15. Eğer Kur’an’ın ism-i a’zamdan ve her ismin a’zamlık mertebesinden geldiğini…
On İkinci Söz’ün mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Eğer Kur’an’ın ism-i a’zamdan ve her ismin a’zamlık mertebesinden geldiğini bir parça fehmetmek istersen:
– Âyetü’l-Kürsî
– ve ayet-i وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ
– ve ayet-i قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ
– ve ayet-i يُغْشِى الَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَثيثًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِاَمْرِه
– ve ayet-i يَا اَرْضُ ابْلَعى مَاءَكِ وَيَا سَمَاءُ اَقْلِعِي
– ve ayet-i تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ فيهِنَّ
– ve ayet-i مَا خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ اِلَّا كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ
– ve ayet-i اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ
– ve ayet-i يَوْمَ نَطْوِى السَّمَاءَ كَطَىِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِ
– ve ayet-i وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِه وَالْاَرْضُ جَميعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ
– ve ayet-i لَوْ اَنْزَلْنَا هٰذَا الْقُرْاٰنَ عَلٰى جَبَلٍ لَرَاَيْتَهُ
gibi ayetlerin küllî, umumi, ulvi ifadelerine bak. (12. Söz)
Ayetler üzerinde tefekkür edebilmeniz için, ayetlerin tamamını ve manasını kaydediyoruz:
اَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ اَلْحَيُّ الْقَيُّومُ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ مَنْ ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ اِلَّا بِاِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُحيطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِهِ اِلَّا بِمَا شَاءَ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَلَا يَؤُدُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ
“Allah ki O’ndan başka ilah yoktur. O, hayy ve kayyumdur. O’nu ne bir uyuklama ne de bir uyku tutar. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. O’nun huzurunda -izni olmadan- şefaat edecek kimdir? Onların önlerindekini ve arkalarındakini (geçmiş ve geleceklerini) bilir. Onlar ise O’nun ilminden -dilediği kadarı müstesna- hiçbir şey kavrayamazlar. Kürsî’si, gökleri ve yeri kaplamıştır. Her ikisinin muhafazası O’na ağır gelmez. O, aliyy ve azîmdir.” (Bakara 255)
وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَا اِلَّا هُوَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَا تَسْقُطُ مِنْ وَرَقَةٍ اِلَّا يَعْلَمُهَا وَلَا حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الْاَرْضِ وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ اِلَّا فِي كِتَابٍ مُبِينٍ
“Gaybın anahtarları O’nun katındadır. Onları Allah’tan başka kimse bilmez. O, karada ve denizde olan her şeyi bilir. O’nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıklarında bir dâne ve yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki apaçık kitabında bulunmasın.” (En’am 59)
قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَاءُ وَتُعِزُّ مَنْ تَشَاءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشَاءُ بِيَدِكَ الْخَيْرُ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
“De ki: Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve dilediğinden mülkü alırsın. Dilediğini aziz eder, dilediğini zelil edersin. Bütün hayırlar senin elindedir. Şüphesiz sen gücü her şeye yetensin.” (Âl-i İmran 26)
اِنَّ رَبَّكُمُ اللّٰهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ فِي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِ يُغْشِي الَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَثِيثًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِاَمْرِهِ اَلَا لَهُ الْخَلْقُ وَالْاَمْرُ تَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
“Şüphesiz Rabbiniz olan Allah, gökleri ve yeri altı günde yaratandır. Sonra Arş’a istiva etti. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten; Güneş’i, Ay’ı ve yıldızları emrine boyun eğdirendir. Dikkat edin! Yaratmak da emir de (bütün işleri evirip çevirmek de) O’na aittir. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şanı çok yücedir.” (A’raf 54)
وَقِيلَ يَا اَرْضُ ابْلَعِي مَاءَكِ وَيَا سَمَاءُ اَقْلِعِي وَغِيضَ الْمَاءُ وَقُضِيَ الْاَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ وَقِيلَ بُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
“Ve ‘Ey yer suyunu yut ve ey gök (suyunu) tut!’ denildi. (Bu İlahî emir üzerine) sular çekildi ve iş bitirildi. (Böylece gemi) Cudi (Dağı) üzerine oturup yerleşti. ‘Zalimler topluluğu için (hayırdan) uzak kalsınlar, kahrolsunlar!’ denildi.” (Hud 44)
تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ وَلٰكِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ اِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا
“Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O’nu tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Lakin siz onların tesbihlerini anlayamazsınız. Şüphesiz O, halim ve gafurdur.” (İsra 44)
مَا خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ اِلَّا كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ اِنَّ اللّٰهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ
“Sizin yaratılmanız ve diriltilmeniz, sadece tek bir kişiyi yaratıp diriltmek gibidir. Şüphesiz Allah, işiten ve görendir.” (Lokman 28)
اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ فَاَبَيْنَ اَنْ يَحْمِلْنَهَا وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْاِنْسَانُ اِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا
“Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Onu insan yüklendi. Gerçekten o, pek zalim ve çok cahildir.” (Ahzab 72)
يَوْمَ نَطْوِي السَّمَاءَ كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِ كَمَا بَدَأْنَا اَوَّلَ خَلْقٍ نُعِيدُهُ وَعْدًا عَلَيْنَا اِنَّا كُنَّا فَاعِلِينَ
“O gün gökleri, kitapların sayfalarını dürer gibi düreriz. İlk yaratmaya başladığımız gibi onu iade ederiz. Bu bizim üzerimize bir vaattir. Şüphesiz biz (dilediğimizi) yaparız.” (Enbiya 104)
وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِهِ وَالْاَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَالسَّمٰوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ
“Onlar Allah’ı gereği gibi bilemediler. Oysa kıyamet günü yer tamamen O’nun avucundadır ve gökler sağ elinde dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından münezzeh ve yücedir.” (Zümer 67)
لَوْ اَنْزَلْنَا هٰذَا الْقُرْاٰنَ عَلٰى جَبَلٍ لَرَاَيْتَهُ خَاشِعًا مُتَصَدِّعًا مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِ وَتِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
“Eğer bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirseydik, muhakkak onu boyun eğmiş ve Allah’ın korkusundan parçalanmış bir hâlde görürdün. Biz bu örnekleri, belki düşünürler diye insanlara veriyoruz.” (Haşr 21)
Üstad Hazretleri, Kur’an’ın ism-i a’zamdan ve her ismin a’zamlık mertebesinden geldiğini bir parça fehmetmemiz için bu ayetleri örnek gösterdi. Bu örneklere şöyle devam ediyor:
Hem başlarında اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ veyahut سَبَّحَ ve يُسَبِّحُ bulunan surelerin başlarına dikkat et. Ta bu sırr-ı azîmin şuâını göresin. Hem الٓمٓ lerin ve الٓرٰ ların ve حٰمٓ lerin fatihalarına bak; Kur’an’ın, Cenab-ı Hakk’ın yanında ehemmiyetini bilesin. (12. Söz)
İlk ayeti اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ ile başlayan beş sure vardır. Bu sureler: Fatiha suresi, En’am suresi, Kehf suresi, Sebe suresi ve Fatır suresidir.
Tesbih ile başlayan yedi sure vardır. Bunlar: İsra suresi, Hadid suresi, Haşr suresi, Saf suresi, Cuma suresi, Tegabun suresi, A’la suresidir.
الٓمٓ ile başlayan altı sure vardır. Bunlar: Bakara suresi, Âl-i İmran suresi, Ankebut suresi, Rum suresi, Lokman suresi ve Secde suresidir.
الٓرٰ ile başlayan beş sure vardır. Bunlar: Yunus suresi, Hûd suresi, Yusuf suresi, İbrahim suresi ve Hicr suresidir.
حٰمٓ ile başlayan yedi sure vardır. Bunlar: Mümin suresi, Fussilet suresi, Casiye suresi, Ahkaf suresi, Zuhruf suresi, Şura suresi ve Duhan suresidir.
Bu surelerin başlarındaki ayetleri okuyabilir; Kur’an’ın ism-i a’zamdan ve her ismin a’zamlık mertebesinden geldiğini daha net görebilirsiniz.
Yazar: Sinan Yılmaz