14. Ve insaniyeti saadete sevk eden hakiki mürşidi ve hâdîsi.
Bu dersimizde Kur’an’ın tarifinin on dördüncü maddesini mütalaa edeceğiz:
Ve insaniyeti saadete sevk eden hakiki mürşidi ve hâdîsi… (İşârâtü’l-İ’caz)
(Hâdî: Hidayet eden)
Üstad Hazretlerinin bu tanımları hep Kur’an’dan muktebestir ve ayet karşılıklarıdır. Mesela Kur’an’ın insanlar için hidayet olduğu şu şekilde zikredilir:
هُدًى لِلْمُتَّقينَ
“Bu kitap muttakiler için bir hidayettir.” (Bakara 2)
شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذي اُنْزِلَ فيهِ الْقُرْاٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ
“Ramazan öyle bir aydır ki onda Kur’an indirilmiştir; insanlara bir hidayet olarak.” (Bakara 185)
وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرٰى لِلْمُسْلِمينَ
“Sana bu kitabı her şey için bir açıklama ve Müslümanlar için bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik.” (Nahl 89)
تِلْكَ اٰيَاتُ الْقُرْاٰنِ وَكِتَابٍ مُبينٍ هُدًى وَبُشْرٰى لِلْمُؤْمِنينَ
“Bunlar Kur’an’ın ve apaçık bir kitabın ayetleridir. Müminler için bir hidayet ve müjdedir.” (Neml 1-2)
هٰذَا هُدًى
“İşte bu (Kur’an) bir hidayettir.” (Casiye 11)
Daha bunlar gibi birçok ayet-i kerimede, Kur’an’ın insanlar için bir hidayet olduğu beyan buyrulmuştur.
Bu makamda şöyle bir soru akla gelebilir:
— Bazı ayetlerde Kur’an’ın bütün insanlar için hidayet olmasından bahsedilirken, bazı ayetlerde sadece müminler ve muttakiler için hidayet olmasından bahsedilmiş. Kur’an bütün insanlara mı hidayettir yoksa sadece mümin ve muttakilere mi?
Elcevab: Hidayet ikiye ayrılır:
1. Doğru yolu göstermek ve o yolu nasihat etmektir. Kur’an -hidayetin bu manasıyla- bütün insanlar için bir hidayettir. Zira insanların tamamına doğru yolu göstermiş ve hak ile batılı birbirinden ayırmıştır.
2. Hidayeti beyanla birlikte, hidayete kavuşturmak ve hidayetin meyvesi olan ebedî saadeti kazandırmaktır. Bu manada ise Kur’an sadece müminler ve muttakiler için hidayettir. Yani ancak müminler ve Allah’tan sakınanlar Kur’an’ın gösterdiği hidayet yolunda ilerleyip ebedî saadete kavuşabilirler.
Demek, Kur’an hidayet yolunu göstermekte bütün insanlar için bir hidayettir; o yola ulaştırmakta ise ancak mümin ve muttakiler için bir hidayettir. Diğerleri hidayetin yolunu Kur’an’ın talimiyle öğrenseler de takva azığının yokluğu sebebiyle o yolda bir türlü yürüyemezler.
Üstad Hazretleri Kur’an’ı bir de “insaniyeti saadete sevk eden hakiki mürşid” olarak vasfetti. Bu da yine ayet mealidir. Cin suresinde bu mana şöyle geçmektedir:
يَهْدي اِلَى الرُّشْدِ فَاٰمَنَّا بِه
“(Bu Kur’an kişiyi) rüşde ulaştırır ki biz ona iman ettik.” (Cin 2)
Kur’an’ın kişiyi rüşde ulaştırması onun mürşidi olması demektir. Zira rüşde ulaştırana mürşid denir. Kur’an bir mürşid-i hakikidir; kendine tabi olanları rüşdün zirvesine ulaştırır.
Gördüğünüz gibi, Risaleler nasıl da Kur’an kokuyor… Üstad Hazretleri birçok yerde Kur’an’ın manasını veriyor. Tabii bunun farkına varabilmek için Kur’an’ı bilmek ve ona hâkim olmak gerekir. Bu dahi bir nimet ve ihsandır.
Bu fakir -inşallah yanılıyordur- Risale-i Nur talebelerini Kur’an’ı anlamaya çalışma hususunda maalesef çok gayretsiz görüyor. Hâlbuki Risaleler Kur’an’ın malıdır ve ondan süzülmüştür. Kur’an’ı ne kadar iyi anlayabilirsek Risaleleri de o kadar iyi anlarız. Hatta Risale-i Nurları Kur’an’ı anlamaya vesile yapmalı ve Kur’an hakikatlerinin basamakları olarak görmeliyiz. Her neyse, bu hamur çok su götürür deyip bu bahsi açmayalım.
Risale-i Nurları okurken şuna da dikkat etmeliyiz:
Bir yeri okuduk ve anladık diyelim. Mesela mütalaasını yaptığımız cümleyi okuduk, Kur’an’ın insanları saadete sevk eden hakiki bir mürşid ve hâdî olduğunu anladık ve ayet-i kerimeler üzerinde mütalaa yaptık.
— Peki, iş bununla bitti mi?
Hayır, bitmedi hatta yeni başladı.
— Yeni başlayan şey ne?
Yeni başlayan şey Risale-i Nur talebelerinin en çok kaçırdığı nokta: Kıssadan hisse almak…
Her okuduğumuz yerden muhakkak kıssadan hissemizi almalıyız. Mesela bu fakir mütalaasını yaptığımız cümleden şu kıssadan hisseyi aldı ve kendi kendine şöyle konuştu:
— Kur’an hakiki mürşid ve hidayetmiş. Demek benim rüşdümün ve hidayetimin ölçüsü, Kur’an’a tabi olduğum dereceye göreymiş. Peki, ey Sinan! Sen Kur’an’a ne kadar tabisin? Bir bak bakalım hayatına, Kur’an’ın emir ve yasaklarına ne kadar uyuyorsun? İşte senin rüşdün ve hidayetten nasibin bu… Hiç kendini doğru yolda ve hidayet üzerinde zannetme! Zira Kur’an her ne dese, sen onun tersini yapıyorsun. Kur’an bir vadide, sen başka bir vadidesin. Bu hâlinle nasıl rüşd ve hidayet üzere olacaksın? Eğer aklını kaybetmediysen ve hakiki rüşde ve hidayete de ulaşmak istersen Kur’an’ın emir ve yasaklarına tabi ol; ol ki rüşdü ve hidayeti bulasın. Yoksa bir ömür boyu dalalette yürürsün de kendini hidayette sanırsın…
İşte benim mütalaasını yaptığımız cümleden kıssadan hissem bu! Sizler de kendinize göre bir hisse almalı ve Risale-i Nurları anlamak için değil, boyasıyla boyanmak ve yaşamak için okumalısınız. Ancak bu şekilde insan-ı kâmil olunur veya bu hedefe yaklaşılır.
Ben usul derslerine mütalaa dersleri kadar kıymet veriyorum. Zira usul vusulün sebebidir ve usul olmadan vusul olmaz. Bu sebeple de -kâsır fehmimle keşfedebildiğim kadar bir usulü- mütalaa dersleri arasına serpiştiriyorum. Bu derse de biraz serpiştirdik, inşallah faydalı ola…
Bu dersimizde şu cümlenin mütalaasını yaptık:
Ve insaniyeti saadete sevk eden hakiki mürşidi ve hâdîsi… (İşârâtü’l-İ’caz)
Yazar: Sinan Yılmaz