a
Ana SayfaDokuzuncu Söz7. Ve zuhr zamanında -ki o zaman- gündüzün kemali ve zevale meyli ve yevmî işlerin…

7. Ve zuhr zamanında -ki o zaman- gündüzün kemali ve zevale meyli ve yevmî işlerin…

Dokuzuncu Söz’ün mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

Ve zuhr zamanında ki o zaman gündüzün kemali… ve zevale meyli… ve yevmî işlerin âvân-ı tekemmülü… ve meşâgilin tazyikinden muvakkat bir istirahat zamanı… ve fâni dünyanın bekasız ve ağır işlerin verdiği gaflet ve sersemlikten ruhun teneffüse ihtiyaç vakti… ve in’amat-ı İlahiyenin tezahür ettiği bir andır… Ruh-u beşer o tazyikten kurtulup… o gafletten sıyrılıp… o manasız ve bekasız şeylerden çıkıp… Kayyum-u Bâki olan Mün’im-i Hakiki’nin dergâhına gidip el bağlayarak yekûn nimetlerine şükür ve hamdedip ve istiane etmek… ve celal ve azametine karşı rükû ile aczini izhar etmek… ve kemal-i bîzevaline ve cemal-i bîmisaline karşı secde edip hayret ve muhabbet ve mahviyetini ilan etmek… demek olan zuhr namazını kılmak; ne kadar güzel, ne kadar hoş, ne kadar lazım ve münasip olduğunu anlamayan insan, insan değil. (9. Söz)

(Zuhr: Öğle / Zeval: Yok olma / Yevmî: Bir güne ait / Âvân-ı tekemmül: Tamamlanma vakti / Meşâgil: Meşgaleler / Tazyik: Sıkıntı verme / İn’amat-ı İlahiye: Allah’ın verdiği nimetler / Kayyum-u Bâki: Baki olan ve her şeyi ayakta tutan Allah / Mün’im-i Hakiki: Gerçek nimet verici olan Allah / İstiane etmek: Yardım istemek / Kemal-i bîzeval: Yok olmayan kemal / Cemal-i bîmisal: Benzersiz güzellik / Mahviyet: Nefsine kıymet vermeme, silinme hâli)

Zuhr namazının anlatıldığı bölüm aslında çok açık ve izaha ihtiyaç yok. Ancak cümle çok uzun olduğundan dolayı anlaşılmasında belki bir zorluk olabilir. Bu bölümü maddelemek anlaşılmasını kolaylaştıracak ve bütüne birden bakmamızı sağlayacaktır. Bu bölümü şöylece maddeleyebiliriz:

Zuhr zamanının özellikleri:

1. Gündüzün kemali ve zevale meyli vaktidir.

2. Yevmî işlerin tamamlanma vaktidir.

3. Meşguliyetin tazyikinden muvakkat bir istirahat zamanıdır.

4. Fâni dünyanın bekasız ve ağır işlerinin verdiği gaflet ve sersemlikten ruhun teneffüse ihtiyaç vaktidir.

5. İn’âmât-ı İlahiyenin tezahür ettiği bir andır.

İşte ruh-u beşer:

1. O tazyikten kurtulmak,

2. O gafletten sıyrılmak,

3. O manasız ve bekasız şeylerden çıkmak için Kayyûm-u Bâki olan Mün’im-i Hakiki’nin dergâhına gidip el bağlar ve öğle namazına durur.

Öğle namazının manası:

1. Allahu Teâlâ’nın o gün içindeki yekûn nimetlerine karşı bir şükür ve hamddir.

2. Cenab-ı Hak’tan istiane etmek yani yardım dilemektir.

3. Cenab-ı Hakk’ın celal ve azametine karşı rükû ile aczini izhar etmektir.

4. Cenab-ı Hakk’ın kemal-i bîzevâline ve cemal-i bîmisâline karşı secde edip hayret etmek,

5. Muhabbet etmek,

6. Mahviyetini ilan etmektir.

İşte öğle namazı paragrafında anlatılan manalar bunlar. Ancak şu unutulmamalıdır ki sadece meseleyi anlamak yeterli değildir. Azami mertebede istifade edebilmek için meseleyi tefekkür etmek ve derinden derine düşünmek gerekir. Ve asıl önemli olan, öğle namazını bu manalarla kılmaktır. Yani üzerine çalışmalı ve amele dökmek için gayret göstermeliyiz.

Metne devam edelim:

Asr vaktinde ki o vakit hem güz mevsim-i hazînanesini… ve ihtiyarlık hâlet-i mahzunanesini… ve ahir zaman mevsim-i elîmanesini andırır ve hatırlattırır… Hem yevmî işlerin neticelenmesi zamanı… hem o günde mazhar olduğu sıhhat ve selamet ve hayırlı hizmet gibi niam-ı İlahiyenin bir yekûn-ü azîm teşkil ettiği zamanı… hem o koca güneşin ufûle meyletmesi işaretiyle insan, bir misafir memur ve her şey geçici, bîkarar olduğunu ilan etmek zamanıdır…

Şimdi ebediyeti isteyen… ve ebed için halk olunan… ve ihsana karşı perestiş eden… ve firaktan müteellim olan… ruh-u insan, kalkıp abdest alıp şu asr vaktinde ikindi namazını kılmak için Kadîm-i Bâki ve Kayyum-u Sermedî’nin dergâh-ı Samedâniyesine arz-ı münacat ederek… zevalsiz ve nihayetsiz rahmetinin iltifatına iltica edip… hesapsız nimetlerine karşı şükür ve hamdederek… izzet-i rububiyetine karşı zelilâne rükûa gidip… sermediyet-i uluhiyetine karşı mahviyetkârane secde ederek… hakiki bir teselli-i kalp, bir rahat-ı ruh bulup… huzur-u kibriyasında kemerbeste-i ubudiyet olmak… demek olan asr namazını kılmak, ne kadar ulvi bir vazife, ne kadar münasip bir hizmet, ne kadar yerinde bir borc-u fıtrat eda etmek, belki gayet hoş bir saadet elde etmek olduğunu insan olan anlar. (9. Söz)

(Asr: İkindi / Mevsim-i hazînane: Hüzün veren mevsim / Hâlet-i mahzunane: Üzüntülü durum / Mevsim-i elîmane: Elem veren mevsim / Yevmî: Bir güne ait / Niam-ı İlahiye: Allah’ın nimetleri / Ufûl: Batış, gözden kayboluş / Perestiş eden: Taparcasına seven / Kadîm-i Bâki: Ezelî ve ebedî olan Allah / Kayyum-u Sermedî: Varlığı devamlı olan ve her şeyi her an ayakta tutan Allah / Dergâh-ı Samedâniye: Her şey kendisine muhtaç olduğu hâlde kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah’ın dergâhı / Zevalsiz: Sona ermez / İzzet-i rububiyet: Rab olan Allah’ın izzeti / Zelilâne: Alçalarak / Sermediyet-i uluhiyet: Allah’ın ortak kabul etmeyen ilahlığının sonsuzluğu ve sürekliliği / Mahviyetkârane: Alçakgönüllülükle / Huzur-u Kibriya: Sonsuz büyüklük sahibi Allah’ın huzuru / Kemerbeste-i ubudiyet: Cenab-ı Hakk’ın huzurunda kolları önden bağlar şekilde durup, emre hazır vaziyette bekleyip kulluğunu ifa etmek / Borc-u fıtrat: İnsanın yaratılış borcu)

İkindi namazının anlatıldığı bu bölüm mana cihetiyle çok açık ve izaha ihtiyacı yok. Ancak cümle burada da çok uzun olduğundan anlaşılmasında belki bir zorluk olabilir. Bu bölümü maddelediğimizde anlaşılması kolaylaşacak ve bütüne birden bakmamızı sağlayacak. Bu bölümü şöylece maddeleyebiliriz:

İkindi zamanının hatırlattıkları:

1. Güz mevsim-i hazînânesini hatırlatır.

2. İhtiyarlığın hâlet-i mahzunanesini hatırlatır.

3. Ahir zaman mevsim-i elîmanesini andırır ve hatırlatır.

4. Hem yevmî işlerin neticelenmesi zamanıdır.

5. Hem o gün içinde mazhar olduğu sıhhat, selamet ve hayırlı hizmetler gibi İlahî nimetlerin bir yekûn-u azim teşkil ettiği zamandır.

6. Hem o koca güneşin batmaya meyletmesinin işaretiyle, insan bir misafir memur ve her şeyin geçici, bîkarar olduğunu ilan etme zamanıdır.

Ruh-u beşerin özellikleri:

1. Ebediyeti ister.

2. Ebed için halk olunmuştur.

3. İhsana karşı perestiş eder.

4. Firaktan müteellim olur.

İşte bu vasıfları taşıyan ruh-u insan, şu asr vaktinde ikindi namazını kılmak için, Kadîm-i Bâki ve Kayyûm-u Sermedî’nin dergâh-ı Samedâniyesine arz-ı münacat eder.

İkindi namazının manası:

1. Cenab-ı Hakk’ın zevalsiz ve nihayetsiz rahmetinin iltifatına iltica etmek.

2. Hesapsız nimetlerine karşı şükür ve hamdetmek.

3. Rububiyetinin izzetine karşı zelilâne rükûa gitmek.

4. Sermediyet-i ulûhiyetine karşı mahviyetkârâne secde etmek.

5. Hakiki bir teselli-i kalp, bir rahat-ı ruh bulmak.

6. Huzur-u kibriyasında kemerbeste-i ubudiyet olmak.

Burada şu ifadeleri biraz açmak yerinde olacaktır:

Kadîm-i Bâki: Kadim, ezelî olan demektir. Bâki ise ebedî olan demektir. Kadîm-i Bâki denildiğinde, Cenab-ı Hakk’ın ezelî ve ebedî olduğu anlaşılır. Cenab-ı Hakk’ın bu sıfatlarının burada kullanılmasındaki hikmet, ikindi vaktinin zeval ve fenayı hatırlatması sebebiyle kişiye bir Kadîm-i Bâki’yi aratmasıdır.

Kayyûm-u Sermedî: Kayyum: Ezelden beri var olan, bizatihi kaim olan ve mahlukatını ayakta tutarak onlara kıyam veren demektir. Sermedî ise “daimî ve ebedî” demektir. Kayyûm-u Sermedî denildiğinde, ebedî olan Cenab-ı Hakk’ın bizatihi kaim olması, ezelî ve ebedî olması ve mahlukatına kıyam vermesi anlaşılır. Fark ettiyseniz, bu tabir de Cenab-ı Hakk’ın bekası ile ilgilidir. Üstadımız, kişinin ikindi namazını kılmasını -ikindi vakti zeval ve firakı hatırlattığı için- ebedî ve ezelî bir zat ile teselli bulma arzusuyla izah etmektedir. Yani batmaya doğru giden âleme mukabil, batmayan bir Zat ile teselli bulur.

Dergâh-ı Samedâniye: Samed: Cenab-ı Hakk’ın hiçbir şeye muhtaç olmaması ve her şeyin Ona muhtaç olması demektir. Samedâniye: Samed olan zata ait demektir. Dergâh-ı Samedâniye ise: Bütün kâinatın kendisine muhtaç olduğu ve kendisinin hiçbir şeye muhtaç olmadığı Zatın dergâhıdır.

Rububiyetin izzeti: Rububiyet: Cenab-ı Hakk’ın mahlukatını yaratması, beslemesi, onları büyütmesi, terbiye etmesi, idare etmesi, yaşatması, öldürmesi ve onlarda tasarruf etmesidir. Rububiyetin izzeti ise bu fiillerin hâkimiyeti ve bu icraatların haşmet ile her yeri kuşatmasıdır.

Sermediyet-i ulûhiyet: Cenab-ı Hakk’ın ezelî ve daimî olan ilahlığı ve rabliği demektir.

Huzur-u kibriya: Kibriya: Cenab-ı Hakk’ın azameti, kudreti ve her cihetle büyüklüğü demektir. Huzur-u kibriya ise: Böyle azîm, kadîr ve kebîr bir Zatın huzurudur.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin