2. İnsanlar diyor ki: Onun eserlerinde olan şeylerin çoğunu anlamıyoruz, bu sebeple zayi oluyor…
Arabî Hubab mütalaasına devam ediyoruz. Arabî Hubab’ın başında bir ifade-i meram var. Bu ifade-i meram Türkçe Hubab’ta yok. Bana göre çok önemli bir metin ve üzerinde çok düşünülmesi gerekiyor. Bu derste bu ifade-i meramı tercüme edecek, manası açık olduğundan şerhine girişmeyeceğiz. Metnin tefekkürünü sizlere havale ediyoruz.
إفادة المرام
İfade-i meram
اعلم أنه şunu bil ki قيل لي bana denildi إن الناس يقولون insanlar diyor ki لا نفهم anlamıyoruz كثيرا مما في آثاره onun eserlerinde olan şeylerin çoğunu فتَصيرُ ضايعةً bu sebeple zayi oluyor.
Bil ki bana şöyle denildi: İnsanlar diyor ki: “Onun eserlerinde olan şeylerin çoğunu anlamıyoruz, bu sebeple zayi oluyor.”
فأقول ben de derim لا تضيع بإذنه تعالى O’nun (Allahu Teâlâ’nın) izniyle zayi olmaz وسيجيء زمانٌ ve bir zaman gelecek يفهمها أكثرُ المتفكرين المتدينين mütedeyyin mütefekkirlerin ekserisi onları anlar إن شاء من eğer o zat dilerse بيده مقاليدُ كل شيء her şeyin anahtarları onun elindedir.
Ben de derim ki: Allahu Teâlâ’nın izniyle zayi olmaz. Bir zaman gelecek -her şeyin anahtarları elinde olan Zat dilerse- mütedeyyin mütefekkirlerin ekserisi onları anlayacak.
إذ çünkü أكثرُ هذه المسائل bu meselelerin çoğu أدويةٌ ilaçlardır جرّبتُها في نفسي onları nefsimde tecrübeettim أعطانيها الفرقان الحكيم onları bana Furkan-ı Hakîm verdi.
Çünkü bu meselelerin çoğu, Furkan-ı Hakîm’in bana verdiği ve nefsimde tecrübe ettiğim ilaçlardır.
لكن يمكن lakin mümkün olur أن لا يفهمَها الناسُ insanların onları (o meseleleri) anlamaması كما أفهمُها بتمامها benim onları bitamamiha anladığım gibi.
Lakin insanların o meseleleri -benim bitamamiha anladığım gibi- anlamaması mümkündür.
لأنّ نفسي çünkü nefsim بسوء اختيارها sû-i ihtiyarı sebebiyle من الرأس إلى القدم baştan ayağa kadar ملمَّعة بالجروح المتنوعة çeşitli yaralarla alacadır.
Çünkü nefsim -sû-i ihtiyarı sebebiyle- baştan ayağa kadar çeşitli yaralarla alacadır.
(Alaca: Ciltte beyaz lekelerin gözüktüğü bir hastalıktır.)
فالسليمُ بحياة القلب kalbin hayatıyla selamette olan ise لا يفهم anlamaz درجةَ تأثير الترياق في السقيم hastadaki tiryakın tesirinin derecesini بِلَدْغ حيَّةِ الهوى heva yılanının sokmasıyla (hasta olan) كما يفهمه onu anladığı gibi هو onun (hastanın).
Kalbin hayatıyla selamette olan ise, heva yılanının sokmasıyla (hasta olan bir) hastadaki tiryakın tesirinin derecesini, o hastanın anladığı gibi anlamaz.
وأيضا hem إني لا أتصرف şüphesiz ben tasarruf etmiyorum (edemiyorum) في السانحات sunuhatta (kalbe gelen manalarda) للتوضيح açıklamak için عجزا من التحرير yazmadaki aczden dolayı أو خوفا من التغيير veya değiştirmedeki korkudan dolayı فأكتبها كما سَنحتْ bundan dolayı onu (o sunuhatı) kalbe geldiği gibi yazıyorum.
Hem şüphesiz ben -yazmadaki aczimden veya (kalbe gelen manaları) değiştirmedeki korkumdan dolayı- açıklamak için sunuhatta tasarruf edemiyorum. Bundan dolayı o sunuhatı kalbime geldiği gibi yazıyorum.
وأيضا hem أتكلم في مكاني ben kendi makamımda konuşuyorum لا في مقام السامع المواجه لي karşımda olan dinleyicinin makamında değil خلافا لسائر المتكلمين diğer konuşmacıların hilafına olarak الذين onlar ki يفرُضون أنفسَهم في مقام السامعين kendilerini, dinleyenlerin makamında farz ederler.
Hem ben -kendilerini, dinleyenlerin makamında farz eden diğer konuşmacıların hilafına olarak- kendi makamımda konuşuyorum; karşımda olan dinleyicinin makamında değil.
فيصير oluyor أمام كتابي kitabımın önü الذي o kitabımın önü ki وجههُ onun yüzüdür إليّ bana (dönük) ومعكوسُه ومقلوبه إلى السامع onun tersi ve çevrilmişi ise dinleyiciye (dönük) فكأنه يقرأ في المرآة sanki o (dinleyici) bir aynada okuyor فيتعسّر عليه bu sebeple ona zor geliyor.
Kitabımın yüzü olan önü bana dönük oluyor. Onun tersi ve çevrilmişi ise dinleyiciye dönük oluyor. Sanki dinleyici kitabı bir aynada okuyor; bu sebeple ona zor geliyor.
فإذا لا أذهب إلى مقامه ben onun (dinleyicinin) makamına gitmediğim takdirde فليرسل هو خيالَه إليّ o bana hayalini göndersin لأضيّفَه onu misafir etmem için على عيني في رأسي başımdaki gözüm üzerinde كي يرى görmesi için كما أرى benim gördüğüm gibi.
Ben dinleyicinin makamına gitmiyorsam o bana hayalini göndersin. Ta benim gördüğüm gibi görmesi için onu başımdaki gözüm üzerinde misafir edeyim.
أدرجتُ ben sokuşturdum في نقطة وقطرة وذيلها وذرة وشمة وحبة Nokta’ya, Katre ve Zeyline, Zerre’ye, Şemme’ye ve Habbe’ye تفاريقَ حدسيات hadsiyatın (hadsî olan kaziyelerin) kısımlarını وقِطِعات مرآة ve aynanın parçalarını.
Nokta’ya, Katre ve Zeyline, Zerre’ye, Şemme’ye ve Habbe’ye hadsî olan kaziyelerin kısımlarını ve aynanın parçalarını sokuşturdum.
Hadsî: Zihnin bir vasıtaya ihtiyaç duymaksızın, kalbe gelen güçlü ve kesin bir sezgi ile hızlı bir şekilde hükmettiği doğru bilgidir.
إذا جاء بإذنه تعالى O’nun (Allahu Teâlâ’nın) izniyle geldiğinde مَن يركّبها onları terkib edecek kimse بتحرير وتصوير yazmakla ve tasvirle تَظهر مرآةٌ ayna ortaya çıkar يَظهر فيها وجهُ عينِ اليقين onda ayne’l-yakînin yüzü görünür ويتحصّل حدْسٌ ve bir hads meydana gelir يَزهر منه نورُ حقِّ اليقين ondan hakka’l-yakînin nuru parlar.
Allahu Teâlâ’nın izniyle, onları yazıyla ve tasvirle terkib edecek kimse geldiğinde ayna ortaya çıkar ve onda ayne’l-yakînin yüzü görünür. Ve bir hads meydana gelir; ondan hakka’l-yakînin nuru parlar.
Hads: Zihnin -birlikte meydana gelmeleri sebebiyle- ilkelerden sonuçlara vasıtasız olarak hızla intikal etmesidir.
كيف لا nasıl olmaz وهو من فيض القرآن المبين hâlbuki o, Kur’an-ı Mübin’in feyzindendir.
Nasıl olmaz! Hâlbuki o, Kur’an-ı Mübin’in feyzindendir.
اَللَّهُمَّ أرنا الحق حقا وارزقنا اتباعَه وأرنا الباطلَ باطلا وارزقنا اجتنابه آمين
Ey Allah’ımız! Bize hakkı hak olarak göster ve ona tabi olmakla bizi rızıklandır. Ve bize batılı batıl göster ve ondan kaçınmakla bizi rızıklandır. Âmin.
İfade-i meram burada tamamlandı. Tefekkür ve mütalaasını sizlere havale edip şerhine girişmedik. Üzerinde düşünülmesi gereken çok yerler var; buraları kaçırmayın!..
Yazar: Sinan Yılmaz