1. Ey birader! Benden, namazın şu muayyen beş vakte hikmet-i tahsisini soruyorsun…
Rabbimizin ihsanı ve inayetiyle Dokuzuncu Söz’ün mütalaasına başlıyoruz. Mütalaada şu usulü takip edeceğiz: Dokuzuncu Söz’ü baştan başlayarak okuyacak, manası açık olan cümlelerin tefekkürünü sizlere havale edecek ve manası kapalı cümlelerin izahını yapacağız. Cenab-ı Hak mütalaasını yapacağımız hakikatleri kalbimize işletsin ve amele dökme hususunda bizlere inayet etsin. Âmin.
DOKUZUNCU SÖZ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحيمِ
فَسُبْحَانَ اللّٰهِ حينَ تُمْسُونَ وَحينَ تُصْبِحُونَ ۞ وَلَهُ الْحَمْدُ فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَعَشِيًّا وَحينَ تُظْهِرُونَ
“Akşama ulaştığınızda, sabaha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde Allah’ı tesbih edin (namaz kılın). Göklerde ve yerde hamd O’na mahsustur.” (Rum 17-18)
Ey birader! Benden, namazın şu muayyen beş vakte hikmet-i tahsisini soruyorsun. Pek çok hikmetlerinden yalnız birisine işaret ederiz. (9. Söz)
(Hikmet-i tahsis: Tahsisinin hikmeti)
Bu mesele ilginç bir meseledir. Şöyle ki:
İslami hükümler ta’lilî ve taabbudî olarak iki kısımdır. İlahî emir veya yasaklarda yatan hikmetlerin araştırılabileceği hükümlere ta’lilî hükümler denir. Mesela içki niçin haram, kumar niçin haram, zekât niçin farz gibi meseleler ta’lilî meselelerdir. Bunlarda işin hikmeti ve illeti araştırılabilir ve araştırıldığında birçok hikmet keşfedilebilir.
Taabbudi hükümler ise, hikmeti bilinmeyen ve tamamıyla Allah’ın emir ve yasağına bakan meselelerdir. Mesela tavafın yedi şavttan oluşması, akşam namazının farzının üç rekât olması, cenaze namazının tekbirleri gibi meseleler taabbudî hükümlerdir. Bunlarda işin hikmeti ve illeti araştırılmaz; zira akıl bunlara bir yol bulamaz.
Namazın beş vakitte emredilmesi de taabbudî bir meseledir. Ancak Üstad Hazretleri bu taabbudî meselenin hikmetini keşfediyor ve namazın niçin beş vakit olduğunu ortaya koyuyor. Bundan da anlaşılıyor ki taabbudî hükümlerin de kendi içinde hikmetleri var. Tabii o hikmetleri keşfedebilmek için -Üstad Hazretleri gibi- ism-i Hakîm’e tam mazhar olmak gerek!
Bilmiyorum, şimdiye kadar namazın beş vakte tahsisindeki sırrı keşfeden olmuş mu? Veya böyle eden olmuş mu?
Evet, her bir namazın vakti, mühim bir inkılab başı olduğu gibi, azim bir tasarruf-u İlahînin âyinesi ve o tasarruf içinde ihsanat-ı külliye-i İlahiyenin birer ma’kesi olduğundan, Kadîr-i Zülcelal’e o vakitlerde daha ziyade tesbih ve tazim ve hadsiz nimetlerinin iki vakit ortasında toplanmış yekûnüne karşı şükür ve hamd demek olan namaza emredilmiştir. (9. Söz)
(Azim: Büyük / Tasarruf-u İlahî: Allah’ın tasarrufu / İhsanat-ı külliye-i İlahiye: Allah’ın her şeyi kuşatan ihsanları / Ma’kes: Akis yeri / Kadîr-i Zülcelal: Celal sahibi ve kudreti sonsuz olan Allah)
Böyle uzun cümleleri daha iyi anlayabilmek için metni madde madde bölmeliyiz. Mezkûr cümleyi şu şekilde bölebiliriz:
Her bir namaz vakti:
1. Mühim bir inkılâbın başıdır.
2. Azim bir tasarruf-u İlahînin âyinesidir.
3. İhsânât-ı külliye-i İlahiyenin birer ma’kesidir.
Bu üç madde ileride izah edilecek. Bu sebeple burada izahına girişmiyoruz.
İşte bu üç sebepten dolayı Cenab-ı Hak, daha ziyade tesbihi, tazimi, şükrü ve hamdi bu vakitlerde emretmiştir. Namaz ise tesbih, tazim, şükür ve hamdin bir hülasasıdır.
Tesbih ve tazim, birinci ve ikinci maddeler içindir. Yani namaz vaktinin, “mühim bir inkılâbın başı” ve “azim bir tasarruf-u İlahînin âyinesi” olması, tesbih ve tazimi gerektirir.
Tesbih: Allah’ı takdis ve tenzih etme, her türlü kusurdan ve noksandan uzak olduğunu dile getirmektir.
Tazim: Allah’ı yüceltme ve hürmet ederek saygı göstermektir.
Allah’ın izzet ve azametinin gözüktüğü mühim inkılâplar ve büyük tasarruflar, elbette Allah’ı tesbih ve tazim etmeyi iktiza eder.
Hamd ve şükür ise üçüncü madde içindir. Yani o vakitlerde toplanmış olan ihsânât-ı külliye-i İlahiye içindir. Zira mühim inkılâplar ve azim tasarruflar tesbihi ve tazimi gerektirdiği gibi, İlahî nimetler de hamdi ve şükrü gerektirir.
Bütün bu izahlardan sonra, Üstadımızın cümlesini şöyle ifade edebiliriz:
Namazların vakti, mühim inkılâpların başı ve azim tasarrufların âyinesidir. Bu inkılâp ve tasarruflarda Allahu Teâlâ’nın izzeti, azameti, kibriyası ve büyüklüğü gözükmektedir. Bu sebeple, bu vakitlerde Allahu Teâlâ daha ziyade tesbih ve tazim edilmelidir. Namaz da tesbih ve tazimin özü ve hülasasıdır.
Ayrıca namaz vakitleri, Allahu Teâlâ’nın nimetlerinin yekûnünün toplandığı vakitlerdir. Nimet ise hamd ve şükür ister. Dolayısıyla bu vakitlerde daha ziyade hamd ve şükür etmek gerekir ki namaz şükrün özü ve hamdin fihristesidir.
Demek bu vakitler; mühim bir inkılâbın başı, azim bir tasarruf-u İlahînin âyinesi ve ihsânât-ı külliye-i İlahiyenin birer ma’kesi olması hasebiyle daya ziyade tesbihi, tazimi, şükrü ve hamdi gerektirmektedir. İşte bu sebeple namaz bu vakitlerde emredilmiştir. Zira namaz; tesbihin, tazimin, şükrün ve hamdin özü ve fihristesidir.
Yazar: Sinan Yılmaz