a
Ana SayfaBirinci Lem'a5. Madem hakikat-i hâl böyledir. Nasıl ki Hazreti Yunus (a.s.)’a o münacatın neticesinde…

5. Madem hakikat-i hâl böyledir. Nasıl ki Hazreti Yunus (a.s.)’a o münacatın neticesinde…

Birinci Lem’a mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

Madem hakikat-i hâl böyledir. Nasıl ki Hazreti Yunus aleyhisselâma o münacatın neticesinde hûtu ona bir merkûb, bir tahte’l-bahr ve denizi bir güzel sahra ve gece mehtaplı bir latif suret aldı. (1. Lem’a)

(Hût: Balık / Merkûb: Binek / Tahte’l-bahr: Denizaltı)

Daha önce mütalaasını yapmıştık ki balık, deniz ve gece Hazreti Yunus (a.s.)’ın aleyhinde ittifak etmişti. Hazreti Yunus (a.s.) bu hâlde iken esbabtan yüzünü çevirmiş, müsebbibü’l-esbab olan Allah’a yönelmiş ve balığın karnında  لَا اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمٖينَ  münacatına devam etmişti.

İşte bu münacatın bereketiyle hûtu ona bir binek ve denizaltı, denizi güzel bir sahra, gecesi mehtaplı latif bir suret almış ve balık onu sahil-i selamete çıkarmıştı.

Bu kıssadan hissemizi Üstadımız şöyle ortaya koyuyor:

Biz dahi o münacatın sırrıyla  لَا اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمٖينَ  demeliyiz. (1. Lem’a)

Bu makamda nefsime ve size şu soruyu sormak istiyorum:

— Birinci Lem’a’yı çok iyi anlasak hatta ezberlesek ancak mezkûr münacata devam etmesek, Üstadımızın “Demeliyiz.” dediği münacatı demesek, bu Lem’adan beklenen fayda hasıl olur mu?

Elbette okumakla ve mütalaa etmekle bir fayda hasıl olur, ancak beklenen fayda hasıl olmaz. Zira asıl maksat okumak değil, amel etmektir; hakikatin boyasıyla boyanmaktır; manayı ruha, kalbe ve letaife işletmektir ve insan-ı kamil olmaktır. Bu maksatların hasıl olabilmesi için de mezkûr münacata devam etmeli, bu münacatı -bu Lem’ada anlatılan manayı tefekkür ederek- vird-i zeban etmeliyiz. Allah edenlerden eylesin. Âmin.

Üstadımız şöyle devam ediyor:

لَا اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ  cümlesiyle istikbalimize,  سُبْحَانَكَ  kelimesiyle dünyamıza,  اِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمٖينَ  fıkrasıyla nefsimize nazar-ı merhametini celbetmeliyiz. (1. Lem’a)

— Acaba niçin  لَا اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ  derken istikbalimize,  سُبْحَانَكَ  derken dünyamıza,  اِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمٖينَ  derken de nefsimize niyet edeceğiz? Bu cümleler ile bu manalar arasında ne münasebet vardır?

Bu sorunun cevabını uzunca tefekkür ettim. Gönlüme düşen manayı sizlerle paylaşıyorum:

لَا اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ  cümlesinin istikbalimize bakması şudur:

Bu cümleyi şu niyetle söylemeli ve şöyle düşünmeliyiz:

Ya Rabbi, senden başka hiçbir ilah yoktur. O hâlde senden başka ahireti kim getirebilir ve ahiretin icadıyla, gecemiz olan istikbali kim aydınlatabilir?

Ya Rabbi, senden başka ilah yok ki cenneti yaratabilsin ve bizi içinde daimi misafirler kılabilsin!

Ya Rabbi, senden başka ilah yok ki bizi saadet-i ebediyeye mazhar edebilsin ve istikbaldeki kışımızı yaza çevirebilsin!

Ya Rabbi, senden başka ilah yok ki bize merhamet etsin ve istikbalimizi ahiretin icadıyla tenvir etsin!

İşte Allahu Teâlâ’nın tek ve yegâne ilah oluşu, ahiretin icadını sadece O’ndan istememizi ve ancak O’ndan beklememizi iktiza etmektedir. Bu manayı da  لَا اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ  cümlesi ifade ediyor. Dolayısıyla bu kelam ahiretin icadına bakmaktadır.

سُبْحَانَكَ  kelimesinin dünyamıza bakması şudur:

Bu kelime “Seni tenzih ederiz.” manasındadır. Bu kelimeyi şu niyetle söylemeli ve şöyle düşünmeliyiz:

Ya Rabbi, şu dünyanın binler boğucu dalgası yani sıkıntısı, derdi ve musibeti vardır. Ancak ben itiraf ediyorum ki: Hangi musibet bana isabet etmişse, hangi sıkıntı beni yakalamışsa, hangi dert bana hücum etmişse ancak günahlarım sebebiyledir. Ben  سُبْحَانَكَ  diyerek seni tenzih ve takdis ediyorum.

