3. Ve şu âlem-i gayb ve şehadet kitabının müfessiri.
Bu dersimizde Kur’an’ın tarifinin üçüncü maddesini mütalaa edeceğiz:
Ve şu âlem-i gayb ve şehadet kitabının müfessiri… (İşârâtü’l-İ’caz)
Tefsir: Açıklamak, ortaya çıkarmak, kelime veya sözdeki kapalılığı gidermek demektir. Bu işi yapana da “müfessir” denir.
Nasıl Kur’an’ın tefsirleri var; müfessirler ayetlerin kapalı manalarını açıklamışlar. Aynen bunun gibi, Kur’an da bir müfessir olmuş, âlem-i gayb ve şehadet kitabının manalarını açıklamış.
Mesela âlem-i gaybtan olan cenneti açıklamış. İçindeki pınarlardan tutun tepsilerine kadar, ırmaklarından tutun köşk ve bahçelerine kadar, ehl-i cennetin elbiselerinden tutun sofralarındaki nimetlere kadar, her şeyi bize açıklamış.
Cenneti açıkladığı gibi, âlem-i gaybtan olan cehennemi de açıklamış. Ateşinin derecesinden tutun bekçilerine kadar, ehl-i cehennemin elbiselerinden tutun döşek ve sofralarına kadar, vuruldukları zincirin boyundan tutun cehennemin tabakalarına kadar, her şeyi bize açıklamış.
Yine âlem-i berzahtan tutun Arş ve Kürsî’ye kadar, mahşer meydanından tutun ehl-i cennet ve ehl-i cehennemin aralarındaki konuşmalara kadar, her şeyi bize açıklamış. Bize âlem-i gaybın haritasını çıkarmış. İşte bu cihetle Kur’an, âlem-i gaybın bir müfessiri olmuş.
Âlem-i şehadetin müfessiri olması meselesine gelince, bunun manası da şudur:
Kur’an kâinatın ve insanın yaratılışını açıklar; geçmiş ümmetlerin ahvallerini bildirir; güneşin dönüşünü yağmurun oluşumunu, yıldızların hareketini ve bunlar gibi daha birçok ilmî meseleyi izah eder. Bu cihetle de kâinatın bir müfessiri olur.
Yine Kur’an kâinat ve içindeki eşyaya mana-yı ismî ile değil, mana-yı harfî ile bakar; her şeyin Allah’a bakan yüzünü gösterip onda yazılan manayı şerh ve izah eder.
Kur’an’a göre, her bir mevcut şu kâinat kitabının bir ayetidir. Kuş bir ayettir, balık bir ayettir, ağaç bir ayettir ve her varlık bir ayettir. Kur’an bu ayetlerin manasını izah etmiş ve kitab-ı âlemin müfessiri olmakla vasfedilmiştir.
Dilerseniz, meseleyi biraz somutlaştıralım:
— Mesela âlem kitabının bir ayeti olan ağacı Kur’an nasıl tefsir etmiş? Ağaca nasıl bakmış ve ağacın manasını nasıl izah etmiş?
Şimdi, bu konu üzerinde biraz tefekkür edelim:
1. Kur’an der ki:
وَالنَّجْمُ وَالشَّجَرُ يَسْجُدَانِ
“Bitkiler de ağaçlar da (Allah’a) secde ederler.” (Rahman 6)
Yine der ki:
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَسْجُدُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ وَالنُّجُومُ وَالشَّجَرُ
“Sen görmedin mi ki yerde ve gökte ne varsa hepsi Allah’a secde ediyor. Güneş, Ay, yıldızlar dağlar ve ağaçlar da secde ediyor…” (Hac 18) (Bu bir secde ayetidir)
Bu ayetler, şu âlem kitabının bir ayeti olan ağacın bir hâlini tefsir etti. Bizim başıboş ve vazifesiz zannettiğimiz ağaç, Allah’a secde eden bir sâcid imiş.
2. Yine Kur’an diyor ki:
أَمَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَأَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَنبَتْنَا بِهِ حَدَائِقَ ذَاتَ بَهْجَةٍ مَا كَانَ لَكُمْ أَنْ تُنبِتُوا شَجَرَهَا
“(Allah’a ortak koştukları şeyler mi hayırlı) Yoksa gökleri ve yeryüzünü yaratan ve size semadan su indiren mi daha hayırlı? Biz o suyla güzel güzel bahçeler bitirdik. Siz o bahçenin bir ağacını bile bitiremezsiniz…” (Neml 60)
Bu ayet diyor ki: Bir ağacı yaratmak için nihayetsiz bir kudrete ihtiyaç vardır. Her bir ağaç o kudret-i ezeliyenin bir şahididir…
Her bir ağaç üstünde, Allah’ın nihayetsiz kadir olduğu yazılıdır; Kur’an ise mezkûr ayetiyle bu yazıyı tefsir eder.
3. Yine Kur’an diyor ki:
تُسَبِّحُ لَهُ السَّمَاوَاتُ السَّبْعُ وَالأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ وَإِن مِن شَيْءٍ إِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ وَلكِنْ لاَ تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ
“Yedi sema, yeryüzü, gökte ve yerde ne varsa her şey O’nu tesbih eder. Hiçbir şey yoktur ki O’nu hamd ile tesbih etmesin. Lakin siz onların tesbihini anlayamazsınız.” (İsra 44)
Kur’an bu ayetiyle beyan etti ki her şey Allah’ı tesbih ediyormuş. Demek, benim odun parçası zannettiğim ağaç, Allah’ın bir müsebbihi imiş, Allah’ı tesbih edermiş; bir zakirmiş, Allah’ı zikredermiş.
4. Yine Kur’an diyor ki:
فَانظُرْ إِلَى آثَارِ رَحْمَتِ اللَّهِ كَيْفَ يُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا إِنَّ ذَلِكَ لَمُحْيِي الْمَوْتَى
“Allah’ın rahmet eserlerine bak, ölümünden sonra yeryüzünü nasıl diriltiyor. Şüphesiz ölüleri de böyle diriltecek.” (Rum 50)
Ağaçların kışın gelince öldüğünü ve kurumuş iskeletler gibi kaldığını, bahar gelince de dirilip huriler gibi süslendiğini görürüz. Bunun manası neymiş? Kur’an mezkûr ayetiyle bunun manasını bize tefsir etti ve dedi ki:
— Bu, ölümden sonra dirilmeye bir numunedir. Bu ağaç ve diğer bütün nebatatı Allah kışın öldürdü ve baharda tekrar diriltti. Ağacın kurumuş dallarına yapraklar dizdi ve çiçeklerle süsledi. Ağacı böyle dirilten Zat elbette sizi de diriltecektir.
İşte Kur’an ağacın ölüp dirilmesindeki manayı böyle tefsir etti.
5. Yine Kur’an diyor ki:
يُنبِتُ لَكُم بِهِ الزَّرْعَ وَالزَّيْتُونَ وَالنَّخِيلَ وَالأَعْنَابَ وَمِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
“Sizin için ekinleri, zeytini, hurmayı, üzümleri ve her türlü meyveleri bitirdi. İşte bunda, tefekkür eden bir kavim için elbette bir ayet vardır.” (Nahl 11)
Ağaçların dallarına takılan meyveler neymiş? Rabbimizin bizim için yetiştirdiği hediyelermiş. Ve ağaç, dallarındaki bu meyvelerle bir mütalaagâh imiş, tefekkürümüz için böyle süslenmiş ve bezenmiş.
Meseleyi toparlayalım:
Kur’an’ın dersini dinlememiş bir insan için ağaç bir odun parçasıdır. Dallarındaki meyveler tesadüfün veya tabiatın işidir. Her kışta ölmesi ve baharda dirilmesi manasız boş bir iştir. Ona göre bu ağaç vazifesiz, hiçbir manası olmayan, sadece yakılacak bir kütüktür.
Kur’an ise der ki:
1. Bu ağaç bir sâciddir, Allah’a secde eder, O’nun kudreti karşısında eğilir.
2. Bu ağaç, Allah’ın varlığına ve kudretinin sonsuzluğuna bir delildir. Bütün insanlar toplansa bu ağacı yapamaz. İnsanın yapamadığını tesadüf, tabiat ve esbab nasıl yapsın?
3. Bu ağaç, Allah’ı tesbih eden bir müsebbih ve O’nu zikreden bir zakirdir.
4. Bu ağaç, öldükten sonra dirilmeye bir numune ve bir delildir.
5. Bu ağacın dalları âdeta rahmetin bir elidir. Rahmet, meyvelerini bize bu el ile uzatıyor.
6. Bu ağaç, tefekkür eden bir kavim için bir ayettir, bir mütalaagâhtır ve bir kitaptır.
Kur’an, ağacın bu manaları gibi daha onlarca manasını bize tefsir ediyor.
Bizim odun gözüyle baktığımız ağaca bir sâcid gözüyle, Allah’ın kudretinin ilancısı gözüyle, bir müsebbih gözüyle bakıyor. Hakiki manasını tefsir ediyor. Allah bu ağacı niçin yaratmış, niçin süslemiş, niçin vazifelerde çalıştırmış ve vakti geldiğinde niçin öldürmüş; bütün bu niçinlerin cevabını veriyor ve ağaç ayetinin sebeb-i hilkatini tefsir ediyor.
İşte Kur’an, âlem-i gayb ve şehadet kitabının bütün ayetlerini -misaldeki ağaç gibi- tefsir etmiş, bununla da “kitab-ı âlemin müfessiri” ünvanını kazanmıştır.
Mütalaasını yaptığımız cümleyi bir daha okuyarak dersimizi tamamlayalım:
Ve şu âlem-i gayb ve şehadet kitabının müfessiri… (İşârâtü’l-İ’caz)
Yazar: Sinan Yılmaz