3. İkinci kâr: Cennet gibi bir fiyat veriliyor…
Altıncı Söz’ün mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
İkinci kâr: Cennet gibi bir fiyat veriliyor.
Mana açık olduğundan izahına girişmiyoruz. Ancak üzerinde tefekkür edilmeli ve böyle bir kârdan mahrum kalırsak hâlimizin ve pişmanlığımızın ne olacağı düşünülmeli…
Üçüncü kâr: Her aza ve hasselerin kıymeti birden bine çıkar. Mesela akıl bir alettir. Eğer Cenab-ı Hakk’a satmayıp belki nefis hesabına çalıştırsan öyle meş’um ve müz’iç ve muacciz bir alet olur ki geçmiş zamanın âlâm-ı hazînanesini ve gelecek zamanın ehval-i muhavvifanesini senin bu biçare başına yükletecek, yümünsüz ve muzır bir alet derekesine iner. İşte bunun içindir ki fasık adam, aklın iz’aç ve tacizinden kurtulmak için galiben ya sarhoşluğa veya eğlenceye kaçar. Eğer Malik-i Hakiki’sine satılsa ve onun hesabına çalıştırsan, akıl öyle tılsımlı bir anahtar olur ki şu kâinatta olan nihayetsiz rahmet hazinelerini ve hikmet definelerini açar. Ve bununla sahibini, saadet-i ebediyeye müheyya eden bir mürşid-i Rabbanî derecesine çıkar. (6. Söz)
(Hasse: Duygu / Meş’um: Uğursuz / Müz’iç: Rahatsızlık veren / Muacciz: Bıkkınlık verici / Âlâm-ı hazînane: Hüzün veren elemler / Ehval-i muhavvifane: Dehşetlice korkular / Yümünsüz: Bereketsiz / Muzır: Zarar veren / İz’aç: Rahatsız etme / Galiben: Çoğunlukla / Malik-i Hakiki: Hakiki sahibi olan Allah / Müheyya eden: Hazırlayan)
Aklın bir anahtar olup rahmet hazinelerini ve hikmet definelerini açması şudur:
Zerreden tutun seyyarata kadar her bir mahluk âdeta bir rahmet hazinesi ve hikmet definesi olup bu hazine ve definelerde Cenab-ı Hakk’ın esmâ-i hüsnası saklanmıştır. Akıl bu defineleri açmakta ve onda saklanmış olan esmâ-i İlahiyeyi keşfetmektedir.
Dilerseniz, bir hikmet definesini beraber açalım. Bu sayede aklın nasıl tılsımlı bir anahtar olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Şimdi, bir rahmet hazinesi ve hikmet definesi olan yağmura bakalım ve akıl anahtarı ile onda saklanmış olan İlahî isimlerin bir kısmını keşfedelim:
1. Yağmurun varlığı yokluğuna tercih edilmiştir. Yani yağmur damlaları bir vakit önce yoktu, şimdi ise var. Bir şeyin varlığını yokluğuna tercih edebilmek ancak irade sıfatına sahip olmakla mümkündür. O hâlde yağmuru yaratan Zatın iradesi olmalıdır. İradesi olmayan, tek bir damlaya sahiplik iddiasında bulunamaz. İşte akıl, Cenab-ı Hakk’ın “mürid” sıfatını keşfetti.
2. Yağmurun yapısında iki hidrojen ve bir oksijen vardır. İki hidrojen ve bir oksijeni bir araya getirerek yağmur tanelerini oluşturmak ancak nihayetsiz bir ilim sahibi olmakla mümkündür. O hâlde yağmuru yaratan Zatın ilmi de olmalıdır. İlmi olmayan, tek bir damlaya sahiplik iddiasında bulunamaz. İşte akıl, yağmurun yaratılışındaki hikmete bakarak Cenab-ı Hakk’ın “alîm” sıfatını keşfetti.