Ya Rabbi, suç benim, kusur benim, günah benim; musibetlere kadere fetva verdiren de bunlardır. Ya Rabbi,  سُبْحَانَكَ  diyorum; bütün suç ve kusuru, naks ve günahı üzerime alıyorum. Bu alışımın lisan-ı hâliyle de nazar-ı merhametini celbetmek istiyorum.

Ya Rabbi, sen beni dünyevi sıkıntı ve musibetlerden muhafaza eyle. Şu dünyanın dert emvacı içinde beni boğma, kusurlarımın neticesi olan sıkıntılarla beni baş başa bırakma…

İşte  سُبْحَانَكَ  lafzında bu gibi manalar vardır. Dolayısıyla bu kelam dünyamıza ve dünyevi dertlerimize bakmaktadır.

اِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمٖينَ  fıkrasının nefsimize bakması da şudur:

Bu fıkra “Şüphesiz ben zulmedenlerden oldum.” manasındadır. Bu cümleyi şu niyetle söylemeli ve şöyle düşünmeliyiz:

Ya Rabbi, nefis balığı beni yuttu. Ben kendine zulmedenlerden oldum. Ya Rabbi, ne yapsam, nefsimi aklıma ve kalbime musahhar edemiyorum. Aklım bir şey istiyor; nefsim zıddını istiyor. Kalbim bir şeyi seviyor; nefsim zıddına meylediyor. Ben bu nefisle başa çıkamıyorum…

Ya Rabbi, Senden nefsimi bana teshir etmeni istiyorum. Artık o bana değil, ben ona bineyim; onu hak hizmetlerde çalıştırayım. Ya Rabbi, rahmetinin hakkı için beni nefsin esaretinden ve teshirinden kurtar…

İşte  اِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمٖينَ  cümlesinde bu gibi manalar vardır. Dolayısıyla bu fıkra nefsimize bakmaktadır. Biz dahi bu manaları düşünerek  اِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمٖينَ  demeliyiz.

Bununla birlikte, fikri benim gibi kâsır olanlar,  لَا اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمٖينَ  cümlesinde üç farklı manayı düşünmekte zorlanabilir. Zira söylenmesi 5-10 saniye süren bir cümlede üç farklı manayı tefekkür etmek herkes için kolay değildir. Bu durumda şöyle yapsak zarar olmaz:

لَا اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمٖينَ  derken önce istikbalimize niyet edelim. Üç beş dakika bu tefekkürle münacata devam edelim. Sonra niyetimizi değiştirip dünyamıza niyet ederek söyleyelim. Sonra da nefsimize niyet edelim. Eğer münacatın üç kısa cümlesinde üç farklı manayı tefekkür edemiyorsak bu şekilde yapılması da caizdir. Hatta o gün, nefsin esaretinden kurtulamayışımız bizi çok dertlendirmişse, bütün münacatı nefsin esaretinden kurtulma niyetiyle yapmak da caizdir. Bu biraz da o anki hâlet-i ruhiyemizle alakadardır. Asıl mesele mütefekkirâne zikretmek ve ne istediğimizi bilerek dua etmektir.

Üstadımız şöyle devam ediyor:

Ta ki nur-u imanla ve Kur’an’ın mehtabıyla istikbalimiz tenevvür etsin ve o gecemizin dehşet ve vahşeti, ünsiyet ve tenezzühe inkılab etsin. (1. Lem’a)

(Tenevvür: Nurlanma / Ünsiyet: Ülfet, dostluk / Tenezzüh: Gezinti)

Cenab-ı Mevla bu neticeyi bizim için hasıl eylesin. İmanın nuruyla ve Kur’an-ı Azîm’in mehtabıyla, gecemiz olan istikbalimiz tenevvür etsin. Cennet bahçeleri bizi beklesin, saadet-i ebediye bizi istesin; rıza-yı İlahiyeye mazhar olalım ve rü’yetullah ile müşerref olalım. Âmin.

Bu dersimizde şu bölümün mütalaasını yaptık:

Madem hakikat-i hâl böyledir. Nasıl ki Hazreti Yunus aleyhisselâma o münacatın neticesinde hûtu ona bir merkûb, bir tahte’l-bahr ve denizi bir güzel sahra ve gece mehtaplı bir latif suret aldı.

Biz dahi o münacatın sırrıyla  لَا اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمٖينَ  demeliyiz.  لَا اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ  cümlesiyle istikbalimize,  سُبْحَانَكَ  kelimesiyle dünyamıza,  اِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمٖينَ  fıkrasıyla nefsimize nazar-ı merhametini celbetmeliyiz. Ta ki nur-u imanla ve Kur’an’ın mehtabıyla istikbalimiz tenevvür etsin ve o gecemizin dehşet ve vahşeti, ünsiyet ve tenezzühe inkılab etsin. (1. Lem’a)

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin