7. Âlemi çiçekli bir bahçe suretinde gördüğünde, onun nurunu…
Arabî Hubab mütalaasına devam ediyoruz:
وبينما ترى ve gördüğün esnada العالم âlemi حديقةً مزهّرةً çiçekli bir bahçe olarak ترى نورَه عليه الصلاة والسلام onun nurunu (a.s.m.) görürsün عندليبَه bülbülü olarak.
Âlemi çiçekli bir bahçe suretinde gördüğünde, onun nurunu (a.s.m.) o bahçenin bülbülü olarak görürsün.
İzah: Bu teşbihin odak noktası muhabbettir. Üstad Hazretleri Yirmi Dördüncü Söz’de şöyle diyor:
“Meşhur bülbül kuşu; gülün aşkıyla maruf o hayvancığı, Fâtır-ı Hakîm istihdam ediyor.”
Üstadımız gül ile bülbül arasındaki muhabbetten yola çıkarak nur-u Muhammedî (a.s.m.)’ı şu âlem bahçesinin andelibine benzetmiştir.
Efendimiz (a.s.m.)’ın âlem bahçesine olan muhabbeti Allah hesabına bir muhabbettir ve mana-yı harfî cihetiyledir. Yani onun muhabbeti aslında eşyada tecelli eden esmâ-i hüsnayadır.
Efendimiz (a.s.m.) âlemi sever, çünkü âlem Allah’ın esmasının aynası ve evsafının mazharıdır. Her bir eşya -esmâ-i İlahiyeye mazhar olması hasebiyle- bir kaside-i Rabbânî, bir mektûb-u Samedânî ve bir ayine-i esmâ-i İlâhiyedir.
Nasıl ki bülbül gülü seviyor ve başına konup sevdiğini bir nağme ile bildiriyor. Aynen bunun gibi, Efendimiz (a.s.m.) da âlem bahçesini Allah hesabına seviyor ve Cevşen gibi hususi zikirlerle Allah’ı methüsena ediyor. Yine bu bahçede tecelli eden isimleri zikrederek mana-yı harfî cihetiyle olan muhabbetini ilan ediyor.
Üstad Hazretleri Yirmi Dördüncü Söz’de gül ile bülbül arasındaki muhabbetin beş vechini izah ediyor. O beş vechi okumanızı tavsiye ediyorum. O vecihler sayesinde buradaki tefekkür derinliğiniz çok daha fazla olur.
Yazar: Sinan Yılmaz