3. Yağmuru yaratabilmek için ayrıca nihayetsiz bir kudrete sahip olmak gerekir. Zira yakıcı ve yanıcı iki maddeyi birleştirip yangın yerine su icat etmek ancak sonsuz bir kudret ile olabilir. O hâlde yağmuru yaratan Zatın kudreti de olmalıdır. Kudreti ve kuvveti olmayanın tek bir damlayı yaratması mümkün değildir. İşte akıl, Cenab-ı Hakk’ın “kadir” sıfatını keşfetti.
4. Yağmur tanelerini birbirine çarptırmadan yağdırmak ve yağmura saymakla bitmeyecek kadar çok menfaat takabilmek için hikmet sahibi olmak gerekir. Hikmeti olmayanın tek bir damlayı icat etmesi ve yağmura bunca faydayı takması mümkün değildir. O hâlde yağmuru yaratan Zatın hikmeti de olmalıdır. İşte akıl, Cenab-ı Hakk’ın “hakîm” sıfatını keşfetti.
5. Yağmur yaratılırken tek başına ele alınmamış, bütün eşya ile alakası gözetilmiş. Mesela o suyu insan ve hayvanlar içer, toprak onunla canlanır ve bitkiler ve ağaçlar onunla hayat bulur. Yani yağmur yaratılırken tek başına planlanmamış ve bütün eşya ile münasebetleri gözetilerek onlara fayda sağlayacak bir şekilde yaratılmış. Bu durumda, yağmuru yaratan Zat hem insanı, hem hayvanatı, hem de nebatatı bilmelidir ki onların vücutlarına faydalı bir şekilde yağmuru yaratabilsin. Bu ise bütün eşyayı ihata etmesiyle mümkündür. Bütün eşyayı ayna anda ihata edemeyen ve onları göremeyen, yağmuru onlara faydalı kılamaz. O hâlde yağmuru yaratan Zatın ihatası ve görmesi de olmalıdır. İşte akıl, Cenab-ı Hakk’ın “muhit” ve “basir” sıfatlarını keşfetti.
6. Yağmuru yeryüzü ahalisine göndermek sonsuz bir rahmetin eseridir. Yeryüzü ahalisine acımayanın ve rahmeti olmayanın yağmuru yaratması mümkün değildir. O hâlde yağmuru yaratan Zatın rahmeti olmalıdır. Rahmeti olmayan, tek bir damlaya sahiplik iddiasında bulunamaz. İşte akıl, Cenab-ı Hakk’ın “rahim” sıfatını keşfetti.
7. Saydığımız sıfatlara sahip olabilmek için de ilk önce hayat sahibi olmalıdır. Zira hayatı olmayanın ne iradesi, ne ilmi, ne kudreti ve ne de diğer sıfatları olur. İşte akıl, Cenab-ı Hakk’ın “hayy” sıfatını keşfetti.
8. Yağmur taneleri şekil itibarıyla birbirine benzemektedir. O hâlde hepsi tek elden çıkmıştır. Zira başka bir el karışsaydı şekillerinde bir farklılık olurdu. Madem farklılık yok, o hâlde ikinci bir el de yok. Tek bir damlayı kim yaratmışsa bütün yağmur damlalarını da o yaratmıştır. Demek, yağmur damlalarının birbirine benzemesi ancak onları yaratan Zatın birliği ile izah edilebilir. İşte akıl, Cenab-ı Hakk’ın “vahid, ehad, ferd” sıfatlarını keşfetti.
Daha bunlar gibi onlarca isim ve sıfat, bir rahmet hazinesi ve bir hikmet definesi olan yağmurda saklanmıştır. Akıl ise bu hazine ve definede gizlenmiş olan esmâ-i hüsnâyı keşfeder ve âdeta o yağmur damlasını bir kitap gibi okur.
Akıl Allah’a satılırsa böyle tılsımlı bir anahtar olur. Eğer Allah’a satılmayıp nefis hesabına çalıştırılırsa uğursuz ve rahatsızlık verici bir alet derekesine iner. Geçmiş zamanın hüzünlerini ve gelecek zamanın korkularını insanın biçare başına yükler ve bununla muzır bir alet hükmünü alır.
Yazar: Sinan Yılmaz