a
Ana SayfaKur'an'ın Tarifi10. Ve zat ve sıfat ve esma ve şuun-u İlahiyenin kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı…

10. Ve zat ve sıfat ve esma ve şuun-u İlahiyenin kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı…

Bu dersimizde Kur’an’ın tarifinin onuncu maddesini mütalaa edeceğiz:

Ve zat ve sıfat ve esma ve şuun-u İlahiyenin kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı, burhan-ı kâtıı, tercüman-ı sâtıı… (İşârâtü’l-İ’caz)

(Şuun: Fiiller / Kavl-i şârih: Açıklayıcı söz / Tefsir-i vâzıh: Açık tefsir / Burhan-ı kâtı: Kesin delil / Tercüman-ı sâtı: Parlak tercüman)

Cenab-ı Hakk’ın zatı var, sıfatları var, esması var ve şuunu var. Zat, sıfat ve esma lafızlarının manası zaten açık. Şuun lafzına gelince, şuun “şe’n” kelimesinin çoğuludur. Şe’n “fiil, iş” demektir. Şuun ise “fiiller, işler” manasına gelir. Rahman suresinin 55. ayetinde şöyle buyrulur:

كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ

“O (Allah) her gün bir iştedir.” (Yani her an yaratma hâlindedir ve kâinatta tasarruf eder.)

Buna göre, şuun-u İlahiye ifadesiyle “Allah’a ait fiiller” kastedilmiş olabilir. Üstad Hazretleri mezkûr ifadesinde önce Allah’ın zatını, sonra sıfatlarını, sonra esmasını, sonra da fiillerini nazara vermiş olabilir.

Şuun kelimesinin bir manası daha vardır ki bu mananın Türkçede tam karşılığı yoktur. En yakın karşılığı kabiliyettir. Cenab-ı Hak hakkında “Kabiliyet sahibidir.” ya da “Kabiliyeti vardır.” gibi bir söz söylenemez. Allah hakkında kabiliyet kavramını kullanamadığımız için şuun kavramını kullanıyor ve genelde “Şuunat-ı İlahiye” diyoruz. Buradaki şuunat kelimesi “şuun” lafzının cem’ul-cemi yani çoğulunun çoğuludur.

Lügat tahlilini bir daha ifade edecek olursak:

Kelimenin tekili (müfredi) “şe’n”dir. Çoğulu (cemi) “şuun”dur. Çoğulunun çoğulu da (cem’ul-cemi) “şuunat”tır. Arapçada bazı kelimelerin çoğulunun çoğulu vardır. Şuunat da böyle bir kelimedir.

Tekrar metne dönelim:

Üstadımız dört şeyden bahsetti: Allah’ın zatı, sıfatları, esması ve şuunu. Şuunu ile de ya Allah’ın fiilleri kastedilmiştir ya da -kabiliyet diyemediğimizden ancak böyle diyebiliyoruz- Cenab-ı Hakk’ın sıfatlarının mahiyetinde bulunan ve onları tecelliye sevk eden Allah’a ait mukaddes vasıflar kastedilmiştir. Dilerseniz biz iki manayı da alalım.

Şimdi, Kur’an neymiş?

1. Allah’ın zatının,

2. Allah’ın sıfatlarının,

3. Allah’ın isimlerinin,

4. Allah’ın fiillerinin,

5. Allah’ın şuunatının kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı, burhan-ı kâtıı ve tercüman-ı sâtııdır.

Yani Kur’an Allah’ın zatını, sıfatlarını, esmasını, fiillerini ve şuunatını şerh etmiş, bu vasıfla da kavl-i şarihi olmuş; tefsir etmiş, bu cihetle de tefsir-i vâzıhı olmuş; ispat etmiş, bu yönden de burhan-ı kâtıı olmuş; tercüme etmiş, bu özelliğiyle de tercüman-ı sâtıı olmuş.

Bu manalar birbirine yakın olup, kişinin bakış odağına göre şekillenir. Nasıl ki varlıklara sanat eseri olmaları cihetiyle bakarsak “masnu” deriz; yaratılmaları cihetiyle bakarsak “mahluk” deriz; var olmaları cihetiyle bakarsak “mevcud” deriz ve hakeza.

Aynen bunun gibi, Kur’an’a Allah’ın zatını, sıfat ve esmasını, fiil ve şuunatını izah eden bir kitap nazarıyla bakarsak “kavl-i şârih” ve “tefsir-i vâzıh” deriz. Bunlara delil olması cihetiyle bakarsak “burhan-ı kâtı” deriz. Bunları tercüme etmesi yönünden bakarsak “tercüman-ı sâtı” deriz. Yani mesele bizim bakış cihetimizdir.

Bu dersten ödevimiz şu olsun:

Kur’an’ın Allah’ın zatını, sıfat ve isimlerini, fiil ve şuunatını nasıl şerh ettiğini, nasıl tefsir ettiğini, bunlara nasıl delil olduğunu ve nasıl tercüme ettiğini tefekkür edelim. Kur’an sayfalarını biraz karıştıralım, Arapça bilmiyorsak biraz meal okuyalım. Merak etmeyin, hangi sayfayı açsanız, Kur’an’ın bu vasıflarını hakka’l-yakin görürsünüz.

Mütalaasını yaptığımız cümleyi bir daha okuyarak dersimizi tamamlayalım:

Ve zat ve sıfat ve esma ve şuun-u İlahiyenin kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı, burhan-ı kâtıı, tercüman-ı sâtıı… (İşârâtü’l-İ’caz)

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin