a
Ana SayfaKur'an'ın Tarifi29. Ve şu sırdandır ki “kelamullah” ünvanı kemal-i liyakatle Kur’an’a verilmiş…

29. Ve şu sırdandır ki “kelamullah” ünvanı kemal-i liyakatle Kur’an’a verilmiş…

Üstad Hazretleri Kur’an’ın kıymetine dair tam otuz bir madde saydı, bizler de bu maddeleri mütalaa ettik. Üstadımız bütün bu maddeleri şu neticeye bağlıyor:

Ve şu sırdandır ki “kelamullah” ünvanı kemal-i liyakatle Kur’an’a verilmiş ve daima da veriliyor. Kur’an’dan sonra sair enbiyanın kütüb ve suhufları derecesi gelir. (İşârâtü’l-İ’caz)

(Kütüb: Kitaplar / Suhuf: Bazı peygamberlere gelen ve İlahî emirleri bildiren sayfalar)

Eğer şöyle bir soru sorulsa:

— Kur’an’ın diğer semavi kitaplara üstünlüğü nereden gelmektedir?

Üstadımızın talimiyle öğrendik ki: Mütalaasını yaptığımız otuz bir maddeden gelmektedir. Kur’an’dan sonra sair enbiyanın kütüb ve suhufları derecesi gelir. Diğer semavi kitaplar ve suhuflar bu vasıfların tamamını taşımadıkları için Kur’an’ın derece-i kıymetine vasıl olamamışlar.

Üstadımız şöyle devam ediyor:

Sair nihayetsiz kelimat-ı İlahiyenin ise bir kısmı dahi has bir itibarla, cüz’î bir ünvanla, hususi bir tecelliyle, cüz’î bir isimle ve has bir rububiyetle ve mahsus bir saltanatla ve hususi bir rahmetle zahir olan ilhamat suretinde bir mükâlemedir. Melek ve beşer ve hayvanatın ilhamları, külliyet ve hususiyet itibarıyla çok muhteliftir. (İşârâtü’l-İ’caz)

Böyle uzun cümleleri anlamanın en kolay yolu cümleyi parçalamaktır. Şimdi cümleyi parçalayarak diğer kelimat-ı İlahiyenin vasıflarını maddeleyelim:

Diğer kelimat-ı İlahiyenin vasıfları şunlardır:

1. Has bir itibarla

2. Cüz’î bir ünvanla

3. Hususi bir tecelliyle

4. Cüzî bir isimle

5. Has bir rububiyetle

6. Mahsus bir saltanatla

7. Hususi bir rahmetle zahir olan ilhamat suretinde bir mükâlemedir.

Cümleyi maddelediğimizde ihatası ne kadar kolay oldu değil mi? Böyle uzun cümlelere kuşbakışı bakabilmek için bu yöntemi kullanabilirsiniz.

Burada anlatılan meseleyi daha önce 25. derste işlemiştik. Makam münasebetiyle aynı mütalaayı tekrar edelim:

Bir sultan düşünelim… Bu sultan geniş topraklara, büyük ve güçlü ordulara ve akıl almaz zenginliklere sahip olsun. Bu sultanın, biri şahsi hayatı ve özel ilgileri, diğeri ise ülkenin yöneticisi olması itibarıyla iki farklı yönü vardır.

Mesela bu sultan edebiyata ilgi duyuyor olsun. Bu sahada yetişmiş büyük bir şairle hususi telefonuyla görüşüp sohbet ettiğinde bu sohbet hususidir. Bütün memleketin sultanı olması cihetiyle değil, sadece “o kişinin sultanı olması” mertebesiyle ve o sanata ilgi duyması cihetiyledir. Bu sohbetin meyvesi de yine o sohbete ait kalır, başkalarını ilgilendirmez.

Bu sultanın devletin idaresini ilgilendiren bir konuda, yüksek bir makam sahibiyle, mesela bir veziriyle görüşmesinde ise durum çok farklıdır. Bu görüşme umumu ilgilendirmektedir ve neticesinde alınan kararlar da umuma tatbik edilir. Bu görüşmenin de çok mertebeleri vardır. Mesela o sultan falan şehrin valisiyle görüşüyorsa, bu görüşme “o şehrin sultanı olması” cihetiyle bir görüşmedir ve bu konuşmalar o şehrin meselelerine aittir. Ama sultan vezirle görüşüyorsa, bu görüşme “umum memleketin sultanı” unvanıyla bir görüşmedir. Bu görüşme bazen ülkenin büyük makam sahiplerinin de katıldığı azametli bir içtima ile yapılır. Alınan kararlar da bütün ahaliyi ilgilendirir ve kapsar.

Şimdi bu misal dürbünüyle hakikate bakalım:

Allahu Teâlâ da bazı kullarıyla hususi bir şekilde konuşur. Bazı kullar şahsi ibadetlerinde büyük titizlik gösterip, haramlardan ve günahlardan kaçınarak Allah’ın rızasına nail olurlar. Allah’ın böyle bir kulun kalbine ilhamda bulunması onunla bir nevi hususi konuşmasıdır ve bu konuşma “o kişinin Rabbi” unvanlıyladır. Bakın, “âlemlerin Rabbi” unvanıyla konuşmuyor; “o kişinin Rabbi” unvanıyla konuşuyor. Bu farkı çok iyi anlayalım!

Allah’ın, kullarıyla farklı mertebede konuşmaları vardır. Mesela bir veli kul ilim ve irfanda yüksek mertebelere çıkıp insanlara hakkı anlatmakla vazifeli kılındığında, Allah’ın onunla konuşması “bulunduğu çevrenin Rabbi” unvanıyladır. Bakın, yine “âlemlerin Rabbi” unvanıyla konuşmuyor; “o çevrenin Rabbi” unvanıyla konuşuyor ve oradaki insanlara faydalı olabilmesi için kendisine ilim ve hikmet ilham ediliyor.

Allah’ın insanlarla konuşması kemaliyle peygamberlerde tezahür eder. Bu tezahür de yine farklı derecelerde olur. Rivayetlerde yüz yirmi dört bin peygamberin gönderildiği beyan edilmektedir. Bunların bir kısmı küçük bir kavmin irşadıyla vazifelidirler ve Allah’ın onlarla vahiy yoluyla konuşması “o kavmin Rabbi olması” unvanıyladır. Kitap sahibi peygamberlerle konuşma ise çok daha ileri derecede tahakkuk eder ama yine de zamanla ve o kavimle sınırlıdır.

Bu noktada en geniş daire ahir zaman peygamberliği dairesidir ve zaman olarak da kıyamete kadar devam edecek bir tebliğ ve irşad söz konusudur. Bu en geniş dairenin irşadıyla, bütün enbiyanın sultanı olan Peygamberimiz (a.s.m.) görevlendirilmiş ve kendisine en büyük ve en son kitap olan Kur’an indirilmiştir.

Bu izahlardan anlıyoruz ki: Cenab-ı Hakk’ın insanlarla Kur’an vasıtasıyla konuşması Rabbü’l-âlemin (âlemlerin Rabbi) olması unvanıyladır. Elbette ki her bir insan kendi kalp telefonundan, kendi makamına göre Rabbiyle konuşup ilhama mazhar olabilir. Bu durumda da der ki: “Ben Rabbim ile konuştum.” Ancak diyemez ki: “Ben âlemlerin Rabbiyle konuştum.” Çünkü Allah’ın o kul ile hususi sohbeti o kulun Rabbi olması unvanıyladır, Rabbü’l-âlemin olması unvanıyla değildir.

Eğer Kur’an okuyan birisi dese ki: “Ben Rabbü’l-âlemin ile konuştum.” Bu söz haktır ve hakikattir. Çünkü Allahu Teâlâ’nın Kur’an’daki hitabı Rabbü’l-âlemin sıfatıyla bir hitaptır.

Üstadımız bu hakikati şöyle beyan etmişti: Kur’an, bütün âlemlerin Rabbi itibarıyla Allah’ın kelamıdır. Hem bütün mevcudatın İlahı ünvanıyla Allah’ın fermanıdır. Hem bütün semavat ve arzın Hâlıkı namına bir hitaptır. Hem rububiyet-i mutlaka cihetinde bir mükâlemedir. Hem saltanat-ı âmme-i Sübhaniye hesabına bir hutbe-i ezeliyedir.

Bu cümlelerin izahını 25. dersimizde yapmıştık. Dileyenler bu dersi okuyabilirler.

Kur’an Allah’ın bu sıfatlarıyla bir hitabı iken, diğer kelimat-ı İlahiye,

1. Has bir itibarla,

2. Cüzî bir ünvanla,

3. Hususi bir tecelliyle,

4. Cüzî bir isimle,

5. Has bir rububiyetle,

6. Mahsus bir saltanatla,

7. Hususi bir rahmetle zahir olan ilhamat suretindeki konuşmalardır.

Bu da Kur’an’ın diğer kelamlardan farkını ve onlara olan üstünlüğünü ispat eder.

Şu cümle üzerinde de biraz duralım: Melek ve beşer ve hayvanatın ilhamları, külliyet ve hususiyet itibarıyla çok muhteliftir.

Meleklerin ilhamları farklı farklıdır. Mesela Hz. Azrail’e yapılan ilham ile Hz. Mikail’e yapılan ilham birbirinden farklıdır. Zira vazifeleri farklıdır.

Yine bir kısım melekler kıyamda, bir kısmı rükûda, bir kısmı secdede, bir kısmı da farklı farklı ibadetlerdedir. Bütün bu meleklere yapılan ilhamlar farklı farklıdır. İlhamlarının farklı olması sebebiyle de zikir ve tesbihleri de farklı farklıdır.

Yine şu kâinatın tedbirinde vazifeli olan meleklere yapılan ilhamat farklı farklıdır. Kimi izn-i İlahî ile yağmuru indirir, kimi şimşeği çaktırır; kimi Arş’ı taşır, kimi bulutları sevkeder. Ve hakeza…

Meleklerin ilhamları farklı farklı olduğu gibi, hayvanatın ilhamları da farklı farklıdır.

– Bal arısına bal yapma sanatı, ipek böceğine ipeği dokuma sanatı ilham edilir.

– Kuşa uçması, balığa yüzmesi ilham edilir.

– Sineğe vurkaç tekniği, koyuna süt vermesi ilham edilir. Ve hakeza…

İnsanların ilhamları da farklı farklıdır:

– Kimine aşıyı bulma, kimine ışığı bulma,

– Kimine hakkı söyleme, kimine zikri söyleme,

– Kimine sağa koşma, kimine sola koşma,

– Kimine aşk ile yanma, kimine dünya ile dolma,

– Kimine hakkı bulma, kimine batıla dalma ilham edilir. Ve hakeza…

İnsanların bütün keşifleri, terakkiyat-ı medeniyesi ve bütün ilimleri hep bu ilhamatın meyvesi ve neticesidir.

Dersimizi burada tamamlayalım. Bu dersimizde şu cümlenin mütalaasını yaptık:

Ve şu sırdandır ki “kelamullah” unvanı kemal-i liyakatle Kur’an’a verilmiş ve daima da veriliyor. Kur’an’dan sonra sair enbiyanın kütüb ve suhufları derecesi gelir. Sair nihayetsiz kelimat-ı İlahiyenin ise bir kısmı dahi has bir itibarla, cüz’î bir unvanla, hususi bir tecelliyle, cüz’î bir isimle ve has bir rububiyetle ve mahsus bir saltanatla ve hususi bir rahmetle zahir olan ilhamat suretinde bir mükâlemedir. Melek ve beşer ve hayvanatın ilhamları, külliyet ve hususiyet itibarıyla çok muhteliftir. (İşârâtü’l-İ’caz)

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin