a
Ana SayfaYedinci Söz6. Diğer ilaç ise şükür ve kanaat ile talep ve dua ve Rezzak-ı Rahîm’in rahmetine itimattır…

6. Diğer ilaç ise şükür ve kanaat ile talep ve dua ve Rezzak-ı Rahîm’in rahmetine itimattır…

Yedinci Söz’ün mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

Diğer ilaç ise şükür ve kanaat ile talep ve dua ve Rezzak-ı Rahîm’in rahmetine itimattır. (7. Söz)

İkinci ilaç: Şükür, kanaat, dua ve Allah’ın rahmetine itimattan müteşekkil bir ilaçtır. Bu makamda, şükür, kanaat, dua ve Allah’ın rahmetine itimat hakkında biraz konuşalım.

Şükür: İyilik yapanı, yapmış olduğu iyilikten dolayı övmektir. Şükrün zıttı küfran yani iyiliği bilmemek ve nankörlüktür.

Üstadımız şükrü şöyle tarif ediyor:

“Şükür, nimetleri doğrudan doğruya Allah’tan bilmek, o nimetlerin kıymetini takdir etmek ve o nimetlere kendi ihtiyacını hissetmekle olur.” (29. Mektup)

Yine denilmiştir ki: Şükrün üç rüknü ve üç esası vardır. Bir kulun şükredici olabilmesi için bu üç rüknü eda etmesi gerekir:

Birincisi: Kulun, üzerinde bulunan Allahu Teâlâ’nın nimetlerini itiraf etmesidir.

İkincisi: Kulun, üzerinde bulunan bu nimetlerden dolayı Allahu Teâlâ’ya hamdüsena etmesidir.

Üçüncüsü: Kulun, kendisine verilmiş olan nimetleri Allah’ın rızasını kazanma yolunda sarf etmesidir. Bu üç esası yerine getirebilen şükrünü eda etmiş demektir.

Süfyan İbni Uyeyne Hazretleri şükür hakkında şöyle demiştir:

— Şükür, Allah’ın yasaklarından sakınmandır.

Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri şükrü şöyle tarif etmiştir:

— Şükür, Allahu Teâlâ’nın nimetlerinden hiçbiriyle Ona karşı isyan etmemendir.

Ömer İbni Abdülaziz de şöyle buyurmuştur:

— Allah’ın nimetlerini ona şükrederek bağlayın! Allah’a şükretmekse isyanı terk etmekten ibarettir.

Ve yine denilmiştir ki: Şükür, eldeki nimetin bağı; gelecek nimetin de avcısıdır.

Kanaat bahsine gelince, kanaatin manası hakkında 22. Mektup’tan şu bölümü mütalaa etmek faydalı olacaktır:

“Ehl-i kanaat ile ehl-i hırs, iki şahsa benzer ki büyük bir zatın divanhanesine giriyorlar. Birisi kalbinden der:

— Beni yalnız kabul etsin; dışarıdaki soğuktan kurtulsam bana kâfidir. En aşağıdaki iskemleyi de bana verseler lütuftur.

İkinci adam güya bir hakkı varmış gibi ve herkes ona hürmet etmeye mecburmuş gibi mağrurane der ki:

— Bana en yukarı iskemleyi vermeli.

O hırsla girer, gözünü yukarı mevkilere diker, onlara gitmek ister. Fakat divanhane sahibi onu geri döndürüp aşağı oturtur. Ona teşekkür lazımken, teşekküre bedel kalbinden kızıyor. Teşekkür değil, bilakis hane sahibini tenkit ediyor. Hane sahibi de ondan istiskal ediyor.

Birinci adam mütevaziâne giriyor, en aşağıdaki iskemleye oturmak istiyor. Onun o kanaati divanhane sahibinin hoşuna gidiyor. ‘Daha yukarı iskemleye buyurun!’ der. O da gittikçe teşekküratını ziyadeleştirir; memnuniyeti tezayüd eder.

İşte dünya bir divanhane-i Rahman’dır. Zemin yüzü bir sofra-i rahmettir. Derecat-ı erzak ve merâtib-i nimet dahi iskemleler hükmündedir.

Hem en cüz’î işlerde de herkes hırsın sû-i tesirini hissedebilir. Mesela…” (Devamı için 22. Mektup’un 2. Mebhasını okuyabilirsiniz.)

(İstiskal: Yüz vermeyerek kovma / Mütevaziâne: Alçak gönüllülükle / Tezayüd: Artma / Derecat-ı erzak: Rızıkların dereceleri / Merâtib-i nimet: Nimetlerin mertebeleri / Sû-i tesir: Kötü tesir)

Geriye dua ve Allah’ın rahmetine itimat kaldı. Duanın manasını anlamak için Yirmi Dördüncü Mektup’un Birinci Zeylini mütalaa etmek faydalı olacaktır. Kitabın hacmini artırmamak için o uzun bahsi buraya kaydetmiyoruz.

Allah’ın rahmetine itimat hakkında da Beşinci Söz’deki temsili mütalaa etmek faydalı olacaktır. Bu mütalaayı daha önce yaptığımızdan makamına havale ediyor, buraya kaydetmiyoruz. Dileyenler sitemizden bu mütalaaya ulaşabilirler.

Bizler ana metinden uzaklaşmamak için, mütalaa içinde başka bir metnin mütalaasına girişmiyoruz. Bazen bir cümleyi izah için Risale-i Nurdan bir bölüm kaydettiğimizde o bölümün şerhini yapmıyoruz ki ana metinden uzaklaşmayalım… Ancak sizler bu metinler üzerinde muhakkak tefekkür etmeli ve hakikatten hissenizin ziyadeleşmesine çalışmalısınız. Hem zaten kaydettiğimiz metinlerin manası açık. İzahtan ziyade tefekkür lazım; tefekkürle manayı ruha, kalbe, akla ve latifelere işletmek lazım… Bu da hususi bir çalışmadır. Bu hususta benim size faydam olmaz. Herkes kendi dersini yapmalı.

Üstadımız bu bahse şöyle devam ediyor:

Öyle mi? Evet, bütün yeryüzünü bir sofra-i nimet eden ve bahar mevsimini bir çiçek destesi yapan ve o sofranın yanına koyan ve üstüne serpen bir Cevvad-ı Kerîm’in misafirine fakr u ihtiyaç, nasıl elim ve ağır olabilir? Belki fakr u ihtiyacı, hoş bir iştiha suretini alır. İştiha gibi fakrın tezyidine çalışır. Onun içindir ki kâmil insanlar fakr ile fahretmişler. Sakın yanlış anlama! Allah’a karşı fakrını hissedip yalvarmak demektir. Yoksa fakrını halka gösterip dilencilik vaziyetini almak demek değildir. (7. Söz)

Metin açık olduğundan izahına gerek duymuyoruz. Sizler üzerinde düşünür, hissenizi alırsınız. Sadece “Kâmil insanlar fakr ile fahretmişler.” cümlesi üzerine biraz konuşalım:

Evet, kâmil insanlar fakr ile fahretmişler. Bu makamda, kâmillerin en kâmili olan Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’ın fakirlik hakkındaki bazı sözlerini nakledecek ve bu sözler üzerinde tefekkür ederek bu fahrı bir derece anlamaya çalışacağız.

Enes bin Malik (r.a.) rivayet etmiştir. Resulullah (a.s.m.) şöyle buyurdu:

— Herkesin bir sanatı vardır. Benim sanatım da fakirlik ve cihattır. Bunları seven beni sevmiş olur. Bunlara buğzeden bana buğzetmiş olur. (Buhârî)

Enes bin Malik (r.a.) rivayet etmiştir. Resulullah (a.s.m.) şöyle buyurdu:

— Müminin dünyadaki tuhfesi (yani makbuliyetinin nişanı) fakirliktir. (Keşfü’l-Hafâ, Aclunî)

Yine Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurdu:

Fakrım benim fahrımdır. Ben onunla iftihar ederim. (Keşfü’l-Hafâ, Aclunî)

Müsned’de zikredilen bir hadis-i şerif de şöyledir:

Allah’ın Resulü (a.s.m.) Cebrail ile oturmuş sohbet ediyordu. Kim bilir kaç günden beri ağzına bir şey koymamıştı. Cebrail onun en sadık dostuydu. Cebrail’e: “Günlerdir ağzıma bir şey koymadım.” dedi. Birden gök gürültüsü gibi bir ses duyuldu. Bir melek iniyordu. (İmam Taberânî onun İsrafil aleyhisselam olduğunu söyler). Cebrail, Efendimiz (a.s.m.)’a bu meleğin dünyaya ilk defa indiğini haber verir. Melek Cenab-ı Hak’tan selam getirmiştir. Allahu Teâlâ sormaktadır: “Melik bir peygamber mi yoksa kul bir peygamber mi olmak istersin?” Allah’ın Resulü (a.s.m.) Cenab-ı Hak’tan gelen bu teklif karşısında tahayyürle Cebrail’e bakar. Cebrail Allah’ın Resulü’ne işaret eder ve şöyle der: “Ey Allah’ın Resulü! Rabbine karşı mütevazi ol!” Allah’ın Resulü (a.s.m.) da şöyle der: “Kul bir peygamber olmayı isterim!” (Müsned, Kenzü’l-Ummal)

Efendimiz (a.s.m.)’ın fakirliği övdüğü birçok hadis-i şerif mevcuttur. Bazıları şunlardır:

— Fakirlik dünyada mümine hediyedir. (Taberânî)

— Fakir Allahu Teâlâ’nın dostudur. (Deylemî)

— Cennet sultanları fakirlerdir. (İbni Mâce)

— Cennettekilerin çoğu fakirlerdir. Hor görülen fakirler cennetliktir. (Buhârî)

— Fakirlerin dua ve namazları ile bu ümmete yardım edilir. (Nesâî)

— Fakirlerinizin gönlünü alarak bana yaklaşın! (Tirmizî)

— Fakirleri hor görmeyin! Onların hürmetine yardım görüyor ve rızıklanıyorsunuz. (Buhârî)

— Ya Aişe, bana kavuşmak için fakir yaşa! (Tirmizî)

— Fakirleri sevin, onları seveni Allahu Teâlâ sever. (Deylemî)

— Allahu Teâlâ’nın takdirine razı olan fakirden üstünü yoktur. (İmam Gazzâlî)

Yine Resulullah (a.s.m.)’ın şu şekillerde dua ettiği rivayet olunur:

— Allah’ım! Beni fakir olarak öldür, zengin olarak değil. Ve beni kıyamet günü fakirlerle beraber haşret! (Kütüb-ü Sitte)

— Ya Rabbi! Müslüman fakirlerinin hürmetine zafere kavuşmayı nasip et! (Taberânî)

— Ya Rabbi! Fakir yaşayıp fakir olarak ölmeyi ve fakirlerle haşrolmayı nasip eyle!” (Buhârî)

Fakirliğin güzelliği hakkında böyle hadis-i şerifler olduğu gibi, zenginliğin güzelliği hakkında da hadis-i şerifler mevcuttur. Bu hadis-i şerifleri birlikte değerlendiren âlimler, fakirliğin mi yoksa zenginliğin mi daha üstün olduğu hakkında farklı görüşler öne sürmüşlerdir. Bu görüşleri merak edenler Kütüb-ü Sitte’ye müracaat edebilirler. Bizler meseleyi daha fazla uzatmamak için o izahları burada kaydetmiyoruz.

Ancak şuna dikkat çekmek istiyorum: Üstadımızın bahsettiği fakirlik sadece mal yoksunluğu olan fakirlik değildir. Bir kimsenin çok malı da olsa, eğer Allah’a karşı ihtiyacını hakkıyla hissedebiliyor ve sahip olduğu her şeyi Allah’ın bir emaneti olarak biliyorsa, o da bu makamdaki fakirler zümresine dâhildir. Yoksa fakirlik ile sadece malı olmamak anlaşılmamalıdır. Zira nice zenginler vardır ki Allahu Teâlâ’nın katında makbul fakirlerdendir ve nice fakirler vardır ki Hak Teâlâ katında hiçbir makbuliyetleri yoktur. Demek, burada bahsedilen fakirlik, kulun kendi fakirliğini Allah’a karşı ilan etmesi ve sahip olduğu her şeyi Allah’ın malı bilmesidir.

Bu bölümün şerhini şu duayla tamamlayalım:

اَللّٰهُمَّ اَغْنِنَا بِاْلاِفْتِقَارِ اِلَيْكَ وَلا تَفْقُرْنَا بِالْاِسْتِغْنَاءِ عَنْكَ

“Ey Allah’ımız! Bizleri kendine karşı muhtaç etmekle zengin kıl; kendine karşı müstağni kılmakla fakir eyleme!”

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin