4. Âlemi ağaç suretini giymiş bir vaziyette gördüğünde, onun nurunu…
Arabî Hubab mütalaasına devam ediyoruz:
وبينما ترى ve gördüğün esnada العالَم âlemi يلبس صورةَ الشجرة ağaç suretini giyiyor ترى نورَه عليه الصلاة والسلام onun nurunu (a.s.m.) görürsün نَواتَها أولا evvelen onun çekirdeği olarak وثمرتَها ثانيا saniyen onun meyvesi olarak.
Âlemi ağaç suretini giymiş bir vaziyette gördüğünde, onun nurunu (a.s.m.) evvelen o ağacın çekirdeği olarak, saniyen o ağacın meyvesi olarak görürsün.
İzah: İlk önce kâinata bir ağaç gözüyle bakalım ve bu mesele üzerine biraz tefekkür edelim:
Kâinat bir ağaç olsa, her bir galaksi bu ağacın bir dalı olurdu. Evrende kaç galaksi olduğu tam bilinmemekle birlikte, 200 milyar ile 2 trilyon arasında bir galaksinin olabileceği söyleniyor. Hadi biz en azını aldık, 200 milyar dedik. Demek, bu kâinat ağacının 200 milyar dalı var.
Her yıldızı bir meyveye benzetsek, demek her dalda yaklaşık 200-300 milyar arası bir meyve var. Dünyamız ise 200 milyar daldan bir dal olan Samanyolu Galaksisi’nin, 300 milyar meyvesinden tek bir meyvedir.
— Kâinat ağacının büyüklüğünü hayal edebiliyor musunuz?
Şimdi, biz kâinat ağacının büyüklüğünü hayal edemezken, hayalimiz ve tasavvurumuz bunu ihata edemezken, karşımıza başka bir hakikat çıkıyor. O da şu:
Bu 200 milyar dalı olan ve her dalında 200-300 milyar meyvesi olan ağacı alıp, Allah’ın “Kürsî” ismini verdiği mekâna atsak, kâinat ağacı Kürsî’de, çöle atılmış bir yüzük gibi oluyor.
— Kürsî’nin büyüklüğünü hayal edebiliyor musunuz?
Bunu da hayal ve tasavvur edemezken karşımıza başka bir hakikat daha çıkıyor. O da şu:
Bu Kürsî’yi alıp Allah’ın “Arş” ismini verdiği mekânın içine atsak, Kürsî de Arş’ta çöldeki yüzük gibi oluyor.
— Acaba Arş ne kadar büyük ve nasıl bir mekân?
Bütün bunlardan sonra da karşımıza başka bir hakikat çıkıyor. O da şu:
Kâinat ağacının en küçük dairesinden en büyük dairesine kadar; zerrattan seyyarata, yerden göğe, denizlerin diplerinden galaksilerin ötesine, Kürsî’den Arş’a kadar her şey, Zat-ı Vâhid-i Ehad olan Allahu Teâlâ’nın kudretiyle ve iradesiyle idare edilmektedir. Her şeyin dizgini Allah’ın elindedir. Bütün fiillerin faili, bütün icatların mucidi, her mahlukun hâlıkı ve bütün işlerin müdebbiri O’dur. En büyük bir sebep, zerre miskal bir işin ve icadın fail-i hakikisi değildir.
Üstadımız dedi ki: Onun nurunu (a.s.m.) evvelen o ağacın çekirdeği olarak, saniyen o ağacın meyvesi olarak görürsün.
Peygamberimiz (a.s.m.)’ın nurunun bu âlemin çekirdeği olması meselesini önceki derste mütalaa etmiştik. Üstadımız orada şöyle demişti:
“Âlemi büyük bir kitap olarak gördüğünde, Nur-u Muhammed (a.s.m.)’ı (bu kitabın) kâtibinin kaleminin mürekkebi olarak görürsün.”
Âlem kitabının mürekkebinin nur-u Muhammedî (a.s.m.) olmasıyla, âlem ağacının çekirdeğinin nur-u Muhammedî (a.s.m.) olması aynı şeydir. Âleme bir kitap olarak bakarsak nur-u Muhammedî (a.s.m.)’a “kitabın mürekkebi” deriz. Âleme ağaç olarak bakarsak nur-u Muhammedî (a.s.m.)’a “ağacın çekirdeği” deriz.
Nur-u Muhammedî (a.s.m.)’ın âlem ağacının meyvesi olması da şudur:
Her bir mahluk haddizatında bu ağacın bir meyvesidir.
– Nebatat meyveleri cemadat meyvelerinden daha kıymetlidir.
– Hayvanat meyveleri de nebatat meyvelerinden kıymetlidir.
– En kıymetli meyveler ise nev-i beşerdir.
– Nev-i beşer içinde en kıymetlisi ehl-i imandır.
– Ehl-i iman içinde en kıymetlisi ehlullahtır.
– Ehlullah içinde en kıymetlisi enbiyadır.
– Enbiya içinde ise en kıymetli meyve Hazreti Muhammed (a.s.m.)’dır.
Bu mesele Risale-i Nurların birçok yerinde izah edilmiş. Üzerine bir saat konuşulsa elhak layıktır. Biz bu kadarla iktifa ediyoruz.
Yazar: Sinan Yılmaz