a
Ana SayfaDokuzuncu Söz10. Hem muvakkaten onu unutan ve gizlenen dünyayı o dahi unutup…

10. Hem muvakkaten onu unutan ve gizlenen dünyayı o dahi unutup…

İşâ namazının anlatıldığı uzun cümleyi -metni daha kolay ihata edebilmek adına- yarıda kesmiştik. Kaldığımız yerden devam edelim:

Hem muvakkaten onu unutan ve gizlenen dünyayı, o dahi unutup… dertlerini kalbin ağlamasıyla dergâh-ı rahmette döküp… hem ne olur ne olmaz, ölüme benzeyen uykuya girmeden evvel, son vazife-i ubudiyetini yapıp… yevmiye defter-i amelini hüsn-ü hâtime ile bağlamak için salâta kıyam etmek… yani bütün fâni sevdiklerine bedel bir Mabud ve Mahbub-u Bâki’nin… ve bütün dilencilik ettiği âcizlere bedel bir Kadîr-i Kerîm’in… ve bütün titrediği muzırların şerrinden kurtulmak için bir Hafîz-i Rahîm’in huzuruna çıkmak…

Hem Fatiha ile başlamak… yani bir şeye yaramayan ve yerinde olmayan nâkıs, fakir mahlukları medih ve minnettarlığa bedel, bir Kâmil-i Mutlak ve Ganiyy-i Mutlak ve Rahîm-i Kerîm olan Rabbü’l-âlemîn’i medhüsena etmek…

Hem  اِيَّاكَ نَعْبُدُ  hitabına terakki etmek… yani küçüklüğü, hiçliği, kimsesizliği ile beraber, ezel ve ebed sultanı olan Mâlik-i yevmi’d-din’e intisabıyla şu kâinatta nazdar bir misafir ve ehemmiyetli bir vazifedar makamına girip…  اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَ اِيَّاكَ نَسْتَعينُ  demekle, bütün mahlukat namına kâinatın cemaat-i kübrası ve cemiyet-i uzmasındaki ibadat ve istianatı ona takdim etmek…

Hem  اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقيمَ  demekle, istikbal karanlığı içinde saadet-i ebediyeye giden, nurani yolu olan sırat-ı müstakime hidayeti istemek… (9. Söz)

(Muvakkaten: Geçici olarak / Yevmiye: Günlük, gündelik / Defter-i amel: Amel defteri / Hüsn-ü hâtime: Güzel son / Mabud: Kendisine ibadet edilen (Allah) / Mahbub-u Baki: Ölümsüz olan sevgili (Allah) / Kadîr-i Kerîm: Sonsuz cömertlik sahibi olup kudreti her şeye yeten (Allah) / Hafîz-i Rahîm: Sonsuz rahmet sahibi olup mahlukatını koruyup gözeten (Allah) / Nâkıs: Noksan / Kâmil-i Mutlak: Sınırsız mükemmellik ve kusursuzluk sahibi / Ganiyy-i Mutlak: Sınırsız ve sonsuz zengin / İyyâke na’büdü: Ancak sana ibadet ederiz / Mâlik-i yevmi’d-din: Din gününün sahibi / İyyâke na’büdü ve iyyâke nestaîn: Ancak sana ibadet eder ve senden yardım dileriz / Cemaat-i kübra: Çok büyük cemaat / Cemiyet-i uzma: Çok büyük topluluk / İstianat: Yardım dilemeler / İhdine’s sırâte’l-müstakîm: Bizi dosdoğru yola ilet)

İşâ namazının manasının ilk üç maddesini önceki derste kaydetmiştik. Dördüncü maddeyle haritalamaya devam edelim:

4. Hem muvakkaten insanı unutan ve gizlenen dünyayı unutmak.

5. Dertleri kalbin ağlamasıyla dergâh-ı rahmette dökmek.

6. Hem ne olur ne olmaz, ölüme benzeyen uykuya girmeden evvel son vazife-i ubudiyeti yapmak.

7. Günlük amel defterini hüsn-ü hatime ile bağlamak.

8. Bütün fâni sevdiklerine bedel bir Mabud ve Mahbub-u Bâki’nin; bütün dilencilik ettiği âcizlere bedel bir Kadîr-i Kerîm’in; bütün titrediği muzırların şerrinden kurtulmak için de bir Hafîz-i Rahîm’in huzuruna çıkmaktır.

Fatiha’nın manası:

1. Fatiha ile başlamak; yani bir şeye yaramayan, yerinde olmayan, nâkıs ve fakir mahlukatı medih ve minnettarlığa bedel, Kâmil-i Mutlak ve Ganiyy-i Mutlak ve Rahim ve Kerim olan Rabbü’l-âlemîn’i medhüsena etmek.

2. Hem  اِيَّاكَ نَعْبُدُ  hitabına terakki etmek.

Bunun manası şudur: Fatiha suresinde  اِيَّاكَ نَعْبُدُ  hitabına kadar olan bölüm gâibâne hitaptır. Kişi bu makama kadar Allah ile gâibâne konuşur ve der ki: “Bütün hamd, âlemlerin rabbi olan, rahman ve rahim olan Allah’a mahsustur. O, din gününün sahibidir.”

İşte bundan sonra  اِيَّاكَ نَعْبُدُ  (Ancak sana ibadet ederiz.) diyerek gâibâne ibadetten hitap makamına terakki eder ve direk Rabbi ile konuşur.

3. Küçüklüğü, hiçliği ve kimsesizliği ile beraber, ezel ve ebed Sultanı ve din gününün sahibi olan Zata intisapla şu kâinatta nazdar bir misafir ve ehemmiyetli bir vazifedar makamına girmek.

4. اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعِينُ  (Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz.) demekle, bütün mahlukat namına, kâinatın cemaat-i kübrası ve cemiyet-i uzmasındaki ibâdât ve istiânâtı O’na takdim etmek.

Bunun manası şudur: Kişi, “Ancak sana ibadet ederim ve ancak senden yardım dilerim.” diyeceğine, “Ancak sana ibadet ederiz ve ancak senden yardım dileriz.” demektedir. İşte namaz kılan kimse, buradaki çoğul sigasıyla bütün mahlukat namına konuşur ve şu kâinatın büyük cemaati ve azim cemiyeti olan nebatat ve hayvanatın hatta cemadatın ibadet ve yardım dileklerini Allah’a takdim eder.

5. Hem  اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ  (Bizi dosdoğru yola ilet.) demekle, istikbalin karanlığı içinde ebedî saadete giden nurani yola ve sırat-ı müstakime hidayeti istemek.

İlk önce buraya kadar olan kısmı iyice tefekkür edelim ve manayı iyice hazmedelim. Unutmayın, mesele sadece okumak değil; asıl mesele, okuduğumuzu anlamak ve mananın boyasıyla boyanmak!..

Bu dersler bizim namazımızı değiştirmeli, gafleti huzur ve huşua tebdil etmeli. Eğer okumamız bunu sağlamıyorsa bizler okumanın hakkını vermedik ve sadece okumuş olmak için okuduk. Ben böyle okumaktan Allah’a sığınırım.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin