10. “Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi?” ayetinin izahı
Bu dersimizde şu sorunun cevabını vereceğiz:
Mucizeleri inkâr edenler tek bir delil sunuyor ve şöyle diyorlar:
— En’am suresi 37. ayet-i kerimede şöyle buyrulmuş: “Onlar dediler ki: Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi?” İşte bu ayet-i kerime, Peygamberimizin mucize göstermediğine delildir. Öyle ya, eğer mucize getirseydi onlar: “Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi?” demezlerdi.
İşte onlar böyle diyorlar ve bir kısım insanları bu sözleriyle aldatıyorlar. Ayetin hakiki manasını ve Kur’an’ın diğer ayetlerini bilmeyenler de onlara hemen kanıyor. Şimdi bu ayetin hakiki manasını izah edelim:
Müşriklerin istedikleri mucizeler imtihan sırrını bozacak cinsten mucizelerdi. İmtihan sırrı ister ki akla kapı açılsın ama irade elden alınacak kadar açık olmasın, perdeli olsun. Eğer kişinin iradesini elinden alacak kadar açık olursa, o zaman imtihanın bir anlama kalmaz. Zira bu durumda herkes ister istemez imana mecbur kalır ve imtihanın sırrı bozulur.
İşte müşriklerin istediği mucizeler imtihan sırrını bozacak cinsten mucizelerdi. Mesela onlar, Peygamberimizin Safa Dağı’nı altın yapmasını istiyorlar ve “Safa Dağı’nı altın yaparsan sana iman ederiz.” diyorlardı. Onların bazı yersiz istekleri Kur’an’da şöyle zikredilir:
وَإِذْ قَالُوا اللَّهُمَّ إِنْ كَانَ هذَا هُوَ الْحَقَّ مِنْ عِندِكَ فَأَمْطِرْ عَلَيْنَا حِجَارَةً مِنَ السَّمَاء أَوِ ائْتِنَا بِعَذَابٍ أَلِيمٍ
“Hani bir vakit şöyle demişlerdi: Ey Allah’ımız, eğer bu senin katından gelmiş hak bir kitap ise üstümüze gökten taşlar yağdır veya bize acı bir azap ver.” (Enfal 32)
Gördüğünüz gibi, onlar mucize olarak gökten üzerlerine taşlar yağdırılmasını ve acı bir azabın inmesini istiyorlardı.
İsra suresinde de şöyle buyrulur:
وَقَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتَّى تَفْجُرَ لَنَا مِنَ الأَرْضِ يَنبُوعًا
“Kâfirler şöyle dediler: Sen bizim için yerden, suyu kesilmeyen bir kaynak fışkırtmadıkça sana asla iman etmeyeceğiz.” (İsra 90)
أَوْ تَكُونَ لَكَ جَنَّةٌ مِن نَخِيلٍ وَعِنَبٍ فَتُفَجِّرَ الأَنْهَارَ خِلالَهَا تَفْجِيرًا
“Ya da hurmalıklardan ve üzümlüklerden senin bir bahçen olsun da ortasından şarıl şarıl ırmaklar akıtmalısın.” (İsra 91)
أَوْ تُسْقِطَ السَّمَاء كَمَا زَعَمْتَ عَلَيْنَا كِسَفًا أَوْ تَأْتِيَ بِاللَّهِ وَالْمَلآئِكَةِ قَبِيلاً
“Yahut iddia ettiğin gibi, göğü başımıza parça parça düşüresin veya Allah’ı ve melekleri gözümüzün önüne getiresin.” (İsra 92)
أَوْ يَكُونَ لَكَ بَيْتٌ مِن زُخْرُفٍ أَوْ تَرْقَى فِي السَّمَاء
“Ya da altından bir evin olmalı ya da göğe çıkmalısın…” (İsra 93)
Gördüğünüz gibi, onların istediği mucizeler; Allah’ı görmek, melekleri görmek, göğün parça parça üzerlerine düşmesi ve göğe çıkmak gibi imtihan sırrını bozacak şeylerdi. Bunları da iman etmek için değil, sadece inatları sebebiyle istiyorlardı.
Yine Furkan suresinde bu mesele şöyle zikredilir:
وَقَالُوا مَالِ هَذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْشِي فِي الْأَسْوَاقِ لَوْلاَ أُنْزِلَ إِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذِيرًا
“Onlar dediler ki: Bu nasıl bir peygamber ki yemek yer ve sokaklarda gezer? Ona bir melek indirilmeli ve onunla beraber bir korkutucu olmalı değil miydi!” (Furkan 7)
أَوْ يُلْقَى إِلَيْهِ كَنْزٌ أَوْ تَكُونُ لَهُ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَا
“Ya da kendisine bir hazine verilseydi veya besleneceği bir bahçe olsaydı ya!” (Furkan 8)
Gördüğünüz gibi, onlar yemek yemeyen, sokaklarda gezmeyen bir peygamber istiyorlar. Mucize olarak da bir meleğin onunla beraber gezmesini ve ona bir hazine verilmesini arzu ediyorlar.
İşte “Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi?” sözü, onların bu gibi mucizeleri istemeleri sebebiyle söyledikleri bir sözdür. Bu söz, Peygamberimize mucize verilmediğine değil, imtihan sırrını bozacak mucizelerin verilmediğine delildir.
Bununla birlikte şunu da ifade edelim: İmtihan sırrını bozabilecek mucizeler, mesela ağaçların Peygamberimizin sözüne itaat etmesi ve çağırdığında gelmesi gibi mucizeler birkaç kişilik küçük bir topluluğun önünde zuhur etmiştir. O kişiler hakkında imtihan sırrı belki de onların ileride yapacağı ameller hürmetine bozulmuş olsa da diğerleri için bozulmamıştır. Zira kalbinde hastalık olanlar, bu kişilerin yalan söylediği vehmine kapılarak onların sözünü tekzip etmiş ve küfürde yine ısrar etmiştir.
Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’ın Kur’an’daki mucizeleri hakkındaki eserimizi burada tamamlıyor ve daha fazla yazmaya gerek duymuyoruz. Herhâlde bu eser, mucizeleri inkâr edenleri ilzam etmek için kâfidir.
Şunu da belirtmek istiyorum:
Bu fakir kardeşiniz, bu eseri yazmak için Kur’an’ı baştan sona taramadı. Allah’ın ihsanı olan hafızlığı sayesinde -sadece birkaç saatlik bir tefekkürle- akıl aynasına yansıyan delilleri yazıya döktü. Daha fazlasına ihtiyaç olmadığından da meseleyi uzatmadı. Zira bu ehl-i bid’a, “Kur’an’da Peygamberin hiçbir mucizesi yoktur.” diyor. Onların bu sözüne karşı bizler tek bir mucize göstersek onların sözünün batıllığı ispat edilmiş olur. Bu eserde ise bir değil, altı taneyi gösterdik.
Şuna da inanın: Eğer Kur’an’ın başından başlayarak ayet-i kerimeleri iniş sebepleriyle inceleseydik daha birçok mucizeyi gösterebilirdik. Ama dedik ya, gerek yok. Bir tane bile gösterilse onların sözünün batıllığı ortaya çıkar.
Şu duygumu da sizlerle paylaşmak istiyorum:
Allahu Teâlâ’nın ihsanı ve inayetiyle şimdiye kadar birçok eser ve reddiye yazdım. Ancak manasızlığı sebebiyle, bu eser kadar beni sıkan hiçbir eser olmadı. Çünkü burada yaptığım şey, bir Müslüman’a Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’ın mucizelerini ispat etmeye çalışmak. Yani bu eseri Müslümanlar için yazdım. Bir Müslüman, Peygamberinin mucizelerini ne diye inkâr eder, bunu bir türlü anlayamıyorum.
— Böyle anlamsız ve manasız bir inkâr olabilir mi?
— Şimdiye kadar bu ümmetin hangi âlimi böyle bir söz söylemiş ve böyle bir iddiada bulunmuş?
— Bu söz nereden çıkmış?
— Şeytan insanı bu kadar mı aldatır?
— İnsan şeytana bu kadar mı maskara olur?
Bunu anlayamıyorum…
Şimdi iki güruhla konuşmak istiyorum. İlk önce, bu batıl fikri kabul edip inananlara derim ki:
— Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’ın mucizeler göstermesi gibi, bu kadar açık bir meselede şaşıranların diğer sözlerine hiç itimat edilir mi?
