a
Ana SayfaYedinci Söz5. Evet, ârif-i billah aczden, mehafetullahtan telezzüz eder…

5. Evet, ârif-i billah aczden, mehafetullahtan telezzüz eder…

Yedinci Söz’ün mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

Evet, ârif-i billah aczden, mehafetullahtan telezzüz eder. Evet, havfta lezzet vardır. Eğer bir yaşındaki bir çocuğun aklı bulunsa ve ondan sual edilse: “En leziz ve en tatlı hâletin nedir?” Belki diyecek: “Aczimi, zaafımı anlayıp validemin tatlı tokadından korkarak yine validemin şefkatli sinesine sığındığım hâlettir.” Hâlbuki bütün validelerin şefkatleri ancak bir lem’a-i tecelli-i rahmettir. Onun içindir ki kâmil insanlar aczde ve havfullahta öyle bir lezzet bulmuşlar ki kendi havl ve kuvvetlerinden şiddetle teberri edip Allah’a acz ile sığınmışlar. Aczi ve havfı kendilerine şefaatçi yapmışlar. (7. Söz)

Ârif-i billahın aczden ve mehafetullahtan nasıl lezzet aldıkları, onların dua ve niyazlarından anlaşılmaktadır. Onlar aczlerini ve Allah’tan korkmalarını dualarına vird yapmışlar ve bununla da telezzüz etmişler.

Bu makamda, onlara ait dualardan bazı örnekler vererek ârif-i billahın aczden ve mehafetullahtan aldığı lezzeti bir derece göstermeye çalışacağım.

اَللّهُمَّ تَبَرَّاْنَا اِلَيْكَ مِنْ حَوْلِنَا وَقُوَّتِنَا وَالْتَجَئْنَا اِلَى حَوْلِكَ وَقُوَّتِكَ فَاجْعَلْنَا مِنَ الْمُتَوَكّلِينَ عَلَيْكَ وَلاَ تَكِلْنَا اِلَى اَنْفُسِنَا وَاحْفَظْنَا بِحِفْظِكَ

“Ey Allah’ımız! Biz kendi güç ve kuvvetimizden vazgeçip senin güç ve kuvvetine iltica ediyoruz. Bizi, sana tevekkül edenlerden eyle! Bizi nefsimizle baş başa bırakma! Bizi hıfzınla koru!”

اَللّهُمَّ اقْسِمْ لَنَا مِنْ خَشْيَتِكَ مَا تَحُولُ بَيْنَنَا وَ بَيْنَ مَعَاصِيكَ

“Ey Allah’ımız! Bize korkundan öyle bir nasip ver ki o korku günahlarımız ile aramıza girsin.”

يَا اِلهِى اَيْنَ الْمَفَرُّ مِنْكَ وَاَنْتَ الْمُحِيطُ بِالاَكْوَان، يَا رَبِّى اِنِّى اَخَافُ اَنْ تُعَذِّبَنِي بِسُوءِ اَعْمَالِي، فَكَيْفَ اَخَافُ مِنْ عُقُوبَتِكَ بِاَسْوَءِ حَالِي

“Ya İlahî, sen bütün âlemleri ilminle kuşatmış iken senden kaçacak bir yer var mıdır? Ya Rabbi, şüphesiz ki ben amellerimin kötülüğü sebebiyle senin bana azap etmenden korkuyorum. Hâlim böyle kötü iken, senin azabından nasıl korkmam!”

اَللّهُمَّ اجْعَلْنِى اَخْشَاكَ كَاَنِّي اَرَاكَ

“Ey Allah’ımız! Beni seni görüyormuşum gibi senden korkanlardan eyle.”

