4. O ağacın, birliğiyle beraber muhtelif başka başka meyveler vermesi ise…
Sekizinci Söz’ün mütalaasına devam ediyoruz. Bu dersimizde şu kısmın mütalaasını yapacağız:
O ağacın, birliğiyle beraber muhtelif başka başka meyveler vermesi ise kudret-i Samedâniyenin sikkesine ve rububiyet-i İlahiyenin hâtemine ve saltanat-ı ulûhiyetin turrasına işarettir. (8. Söz)
Mezkûr cümlede üç tabir geçmektedir:
1. Kudret-i Samedâniye
2. Rububiyet-i İlahiye
3. Saltanat-ı ulûhiyet
Bu ifadeleri izah etmeden önce, bu sıfatların gözüktüğü hadiseyi bir parça tefekkür edelim:
Bir şeyi her şey ve her şeyi bir şey yapmak gerçekten de hayret verici bir hadisedir. Şöyle ki:
Mesela insanın mebdei bir damla sudur. Allahu Teâlâ bir damla sudan insanı yaratmış ve insana yüzlerce aza ve cihaz takmış. O su damlası yüzlerce azaya menşe olmuş ve bir şeyden yüzlerce şey icat edilmiş. Tefekkür için misalleri çoğaltalım:
– Bir yumurtadan tavus kuşu çıkarılmış. Tek bir yumurta pek çok uzuv ve azalara menşe olmuş. Menşe olduğu uzuv ve azalar da seyredenleri hayrete düşürmüş.
– Bunun gibi, bütün hayvanlar yumurtalardan veya nutfe denilen su damlacıklarından yaratılmış. Tek bir şeyden sanatlı, hikmetli, şekilli yüzlerce aza ve cihaz icat edilmiş.
– Yine kocaman incir ağacı tek bir çekirdekten çıkarılmış. O küçücük çekirdek ağacın bütün yapraklarına, çiçeklerine, meyvelerine, kök ve dallarına menşe olmuş.
– Bunun gibi, bütün ağaçlar yine tek bir çekirdekten yaratılmış.
– Yine gül gibi güzel bir çiçek basit bir tohumdan yaratılmış. Gülün dalı, yaprağı, dikeni ve her şeyi tohumdan çıkarılmış. Tek bir tohum onlarca cihaza menşe olmuş.
– Bunun gibi, bütün çiçekler ve nebatat çekirdek ve tohumlardan icat edilmiş.
– Yine toprak tek bir şeydir, ama ondan hadsiz eşya yaratılır.
İşte tek bir şeyden onlarca hatta yüzlerce şeyi çıkarmak ve tek bir şeyi yüzlerce aza ve cihazata menşe yapmak öyle bir sikke-i i’cazdır ki taklidi mümkün değildir.
Kaziye bazen de bunun tam tersi olur; her şey bir şeye dönüştürülür. Mesela insan onlarca farklı şey yer ama bütün yedikleri tek bir şeye inkılâp eder, insan ortaya çıkar. Yediği her şey insanın vücudunda bir parça olur ve insanın varlığını devam ettirmesinde bir vazife görür.
– İnsanın vücudunda 60′a yakın element vardır. 60 element bir araya gelmiş ve tek bir insan ortaya çıkmış.
– Yine mesela ağaç birçok maddeyi topraktan süzer alır. Vücuduna onlarca madde girer, o maddeler tek bir şeye döner, ağaç olur. Ağacın vücudunda 15 element vardır. 15 element bir araya gelmiş tek bir varlık olarak ağaç ortaya çıkmış; çok şey tek bir şeye inkılâp etmiş.
Bir şeyden çok şeylerin icad edilmesi ve çok şeylerin tek bir şeye inkılâp etmesi çiçekler için, hayvanlar için, bitkiler için ve bütün hayat sahipleri için geçerlidir.
Bu mütalaadan sonra, şimdi sıra geldi şu üç lafzın manasına: Kudret-i Samedâniye, rububiyet-i İlahiye ve saltanat-ı ulûhiyet.
Kudret-i Samedâniye: “Samed” Allah’ın bir sıfatı olup, “Hiçbir şeye muhtaç olmadığı hâlde her şeyin kendisine muhtaç olduğu zat” manasındadır. “Kudret-i Samedâniye” ise “Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan ve her şeyin kendisine muhtaç olduğu zatın kudreti” demektir.
Üstadımızın bu tabiri burada kullanmasının sebebi, “Bir şeyi her şey ve her şeyi bir şey yapmak” hadisesine dikkatleri çekmek içindir. Zira böyle bir şeyi yapmak ancak nihayetsiz bir kudret ile mümkündür. Bu iş alelade ve basit bir iş değildir. Ülfetimiz sebebiyle gözümüzden kaçan bu harikulade fiil ancak ve ancak böyle bir kudret-i Samedâniye ile vücud bulabilir.
Ayrıca Üstadımızın “kudret” kelimesini “samed” sıfatına isnadı da manidardır. Yani mana bununla şöyle tamamlanmış oluyor: Böyle nihayetsiz bir kudret ancak ve ancak Samed olan zata mahsustur. Her şeyiyle âciz ve zayıf olan sebepler, böyle harikulade bir fiile fail olamazlar. Bu fiilin faili olabilmek için samed olmak gerekir. Çünkü böyle nihayetsiz bir kudret ancak samed olan zatta bulunabilir ki O da Allahu Teâlâ’dır.
Rububiyet-i İlahiye: Rububiyet, Cenab-ı Hakk’ın her şeyi terbiye etmesi, beslemesi, büyütmesi, hâlden hâle sokması, yaşatması ve idare etmesi gibi manalara gelmektedir. Bu manalarıyla, “bir şeyi her şey ve her şeyi bir şey yapmak” fiilinde kudret gözüktüğü gibi rububiyet de gözükmektedir. Çünkü bu aynı zamanda bir terbiyedir ve hâlden hâle sokmaktır; bu da rububiyetin bir tecellisidir.
Rububiyetin “ilahlık” sıfatına isnadı da manidardır. Yani bir şeyi her şey ve her şeyi bir şey yapmak gibi bir rububiyet ancak bir ilahta bulunabilir ve onun terbiyesi ile olabilir. Âciz ve fakir sebepler bu terbiyeyi yapamazlar ve bu rububiyete sahiplik iddiasında bulunamazlar.
Saltanat-ı ulûhiyet: Bir şeyi her şey ve her şeyi bir şey yapmak hadisesinde aynı zamanda bir saltanat da gözükmektedir. Şöyle ki: Bu hadise, yeryüzünden semavata kadar bütün kâinatta aynı anda gözükmektedir. Demek, bu fiilin faili olan zat bütün kâinata hükmetmektedir, her yer onun saltanatının topraklarıdır ve hükmü her yerde geçerlidir. Zira fiilin birliği, failin birliğine delalet eder. Madem fiil birdir, o hâlde fail de bir olmalıdır. Ve madem bu fiil çiçekten yıldızlara kadar her şeyde gözükmektedir, o hâlde faili olan zatın sözü de her yerde geçmektedir. Bu da ancak bu zatın bütün kâinatın sultanı olması ile mümkündür.
Saltanatın “ulûhiyet” sıfatına isnadı yine manidardır. Yani böyle bir saltanat ancak ilahlık makamının sahibinde bulunabilir. Bütün kâinata hükmedemeyen ve ilah olmayan, bir şeyi her şey ve her şeyi bir şey yapmak fiiline fail olamaz.
Netice: Bir şeyi her şey ve her şeyi bir şey yapmak fiilinde kudret, rububiyet ve saltanat gözükmektedir. Böyle bir kudret ancak samed olan bir zatta bulunabilir; böyle bir rububiyet ancak bir ilahta olabilir ve böyle bir saltanat da ancak ulûhiyet makamının sahibine ait olabilir. Demek, bir şeyi her şey ve her şeyi bir şey yapmak, kudret-i Samedâniyenin sikkesi ve rububiyet-i İlahiyenin hâtemi ve saltanat-ı ulûhiyetin turrasıdır.
Yazar: Sinan Yılmaz