— Gökteki güneşi göremeyenin, “Gördüm.” dediği hangi şeye inanılır?
— Bırakın inanmayı ve kabul etmeyi, bu kişiler dinlenmeye layık mıdır?
Kardeşlerim, bu din 14 asırdır yaşanıyor. Bilin ki: Kim “Ben yeni bir şey buldum.” diyorsa ve bulduğu şey de icmaya muhalifse o kişi uyduruyordur, yalan söylüyordur ve şeytan onu aldatmıştır. Bu kişiden yılandan kaçar gibi kaçmak gerekir. Eğer kaçmazsanız, ahiretteki pişmanlığınız o kadar büyük olur ki bunu hayal dahi edemezsiniz.
Şimdi de ikinci güruha, bu batıl fikirlerin sahiplerine ve ümmet-i Muhammed’in evlatlarını aldatanlara diyorum:
Sizler çok cinayetler işliyorsunuz. İşlediğiniz cinayetlerden bazıları:
1. Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’ın mucizelerini inkâr ederek Allahu Teâlâ’nın hikmetini itham ediyorsunuz. (Eserimizin başında, hikmet-i İlahiyenin mucizeyi iktiza ettiğini ispat etmiştik.)
— Sizler Allah’ın hikmetini itham etme cesaretini nereden buluyorsunuz?
2. “Kur’an’da mucize yoktur.” diyerek Kur’an’a iftira atıyorsunuz.
— Kur’an’a iftira atmak sizi hiç korkutmuyor mu?
3. “Peygamberin mucizesi yoktur.” diyerek Efendimiz (a.s.m.)’a da iftira atıyorsunuz.
— Acaba mahşer günü hangi yüzle Peygamberimiz (a.s.m.)’ın yüzüne bakacaksınız?
4. Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’ın mucizelerini sahabeler nakletmiş ve “Biz gördük.” demişler. Siz ise inkârınızla onlara, “Hayır siz görmediniz. Siz yalan söylüyorsunuz, yalancısınız…” diyorsunuz.
— Peygamberimizin sahabelerini yalancılıkla itham etmek dine hizmet midir?
Onların iki eli yarın mahşer günü yakanızda olacaktır. Bu sizi hiç mi korkutmuyor?
5. Sahabelerin “Biz gördük.” haberlerini tâbiin ve ondan sonraki asırların muhaddisleri bizlere sağlam senetlerle nakletmiştir.
— Bütün o nurani silsileyi yalancılıkla itham etmek nasıl bir cesarettir?
— Ve kişiye günah olarak bu yetmez mi?
6. Her zaman diyorsunuz ki: “Bu Kur’an’da yoktur.” Acaba her şeyin Kur’an’da olması mı lazım? O hâlde bize cevap verin:
— Öğle namazı kaç rekât?
— İlk oturuşta hangi duayı okuyacağız?
— Zekât malın kaçta kaçından verilir?
— Bir tavaf kaç şavttan oluşur?
Size böyle 10 değil, 100 değil, 1.000 değil, binlerce soru sorabiliriz ki bunların hiçbirinin cevabını Kur’an’da bulamazsınız. Bunların cevapları hadislerdedir. Hadisleri inkâr ettiğinizde bu sorular cevapsız kalır. Demek Kur’an İslam’ın tek kaynağı değildir. Hadis-i şerifler İslam’ın ikinci büyük kaynağıdır.
— Sizler hadisleri inkâr ederek nereye ulaşacağınızı zannediyorsunuz?
Bilin ki ulaşacağınız tek yer dinsizliktir. Aklınız başınızdayken ve ölüm sizi yakalamadan gelin tövbe edin! Bilin ki bu milletin itikadını bozarak cennete giremezsiniz.
Cenab-ı Hak bu eseri günahlarımıza kefaret yapsın. Bizi Ehl-i sünnet itikadından ayırmasın. İtikadımızı bozacak kişilerin şerrinden bizleri muhafaza etsin. Bizi bu imanla yaşatsın, bu imanla öldürsün ve bu iman üzere diriltsin. Âmin!
Yazar: Sinan Yılmaz