يَا رَبِّى اِنِّى عَبْدُكَ بِبَابِكَ، سَائِلُكَ بِبَابِكَ، ذَلِيلُكَ بِبَابِكَ، اَسِيرُكَ بِبَابِكَ، ضَعِيفُكَ بِبَابِكَ، مِسْكِينُكَ بِبَابِكَ، مُفْلِسُكَ بِبَابِكَ يَا رَبَّ الْعَالَمِينَ

“Ya Rabbi! Kapında kölenim, kapında dilencinim, kapında zelilinim, kapında esirinim, kapında zayıf bir kulunum, kapında bir miskinim ve kapında bekleyen iflas etmiş bir kulunum, ya Rabbe’l-âlemin!”

اَللّهُمَّ اِنِّى اَعُوذُ بِرِضَاكَ مِنْ سَخَطِكَ واَعُوذُ بِمُعَافَاتِكَ مِنْ عُقُوبَتِكَ وَ اَعُوذُ بِكَ مِنْكَ

“Ey Allah’ımız! Gazabından rızana, azabından affına ve senden sana sığınıyorum.”

Böyle çok dualar var. Hepsini yazmaya kalksak bir dua mecmuası olur. Arife işaret yeter sırrınca bu kadarla iktifa ediyoruz.

Bu makamda, Kur’an’da geçen havfullah emirlerinden birkaç taneyi zikredelim:

فَلَا تَخْشَوُا النَّاسَ وَاخْشَوْنِ

İnsanlardan korkmayın, benden korkun. (Maide 44)

فَاللّهُ أَحَقُّ أَن تَخْشَوْهُ إِن كُنتُم مؤمِنِينَ 

Eğer müminler iseniz, kendisinden korkulmaya en layık olan Allah’tır. (Tevbe 13)

وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَ يَخْشَ اللّٰهَ وَيَتَّقْهِ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ

Her kim Allah’a ve resulüne itaat eder, Allah’tan korkar ve Ondan sakınırsa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. (Nur 52)

اِنَّمَا يَخْشَى اللّٰهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاء

Allah’tan ancak âlim kulları korkar. (Furkan 28)

إِنَّ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُم بِالْغَيْبِ لَهُم مَغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ

Görmedikleri hâlde Rablerinden korkanlar için elbette bir mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.” (Mülk 12)

Peygamberimiz (a.s.m.)’ın nasıl bir havfullaha sahip olduğuna şu hadis-i şerifle bakabiliriz:

وَكَانَ إذَا رَأى غَيْمًا، عُرِفَ في وَجْهِهِ، فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ، النَّاسُ إذَا رَأوُا الغَيْمَ فَرِحُوا رَجَاءَ أنْ يَكُونَ مِنْهُ المَطَرَ، وَأرَاكَ إذَا رَأيْتَ غَيمًا عُرفَ فِي وجْهِكَ الكَرَاهَةُ، فقَالَ يَا عَائشَةُ، مَا يُؤمِنُنِى أنْ يَكُونَ فِيهِ عَذَابٌ، قَدْ عُذِّبَ قَوْمٌ بالرِّيحِ، وَقَدْ رَأى قَوْمٌ العَذَابَ فقَالُوا هذَا عارِضٌ مُمْطِرُنَا

Hazreti Aişe (r.a.) diyor ki: Resulullah (a.s.m.) bir bulut görecek olsa bu, yüzünden bilinirdi. Ben (bir seferinde): “Ey Allah’ın Resulü, insanlar bir bulut görecek olsa yağmur getirebilir ümidiyle sevinir. Hâlbuki sen bir bulut gördüğünde üzüldüğün yüzünden okunuyor.” dedim. Resulullah (a.s.m.) dedi ki: “Ey Aişe! Bunda bir azap bulunmadığı hususunda bana kim teminat verebilir? Nitekim geçmişte bir kavim rüzgârla azaba uğratılmıştır. O kavim azabı gördükleri vakit: ‘Bu gördüğümüz, bize yağmur getirecek bir buluttur.’ demişlerdi.” (Buhârî)

Havfullah hakkındaki şu hadis-i şerife de dikkat çekmek istiyorum:

مَنِ الْتَمَسَ رِضَى اللَّهِ بِسَخَطِ النَّاسِ رَضِيَ للَّهُ عَنْهُ وَأَرْضَى النَّاسَ عَنْهُ وَمَنِ الْتَمَسَ رِضَا النَّاسِ بِسَخَطِ اللَّهِ سَخِطَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَأَسْخَطَ عليه الناس

“Her kim halkın öfkesine rağmen Allah’ın rızasını ararsa, Allah ondan razı olur ve insanları ondan razı eder. Her kim de Allah’ın öfkesine rağmen insanların rızasını ararsa, Allah ona gazap eder ve insanları ona karşı öfkelendirir.” (Tirmizî)

Metinde geçen şu bölüme de dikkat çekmek istiyorum: Havfta lezzet vardır. Eğer bir yaşındaki bir çocuğun aklı bulunsa ve ondan sual edilse: “En leziz ve en tatlı hâletin nedir?” Belki diyecek: “Aczimi, zaafımı anlayıp validemin tatlı tokadından korkarak yine validemin şefkatli sinesine sığındığım hâlettir.”

Üstad Hazretleri bu ifadeleriyle havfullahın manasını beyan ediyor. Havfullah: Allah’tan korkup yine Allah’a iltica etmektir.

Bu manayı Üstadımız 24. Söz’de şöyle beyan ediyor:

“Hâlık-ı Zülcelalinden havf etmek, Onun rahmetinin şefkatine yol bulup iltica etmek demektir. Havf bir kamçıdır, Onun rahmetinin kucağına atar.” (24. Söz)

Biraz da şu ifade üzerine duralım: Hâlbuki bütün validelerin şefkatleri ancak bir lem’a-i tecelli-i rahmettir.

Allah’ın rahmetinin genişliğini, şu hadis-i şerifler ile bir derece tefekkür edebiliriz:

“Allah’ın yüz rahmeti vardır. Her bir rahmet, gök ile yer arasını dolduracak genişliktedir. Bunlardan sadece birisi dünyaya bırakılmıştır. Bundan dolayı, kişi çocuğuna, kuş da yavrusuna merhamet ve şefkat eder. Amma kıyametin geldiği gün, Cenab-ı Hak o yüz rahmetini kullarına iade edecektir.” (Müsned-i Ahmed)

“Allahu Teâlâ mümin kulu hakkında, çocuğuna karşı şefkatli olan anneden daha merhametlidir.” (Buhârî, Müslim)

İbni Ömer (r.a.) anlatıyor: Gazvelerinin birinde Resulullah (a.s.m.) ile beraberdik. Derken bir kavme uğradı. “Siz kimsiniz?” diye sordu. “Bizler Müslümanlarız!” dediler. Bir kadın tandırına yakacak atmakla meşguldü ve yanında bir oğlu vardı. Tandırın alevi yükselince kadın çocuğu uzaklaştırdı. Sonra kadın, Resulullah (a.s.m.)’ın yanına geldi ve: “Sen Allah Resulüsün öyle mi?” dedi. Aleyhissalâtü vesselam: “Evet!” deyince, “Annem babam sana feda olsun! Allah Erhamü’r-râhimîn (yani merhametli olanların en merhametlisi) değil mi?” dedi. Kadın “Evet!” cevabını alınca bu sefer: “Allah’ın kullarına olan rahmeti, annenin yavrusuna olan merhametinden daha fazla değil mi?” diye sordu. Aleyhissalâtü vesselam yine “Elbette!” buyurdu. Kadın: “Anne çocuğunu asla ateşe atmaz! (Daha merhametli olan Allah kullarını nasıl cehenneme atar?)” dedi. Bunun üzerine Aleyhissalâtü vesselam ağlayarak başını eğdi. Sonra başını kadına doğru kaldırarak: “Şüphesiz Allah, hak yoldan sapıp Ona itaat etmeye tenezzül etmeyen ve tevhid kelimesini söylemekten imtina eden azgın kulundan başka kullarına azap vermeyecektir.” buyurdu. (İbni Mâce)

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin