14. Başka bir mezhebi taklit etmek caiz midir?
İki arkadaşın hayalî münazarasına devam ediyoruz:
A: Şu soruyu sormuştum: Başka bir mezhebi taklit etmek caiz midir?
B: Taklit: Bir mesele hakkında bir müçtehidin içtihadına göre amel etmektir. Bir kimse âkıl bâliğ olduğunda dört mezhepten birisini taklit etmek hususunda serbesttir. Sonra istediği zaman da muvakkaten veya sürekli olarak başka bir mezhebe geçebilir. Ancak genelde kişi hangi beldede dünyaya gelmişse, beldesinde hâkim olan mezhebi taklit etmekte ve bu mezhebe göre hayatını şekillendirmektedir.
Başka bir mezhebi taklit etmenin beş şartı vardır. Bunlar şunlardır:
1. Bir meselede bir mezhebi taklit edebilmek için, o meselede, o mezhebin bütün şart ve vaciplerini bilmek gerekir. Mesela Hanefi olan birisi abdest hususunda Şafiî mezhebini taklit edecekse, abdestin şart ve vaciplerini Şafiî mezhebine göre bilmesi ve onlara riayet etmesi gerekmektedir.
2. Taklit etmek vukuundan sonra olmamalıdır. Mesela eli kanadığı için abdesti bozulan bir Hanefi, elinin kanadığını unutarak namazını kılsa ve namazdan sonra elinin kanadığını ve abdestinin bozulduğunu hatırlasa, “Nasıl olsa Şafiî mezhebinde kan abdesti bozmaz, namazım tamamdır.” diyemez. Eğer elinin kanadığını namazdan sonra fark ederse, bu durumda, Şafiî mezhebini takliden namazını iade etmez.
Bu iki hüküm arasındaki farkın sebebi şudur: Birinci vaziyetinde, elinin kanadığını ve abdestinin bozulduğunu namazdan önce biliyor ve sonra bunu unutarak abdest almadan namazını kılıyor. Burada kusur kendisine aittir. Abdestinin bozulduğuna vakıf olduğunda abdest alabilecek iken bunu tehir etmiş ve abdestsiz olduğunu unutmuştur. Kusurunun cezası olarak da namazını iade eder.
İkinci hâlde ise kusuru yoktur. Zira namazdan önce elinin kanadığına vakıf değildir ki tekrar abdest alma ihtiyacını hissetsin. İşte kusuru olmadığı için de namazdan sonra Şafiî mezhebinin hükmüyle amel etmesi caiz görülmüştür.
Demek, bir kimse bir ibadeti tamamladıktan sonra kendi mezhebine göre bu ibadetin olmadığının farkına varırsa, bakılır: Eğer kendi kusuru ve unutkanlığı sebebi ile ibadeti bozulmuşsa, bu ameli iade eder; başka bir mezhebi taklit edemez. Eğer kusuru olmayarak iradesi dışında bozulmuş ve bozulduğunun farkına ibadeti tamamladıktan sonra varmışsa ve amel bu hâliyle başka mezhebe göre sahih ise bu ameli iade etmez.
3. Keyfi olarak ve kolayına geldiği için değil, meşru bir sebepten dolayı taklit etmesi gerekir. Yoksa sadece kolayına geleni seçmek ve mezheplerin kolay hükümlerini cemetmek caiz olmayıp, şer’an yasaktır.
4. İmam-ı Azam ve İmam Şafiî gibi müctehid-i fi’ş-şer tabakasında bulunan bir âlimi veya İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed gibi müctehid-i fi’l-mezheb tabakasında bulunan bir âlimi ya da İmam Nevevî ve İmam Serahsî gibi müctehid-i fi’l-mesele tabakasında bulunan bir âlimi taklit etmelidir. Bu tabakalarda olmayanı taklit etmek caiz değildir. Bu tabakaları daha önce izah ettiğimizden dolayı burada tekrara lüzum görmüyoruz.
5. Telfik etmemek yani mezheplerin zıt hükümlerini bir meselede toplayarak amel etmemek gerekir. Mesela Hanefi mezhebinde, akıllı olup buluğa eren bir kadının nikâhı için velisinin izni ve rızası şart değildir. Diğer mezheplerde ise bu şarttır.
Maliki mezhebinde nikâh akdi esnasında şahitlerin hazır bulunması şart değildir. Akitten sonra ilan etmek yeterlidir. Ama diğer mezheplerde şahitlerin hazır bulunması şarttır.
Yine Şafiî mezhebinde, mehri açıklamak şart olmayıp, Maliki mezhebinde şarttır.
Şimdi, bir kimse nikâh hususunda bu üç mezhebi birleştirip telfik etse; yani Hanefi mezhebine göre velinin izni olmaksızın, Maliki mezhebine göre şahitsiz ve Şafiî mezhebine göre de mehirsiz olarak nikâh kıysa, bu nikâh geçerli olmaz. Çünkü böyle bir nikâh ne Hanefi mezhebine, ne Şafiî mezhebine ve ne de Maliki mezhebine göre sahih değildir.
Eğer taklit takva cihetiyle olursa bu caizdir. Mesela abdestte niyet etmek Hanefilere göre vacip değil, diğer üç mezhebe göre ise vaciptir. Hanefi birisi, diğer üç mezhebe muhalefet etmemek için abdeste niyet ile başlarsa bu güzeldir. Veya Hanefi mezhebine göre, kadına dokunanın abdesti bozulmaz, Şafiî mezhebine göre ise bozulur. Bir Hanefi, Şafiî mezhebine de riayet etmek için kadına dokunduğunda abdestini tazelerse, bu güzeldir ve takvadır.
Netice olarak şöyle diyebiliriz: Bir mezhepten diğerine geçiş, kişinin muhtaç olduğu bir meselede o mezhebi taklit etmesi suretiyle olursa, bunda beis yoktur ve caizdir. Hac ve umre yapan Şafiîlerin abdestte Hanefileri taklit etmesi gibi. Çünkü tavaf ve say vazifelerinin abdestli yapılması gerekir. Şafiî mezhebinde ise kadına dokunmak abdesti bozar. O kalabalıkta, farkında olmadan kadına dokunmak mümkündür. Her dokunuşta abdest almanın zahmetinden dolayı Şafiîler bu ibadeti yaparken Hanefileri taklit edebilirler.
Eğer taklit etmek, mezheplerin kolay taraflarını araştırmak ve ihtiyaç yokken sırf kendi nefsinin tatmini için işine gelenleri yapmak şeklinde olursa, bu caiz değildir.
Müçtehid âlimler doktorlara benzemektedir. Nasıl ki hasta olduğumuzda bir doktora gidiyor, onun tedavisini uyguluyor ve aynı anda iki üç farklı doktorun tedavisini uygulamak mümkün olmuyorsa; maddi ve manevi hastalıklarımızın ilaçlarını, Kur’an ve sünnet eczanesinden bizlere sunan müçtehid imamları da taklit ederken, birini kendimize rehber yapmalı ve ihtiyaç yokken başka bir müçtehidin kapısını çalmamalıyız.
A: Bu sorumun da cevabını iki kere iki dört eder netliğinde aldım. Zaten bütün meseleleri bu netlikte izah ettin. Ne diyeyim, seni bana arkadaş yapan Allah’a hamdüsena olsun.
B: Her nimetin yegâne sahibi Allah’tır. Bütün kemal ve cemal ona aittir. Dolayısıyla sana ulaşan hidayet nimeti de doğrudan O’nun hazinesinden çıkmıştır. Bize sadece dua et; minnet ve şükür Allah’adır.
“Mezhepsizlik Hastalığı” eserimiz burada tamamlandı. Rabbimize hamdüsena olsun, bizi böyle kıymetli bir işte istihdam etti; bizlere bu eseri hazırlattı. Cenab-ı Mevla bu eseri günahlarımıza kefaret yapsın. Bizleri iman ve Kur’an hizmetinde daim kılsın. Âmin.
Yazar: Sinan Yılmaz