a
Ana SayfaBeşinci Söz4. Ve o talim ve talimat ise -başta namaz- ibadettir. Ve o harp ise nefis ve heva…

4. Ve o talim ve talimat ise -başta namaz- ibadettir. Ve o harp ise nefis ve heva…

Beşinci Söz’ün mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

Ve o talim ve talimat ise -başta namaz- ibadettir. Ve o harp ise nefis ve heva, cin ve ins şeytanlarına karşı mücahede edip günahlardan ve ahlak-ı rezileden kalp ve ruhunu helaket-i ebediyeden kurtarmaktır. Ve o iki vazife ise birisi, hayatı verip beslemektir. Diğeri, hayatı verene ve besleyene perestiş edip yalvarmaktır, ona tevekkül edip emniyet etmektir. Evet, en parlak bir mucize-i sanat-ı Samedaniye ve bir harika-i hikmet-i Rabbaniye olan hayatı kim vermiş, yapmış ise…  (5. Söz)

(Ahlak-ı rezile: Kötü ve aşağılık ahlak / Helaket-i ebediye: Sonsuz mahvoluş / Perestiş: İbadet etmek, aşırı derece sevmek / Mucize-i sanat-ı Samedaniye: Samed olan Allah’ın sanatının mucizesi / Harika-i hikmet-i Rabbaniye: Rab olan Allah’ın hikmet harikası)

Cümlelerin manası açık; açık olanı da izaha gerek yok. Bu sebeple şerhine girişmiyor, tefekkürünü sizlere havale ediyoruz. Sadece hayat üzerine biraz konuşalım, sonra metne devam edelim:

Olması mümkün değildir ama faraza eğer olsaydı, bir kimsenin ölmüş bir kuşu gözümüzün önünde dirilttiğini görseydik; nasıl hayret eder hatta gözümüzü yalanlardık. Bu olayı da ölünceye kadar unutmazdık. Zira hayat verme hakikati bu kadar etkileyici ve şaşırtıcı bir hakikattir.

Hâlbuki bizi şaşırtan, gözümüzü yalanlamamıza sebep olan ve ölünceye kadar da aklımızdan çıkmayacak olan şey, ölmüş bir kuşun gözümüzün önünde diriltilmesinden başka bir şey değildir.

— Acaba ölü bir kuşu diriltmek mi daha hayret verici yoksa ölü yumurtalardan hayat sahibi kuşları çıkarmak mı?

— Ya da ölü bir kuşu diriltmek mi daha şaşırtıcı yoksa nutfe denilen su damlacıklarından hayat sahibi mahlukatı yaratmak mı?

— Ya da ölü bir kuşu diriltmek mi daha acayip yoksa ölü olan çekirdek ve tohumlardan hayat sahibi bitki ve ağaçları yaratmak mı?

— Acaba bu şaşkınlığı ve hayreti niçin Allah hakkında yapmıyoruz?

Hâlbuki Allahu Teâlâ çok daha hayret verici diriltmeleri her vakit gözümüz önünde yapmaktadır. Hayata son derece muhalif olan maddelerden hayat fışkırmakta ve yeryüzü hayat sahipleriyle dolup taşmaktadır. Hayatı olmayan tohumlardan, çekirdeklerden, yumurtalardan ve su damlacıklarından yaratılan varlıklar hayat sahibi olmakta ve bir kısmının da ruhu bulunmaktadır. Hayatı olmayan bu maddelerin kendilerinde olmayan hayatı başkasına vermesi elbette düşünülemez. O hâlde gözümüz önündeki bu hayat ancak ve ancak Hayy-u Kayyum olan Allah’ın yaratmasıyla olabilir.

Üstad Hazretleri hayat hakkında, “En parlak bir mucize-i sanat-ı Samedaniye ve bir harika-i hikmet-i Rabbaniye” dedi. Hem bu cümlenin tefekkürünü hem de hayat üzerine daha derinlemesine bir tefekkürü sizlere havale ediyor ve metne devam ediyoruz:

Evet, en parlak bir mucize-i sanat-ı Samedaniye ve bir harika-i hikmet-i Rabbaniye olan hayatı kim vermiş, yapmış ise rızıkla o hayatı besleyen ve idame eden de odur. Ondan başka olmaz. (5. Söz)

Üstadımızın ilk önce, “hayatın bir mucize-i sanat ve harika-i hikmet olmasından” bahsetmesi ve daha sonra “rızıkla hayatı beslemek ve idame etmek” vazifesinin Cenab-ı Hakk’a ait olduğunu beyan etmesi çok manidardır. Üstadımız bu tertip ile herhâlde şu manayı vurgulamak ve şöyle demek istemiş:

“Ey insan! Yoksa sen hayatın devamı için sadece rızkın kâfi olduğunu mu zannediyorsun? Hâlbuki hakikat böyle değildir! Hayat, bir mucize-i sanat-ı Samedaniye ve bir harika-i hikmet-i Rabbaniyedir. Hayatın hem icadı hem devamı için onlarca sebebin bir araya gelmesi gerekir. Bu sebeplerden bir tanesi olmasa hayat söner, devam etmez. Rızık ise bu sebeplerden sadece bir tanesidir. Sen zannediyor musun ki rızkını tedarik ettiğinde hayatın devam edecek? Hayır, asla öyle değil! Mesela bir an nefes alamasan ölürsün, kalbin dursa ölürsün, başına bir taş düşse ölürsün, bulutlar ile yağmurlar gönderilmese ölürsün, güneş üstünde lamba gibi doğmasa ölürsün ve hakeza… O hâlde bırak beyhude bir şekilde hayatın devamı için manasız çabalamayı. Çünkü gücün hayatın muhafazasına yetmez. Hayatı kim vermiş ve yapmış ise rızıkla o hayatı beslemek ve idame ettirmek vazifesi ona aittir. Ondan başkasına ait olmaz…”

Metne devam edelim:

Delil mi istersin? En zayıf, en aptal hayvan en iyi beslenir (meyve kurtları ve balıklar gibi). En âciz, en nazik mahluk en iyi rızkı o yer (çocuklar ve yavrular gibi).

Evet, vasıta-i rızk-ı helal, iktidar ve ihtiyar ile olmadığını; belki acz ve zaaf ile olduğunu anlamak için balıklar ile tilkileri, yavrular ile canavarları, ağaçlar ile hayvanları muvazene etmek kâfidir. (5. Söz)

(Vasıta-i rızk-ı helal: Helal rızkın vasıtası / Muvazene: Karşılaştırma)

Mana açık olduğundan izaha gerek yok. Ancak mana üzerine çok düşünmeli ve Allah’a olan tevekkülümüzün ziyadeleşmesine çalışmalıyız. Hep dediğim gibi: Tek mesele okumak ve anlamak değildir. Asıl mesele, hakikati kalbe ve ruha işletmek ve manevi yaralarımıza merhem sürmektir. Bizlerin bir manevi yarası da tevekkülsüzlüktür. Şimdi bu merhemi alalım ve yaramızın üzerine sürelim.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin