a
Ana SayfaHabbe17. O şahsi âlemlerin safveti, hüsnü ve kubhu, ziyası ve zulmeti, merkezleri olan eşhasa tabidir…

17. O şahsi âlemlerin safveti, hüsnü ve kubhu, ziyası ve zulmeti, merkezleri olan eşhasa tabidir…

Habbe mütalaasına devam ediyoruz:

“O şahsi âlemlerin safveti, hüsnü ve kubhu, ziyası ve zulmeti, merkezleri olan eşhasa tabidir. Evet, âyinede irtisam eden bir bahçe hareket, tagayyür ve sair ahvalinde âyineye tabi olduğu gibi, her şahsın âlemi de merkezi olan o şahsa tabidir. Gölge ve misal gibi.”

(Safvet: Saflık, temizlik / Hüsün: Güzellik / Kubh: Çirkinlik / Zulmet: Karanlık / Eşhas: Şahıslar / İrtisam: Şekli görünme, resmi çıkma)

Bu sırdan dolayı, zaman-ı fetret gibi karanlık bir asırda yaşayan kimse kâmil bir mümin olabilir. Yine asr-ı saadet gibi nurani bir asırda yaşayan kimse kâfir ve münafık olabilir. Çünkü insanın hususi âlemi, umumi âleme göre değil, kendi iç âlemine göre şekilleniyor. Kişinin safveti, hüsnü ve kubhu, ziyası ve zulmeti umumi âleme değil, şahsın hususi âlemine tabidir.

Üstadımız bu hakikate bahçe misalini verdi. Aynada aksi gözüken bahçe, bahçenin kendisine değil aynanın ahvaline tabidir. Aynayı kırmızıya boyasak bahçe kırmızı olur, sarıya boyasak bahçe sarı olur. Hakiki bahçenin şekli ise değişmez ve aynaya tabi olmaz.

Yine Üstadımız bu hakikate “gölge ve misal” örneğini verdi. Nasıl ki insanın gölgesi kendisine tabidir ve onun hareketine göre şekillenir; aynen bunun gibi, kişinin şahsi ahvali de -safveti, hüsnü ve kubhu, ziyası ve zulmeti vs.- hususi dünyasına tabidir ve ona göre şekillenir.

Şunu da belirteyim: Bu son kısmın Arabî Mesnevî’deki orijinal ifadesi şöyle:

كذلك عالم الشخص تابعٌ لمركزه الذي هو الشخص كالظل والتمثال

“Bunun gibi, şahsın âlemi merkezine tabidir. O merkez de şahsın kendisidir. Gölge ve timsal gibi.”

Abdülmecid Ağabey “timsal” lafzını Türkçeye “misal” olarak çevirmiş. Timsal “Görüntü ve yansıma” manasındadır ki bu mana mütalaasını yaptığımız cümleye çok uygundur. “Misal” lafzının ise böyle bir manası yok.

Böyle olunca da Türkçeden okuyanlar “misal” lafzına tam mana verememekte, bazen de yanlış tevile sapmaktadır. Keşke mümkün olsa da bu eseri Arapça aslından okuyabilseniz…

Üstadımız bu i’lemi şöyle noktalıyor:

“Binaenaleyh cisminin küçüklüğüne bakıp da günahlarını küçük zannetme. Çünkü kalbin kasavetinden bir zerre, senin şahsi âleminin bütün yıldızlarını küsufa tutturur.”

(Kasvet: Katılık)

Hani bazen göze bir kıl düşer de koca semavatı ve güneşi görmeye mâni olur ya; aynen bunun gibi, bazen kalbin kasvetinden bir zerre de insanın şahsi âleminin güneşini ve yıldızlarını küsufa tutturur.

Üstad Hazretleri bu hakikate On Yedinci Lem’a’da şöyle işaret ediyor:

“Senin mahiyetine öyle manevi cihazat ve latifeler vermiş ki bazıları dünyayı yutsa tok olmaz; bazıları bir zerreyi kendinde yerleştiremiyor. Baş bir batman taşı kaldırdığı hâlde, göz bir saçı kaldıramadığı gibi; o latife, bir saç kadar bir sıkleti, yani gaflet ve dalaletten gelen küçük bir hâlete dayanamıyor. Hatta bazen söner ve ölür. Madem öyledir, hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma. Dünyayı yutan büyük letâiflerini onda batırma.” (On Yedinci Lem’a)

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin