşşafı… (İşârâtü’l-İ’caz)

Üstadımız esmâ-i İlahiyeyi manevi hazinelere benzetti. Bu teşbihin birkaç ciheti şudur:

1. Nasıl ki hazine bir sandığın içindedir ve asıl olan hazine olup sandık değildir. Aynen bunun gibi, şu eşya da bir sandık hükmünde olup, asıl hazine onlarda tecelli eden esmâ-i İlahiyedir. Sandığa kıymet verip hazineye kıymet vermemek nasıl bir hamakatsa, eşyaya kıymet verip onda tecelli eden esmâ-i hüsnaya kıymet vermemek bundan bin kat daha hamakattır.

2. Hem nasıl ki maddi hazineleri keşfedenler zengin olur. Aynen bunun gibi, bu manevi hazineleri keşfedenler de marifetullah zengini olur.

3. Hem nasıl ki insanlar maddi hazinelerin keşfi yolunda bir ömür ve çok emek harcarlar. Aynen bunun gibi, bu manevi hazinelerin keşfi yolunda da bir ömür ve çok emek harcamak gerekir. Bu manevi hazineler kişiye ancak bu şekilde açılır.

Sizler tefekkür ederek bu maddeleri aşağıya doğru uzatırsınız. Daha bu teşbihin birçok benzerlik ciheti var. Onları bulmak da size kaldı.

Üstadımız dedi ki: Kur’an esmâ-i İlahiyenin manevi hazinelerinin keşşafı olmuş; yerde, gökte ve her eşya üzerinde tecelli eden esmâ-i hüsnayı keşf ve ilan etmiş.

Kur’an’ın bu gizli esmâ-i hüsnayı keşfetmesi, Allah’ın kelamı olduğuna başlı başına bir delildir. Zira asr-ı fetrette yaşayan, bahusus okuma-yazma bilmeyen bir beşer (a.s.m.) kendi başına böyle bir keşfi yapamaz. Bırakın böyle bir keşfi yapmayı, asr-ı fetrette yaşayanlar -Eş’ârî itikadına göre- Allah’ı bulmaktan dahi âcizdirler ve bu sebeple de imanla mükellef değildirler.

Kur’an’ın esmâ-i İlahiyeyi bu derece keşfetmesi hem Kur’an’ın Allah’ın kelamı olduğuna hem de Hz. Muhammed (a.s.m.)’ın Allah’ın resulü olduğuna delildir.

Kur’an sadece bu esmâ-i İlahiyeyi keşifle de kalmamış; varlıkların ve hadisatın üzerindeki tecellilerini göstererek esmâ-i hüsnayı okumasını öğretmiş ve tecellilerini ders vermiş.

Demek Kur’an, esmâ-i İlahiyenin bir kitabıdır. Kim Allah’ı isim ve sıfatlarıyla tanımak isterse Kur’an’a başvurmalıdır.

Meraklıları için şu bilgiyi de ilave edelim:

Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın isimleri isim veya isim tamlaması şeklinde geçmektedir. İsim olarak geçenler şunlardır: (Aşağıdaki esmâ-i İlahiyeyi zikir manası ve edasıyla okumak güzel bir ibadet olacaktır.)

el-A’lâ, el-A’lem, el-Alî, el-Âlim, el-Alîm, el-Âhir, el-Ekrab, el-Azîm, el-Azîz, el-Bârî, el-Basîr, el-Bâtın, el-Berr, el-Câil, el-Cebbâr, el-Ebkâ, el-Ehad, el-Ekrem, el-Evvel, el-Fâil, el-Fettâh, el-Gaffâr, el-Gafûr, el-Ganî, el-Habîr, el-Hâdi’, el-Hâdî, el-Hafî, el-Hâfiz, el-Hafîz, el-Hakîm, el-Hâkim, el-Hakem, el-Hakk, el-Halîm, el-Hallâk, el-Hasîb, el-Hâsib, el-Hayr, el-İlâh, el-Kadîr, el-Kâdir, el-Kâfî, el-Kahhâr, el-Kâhir, el-Kâim, el-Karîb, el-Kâşif, el-Kâtib, el-Kavî, el-Kayyûm, el-Kebîr, el-Kerîm, el-Kuddûs, el-Latîf, el-Mâhid, el-Mâlik, el-Mecîd, el-Melîk, el-Metîn, el-Mevlâ, el-Muazzib, el-Muiz, el-Muhric, el-Muhît, el-Mukît, el-Muktedir, el-Musavvir, el-Mûsi’, el-Mübîn, el-Mübrim, el-Mübtelî, el-Mücîb, el-Müheymin, el-Mühlik, el-Mü’min, el-Müneccî, el-Münezzil, el-Münîr, el-Münşî, el-Müntekim, el-Münzil, el-Münzir, el-Mürsil, el-Müsteân, el-Müstemi’, el-Müteâl, el-Mütekebbir, el-Müteveffî, en-Nâsır, en-Nesîr, er-Râfi’, er-Rahîm, er-Rahmân, er-Rakîb, er-Raûf, er-Rezzâk, es-Sâdık, es-Samed, es-Selâm, es-Semi’, eş-Şâhid, eş-Şâkir, eş-Şefi’, eş-Şehîd, eş-Şekûr, eş-Şey, et-Tevvâb, el-Vâhid, el-Vâlî, el-Vâris, el-Vâsi’, el-Vedûd, el-Vehhâb, el-Vekîl, el-Velî, ez-Zâhir, ez-Zâri’.

İsim tamlaması olarak geçen isimler de şunlardır:

Adüvvün li’l-kâfirîn: Kâfirlerin düşmanı

Âhizün bi nâsiyetih: Suçluları cezalandıran

Ahkemü’l-hâkimîn: Hüküm verenlerin en hâkimi

Ahsenü’l-hâlıkîn: Yaratanların en güzeli

Âlimü’l-gayb: Gaybı bilen

Allâmü’l-guyûb: Görünmeyenleri çok iyi bilen

Bâligu emrih: Emri hedefine ulaşan, kararını infaz eden

Bedîu’s-semâvâti ve’l-ard: Gökleri ve yeri örneği olmadan yaratan

Berîü’n mine’l-müşrikîn: Müşriklerden beri ve uzak olan

Câmiu’n-nâs: İnsanları bir araya toplayan

Ehlü’l-mağfira: Mağfiret edici, affedici

Ehlü’t-takvâ: Azabından korkup sakınılmaya layık olan

Erhamü’r-râhımîn: Merhamet edenlerin en merhametlisi

Esdeku hadisen: En doğru sözlü

Esdeku kîlen: En doğru sözlü

Esrau mekren: Hile ve tuzak kuranları en süratli bir şekilde cezalandıran

Esrau’l-hâsibîn: Hesap soranların en süratlisi

Eşeddü be’sen: Çok şiddetli cezalandıran

Eşeddü kuvveten: Çok kuvvetli, çok güçlü

Eşeddü tenkîlen: Çok şiddetli cezalandıran

Fa’âlü’n-limâ yürîd: Dilediğini yapan

Fâliku’l-habbi ve’n-nevâ: Çekirdek ve taneleri çatlatan, yarıp açan

Fâliku’l-ısbâh: Karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran

Fâtıru’s-semâvâti ve’l-ard: Yeri ve gökleri yaratan

Gâlib’ün alâ emrih: Emrinde ve hükmünde galip olan

Gâfirü’z-zenb: Günahları bağışlayan

Hâlıku külli şey: Her şeyin yaratıcısı

Hayru’l-fâsılîn: Hükmedenlerin, haklı ile haksızı ayırt edenlerin en hayırlısı

Hayru’l-fâtihîn: Hükmedenlerin, hayır kapılarını açanların en hayırlısı

Hayru’l-gâfirîn: Bağışlayanların en hayırlısı

Hayru’l-hâkimîn: Hükmedenlerin en hayırlısı

Hayru’l-mâkirîn: Hile ile kötülük yapanları bilemeyecekleri ve anlayamayacakları cihetlerden cezalandıran

Hayru’l-münzilîn: Nimet verenlerin ve ikram edenlerin en hayırlısı

Hayru’l-vârisîn: Varislerin en hayırlısı

Hayru’n-nâsırîn: Yardım edenlerin en hayırlısı

Hayru’r-râhımîn: Merhamet edenlerin en hayırlısı

Hayru’r-râzıkîn: Rızık verenlerin en hayırlısı

Hayru’n hâfizan: Koruyup gözetenlerin en hayırlısı

İlâhü’n-nâs: İnsanların ilahı

Kâbilü’t-tevb: Tövbeleri kabul eden

Kâşifü’l-azâb: Azabı kaldıran

Mâlikü yevmi’d-dîn: Hesap gününün maliki

Mâlikü’l-mülk: Bütün mülkün sahibi

Meliki’n-nâs: İnsanların meliki

Mûhinü keydi’l-kâfirîn: Kâfirlerin tuzağını zayıflatan, boşa çıkaran

Muhîtu’n bi’l-kâfirîn: Kâfirleri kuşatan

Muhyi’l-mevtâ: Ölüleri dirilten

Muhzi’l-kâfirîn: Kâfirleri rezil eden

Mütimmü nûrih: Nurunu ve dinini tamamlayan

Nûru’s-semâvâti ve’l-ard: Gökleri ve yeri aydınlatan

Rabbü külli şey: Her şeyin rabbi

Rabbü’l-âlemîn: Âlemlerin rabbi

Rabbü’l-ard: Yeryüzünün rabbi

Rabbü’l-arş: Arş’ın rabbi

Rabbü’l-felak: Sabahın rabbi

Rabbü’l-ızzet: Kudret ve şeref sahibi

Rabbü’n-nâs: İnsanların rabbi

Rabbü’s-semâvât: Göklerin rabbi

Rabbü’ş-şi’râ: Şi’ra yıldızının rabbi

Refîu’d-derecât: Manevi dereceleri ve gökleri tabaka tabaka yükselten

Semîu’d-duâ: Tövbeleri ve duaları duyan ve kabul eden

Serîu’l-hısâb: Hesabı çok süratli olan

Şedîdü’l-azâb: Azabı çok şiddetli olan

Şedîdü’l-ıkâb: Çok hızlı cezalandıran

Şedîdü’l-mihâl: Cezası, azabı ve kuvveti çok şiddetli olan

Vâsiu’l-mağfira: Bağışlaması bol olan

Zü’l-fadli’l-azîm: Çok ikram sahibi

Zi’t-tavl: Lütuf, bağış ve ikram sahibi

Zü’l-ikrâm: İkram sahibi

Zû fadlin ale’l-âlemîn: Âlemlere nimet veren

Zû fadlin ale’n-nâs: İnsanlara ikram eden

Zû-intikam: İntikam sahibi

Zü’l-ıkâb: Günahkârları ve zalimleri cezalandıran

Zü’l-arş: Arş’ın sahibi

Zü’l-celâli ve’l-ikrâm: Celal ve ikram sahibi

Zü’l-kuvvet: Güç ve kuvvet sahibi

Zü’l-mağfira: Af ve bağış sahibi

Zü’l-meâric: Bütün derecelerin sahibi

Zü’r-rahmet: Merhamet sahibi

Herhâlde esmâ-i İlahiyeyi okurken hiç bitmeyeceğini zannettiniz. İşte bununla anlayın ki Kur’an-ı Hakîm esmâ-i İlahiyeyi böyle acip bir şekilde keşfetmiştir.

Mütalaasını yaptığımız cümleyi bir daha okuyarak dersimizi tamamlayalım:

Ve zeminde ve gökte gizli esmâ-i İlahiyenin manevi hazinelerinin keşşafı… (İşârâtü’l-İ’caz)

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin