6. İkinci Nükte: İnsanın fıtratında bekaya karşı gayet şedit bir aşk var…
Üçüncü Lem’a mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
İKİNCİ NÜKTE
İnsanın fıtratında bekaya karşı gayet şedit bir aşk var. Hatta her sevdiği şeyde kuvve-i vâhime cihetiyle bir nevi beka tevehhüm eder, sonra sever. (3. Lem’a)
(Kuvve-i vâhime: Vehim kuvveti, olmayan şeyleri varmış gibi gösteren duygu)
Ey nefsim! Allahu Teâlâ senin fıtratına bekaya karşı şiddetli bir aşk koymuş. Şu dünyada ebedî kalmak istemen ve sevdiğin şeylerin bekasını arzu etmen hep bu aşk-ı bekadandır.
Yine Allahu Teâlâ sana öyle bir fıtrat vermiş ki sen fâniyi sevemezsin. Sana verilen muhabbet bakiyi sevmek üzere verilmiştir.
Şimdi soruyorsun:
— Peki, ben bu eşyayı nasıl seviyorum?
Şöyle seviyorsun: Önce eline beka boyasını alıyor ve o fânileri bu boyayla boyuyorsun. Bu boyamayı da kuvve-i vâhimen ile yapıyorsun. Yani sen fânileri baki zannediyor, onları ebedî kabul ediyor; ancak ondan sonra seviyorsun.
İstersen bir misalini vereyim:
Bir evde kiracı olsan hiç eve bakmaz ve muhabbet beslemezsin. Eğer ev senin olsa her yerini süsler, gözün gibi bakarsın. Kiracı olduğunda sevmemenin, ev sahibi olduğunda ise sevmenin sebebi şudur:
Kiracı olduğunda evi fâni ve geçici görüyor, “Bir zaman sonra buradan taşınacağım. Ya benim ömrüm az ya onun ömrü.” diyorsun. Fıtratın fâniyi sevmek üzere yaratılmadığı için gönlün eve bağlanmıyor ve eve muhabbet besleyemiyorsun.
Ama ev senin oldu mu birden kuvve-i vâhimen cihetiyle evi beka boyasıyla boyuyor; içinde ebedî kalacağını zannediyorsun. Evi baki zannettiğin için de muhabbetin ona takılıp kalıyor. Çünkü Allahu Teâlâ kalbe bir sır koymuş ve ona ilham etmiş ki: Fâniden yüzünü çevir, sadece bakiyi sev…
Sen evi baki ve ebedî zannedince muhabbetin birden onu kuşatıyor. Bu sadece ev için değil; eş, evlat, araba, makam, elbise ve her şey için geçerlidir.
Yani sözün özü: Sen önce fâni eşyayı kuvve-i vâhimen ile beka boyasıyla boyuyor, ona vehmî bir beka veriyor ve daha sonra onu seviyorsun.
Üstadımız şöyle devam ediyor:
Ne vakit zevalini düşünse veya görse derinden derine feryat eder. Bütün firaklardan gelen feryatlar, aşk-ı bekadan gelen ağlamaların tercümanlarıdır. (3. Lem’a)
(Firak: Ayrılık / Aşk-ı beka: Bekaya karşı olan aşk)
Ey nefsim! Eşyanın zevalini ve sevdiklerinin ölümünü düşündüğünde veya gördüğünde feryat ediyorsun. Bu feryadın, muhabbeti yanlış yerde kullanmanın cezası, belki bu kusurunun bir kefaretidir. Çünkü kalbin fâniyi sevmek üzere yaratılmamış ve sana verilen muhabbet duygusu fâniye sarf için verilmemiştir. Sen fâniyi sevmekle kusur ettin, hata ettin; hatanın cezasını da manevi bir cehennemde yanmakla ödüyorsun.
Ey nefsim! Allahu Teâlâ sana kendisini sevmen için bir muhabbet vermiş; o muhabbetle fâni eşyayı sevme diye muhabbet duygusuna fânileri haram etmiş. Ama sen öyle bir cinayet işlemişsin ki muhabbet duygusunu kandırmış ve fâni eşyayı ona baki suretinde göstermişsin. Yani kuvve-i vâhimen ile onu beka boyasıyla boyamış, ondaki fânilik mühürlerini bu boyayla kapamış ve sonra muhabbete “Sev.” demişsin.
Ama bu kusurun cezasız kalmamış. Sevdiğin şeyin zevali ya da zevalinin hayali seni derinden derine yakmış ve manevi bir cehenneme atmış.
Görmez misin ey nefsim, bütün firaklardan gelen feryatlar, aşk-ı bekadan gelen ağlamaların tercümanlarıdır. Yani sevdiklerinin zevali sebebiyle döktüğün gözyaşları ve onların kabri başında ağlamaların, sendeki aşk-ı bekadan gelmektedir ve bu feryat ve gözyaşları aşk-ı bekanın tercümanlarıdır.
Üstadımız şöyle devam ediyor:
Eğer tevehhüm-ü beka olmazsa muhabbet edemez. (3. Lem’a)
(Tevehhüm-ü beka: Baki olduğunu zannetme)
Ey nefsim! Tevehhüm-ü beka olmazsa -yani sevdiğini baki ve ölümsüz zannetmezsen- sevemezsin, ona muhabbet edemezsin. Çünkü kalbine fânilere karşı bir aşk konulmamıştır. Fâniyi sevmenin tek yolu, onu baki zannetmek ve üzerindeki fânilik izlerini beka boyasıyla boyamaktır.
Bu izahlarla şu da anlaşıldı ki: Eğer fânilerin sevgisinden kurtulmak istiyorsan onlara vurduğun beka boyasını kazı; onların fenasını gör. Bunu gördüğünde kalp onlardan yüzünü çevirecek ve Bâki-i Hakiki’ye dönecektir. Bu, kalbin fıtratında vardır.
Ey nefsim! Önce bu dersteki hakikatler üzerine iyice düşün. Sevdiklerinin üzerinde hayalî bir seyahat et. Onları beka boyasıyla nasıl boyadığını hakka’l-yakîn gör. Sonra boyanın üzerini biraz kazı, altındaki “Fâniyim.” yazısını oku. Kuvve-i vâhimenin seni nasıl aldattığını gör. Sonra kusuruna tövbe ederek Allahu Teâlâ’ya yönel ve يَا بَاقِى أَنْتَ الْبَاقِى diyerek fâni mahbubattan yüzünü çevirdiğini ilan et!
Metni bir daha okuyalım:
İKİNCİ NÜKTE
İnsanın fıtratında bekaya karşı gayet şedit bir aşk var. Hatta her sevdiği şeyde kuvve-i vâhime cihetiyle bir nevi beka tevehhüm eder, sonra sever. Ne vakit zevalini düşünse veya görse derinden derine feryat eder. Bütün firaklardan gelen feryatlar, aşk-ı bekadan gelen ağlamaların tercümanlarıdır. Eğer tevehhüm-ü beka olmazsa muhabbet edemez. (3. Lem’a)
Yazar: Sinan Yılmaz