a
Ana Sayfaİkinci Söz3. Şu dünyanın bir zikirhane-i Rahman olması

3. Şu dünyanın bir zikirhane-i Rahman olması

Kur’an-ı Hakîm’de bütün mevcudatın Allah’ı tesbih ettiği bildirilir; bu cihetle her bir mahlukun bir zâkir ve müsebbih olduğuna dikkat çekilir. Bu ayetlerden bazıları şunlardır:

تُسَبِّحُ لَهُ السَّمَاوَاتُ السَّبْعُ وَالأَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ وَإِنْ مِنْ شَيْءٍ إِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ وَلكِنْ لاَ تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ

Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tesbih ederler. Onu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Lakin siz onların tesbihlerini anlayamazsınız. (İsra 44)

Başka bir ayette şöyle buyrulur:

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالطَّيْرُ صَافَّاتٍ كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلاَتَهُ وَتَسْبِيحَهُ

Göklerde ve yerde bulunanların ve saf saf olmuş kuşların Allah’ı tesbih ettiklerini görmedin mi? Her biri duasını ve tesbihini bilmiştir. (Nur 41)

Bir başka ayet de şöyledir:

إِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِشْرَاقِ وَالطَّيْرَ مَحْشُورَةً كُلٌّ لَهُ أَوَّابٌ    

Şüphesiz biz dağları (Davud’a) boyun eğdirdik. Akşam-sabah onunla birlikte tesbih ederlerdi. Kuşları da toplu olarak onun emrine verdik. Hepsi onunla zikir ve tesbih ederdi. (Sâd 18-19)

وَيُسَبِّحُ الرَّعْدُ بِحَمْدِهِ وَالْمَلاَئِكَةُ مِنْ خِيفَتِهِ

Gök gürültüsü hamd ile Onu tesbih eder, melekler de Onun korkusundan dolayı Onu tesbih ederler. (Ra’d 13)

İşte mümin, Kur’an’ın bu ve benzeri ayetlerinden aldığı ders ile şu âlemi bir zikirhane-i Rahman suretinde görür. Onun nazarında her şey, Allah’ı zikir eden birer zâkir ve Onu tesbih eden bir müsebbihtir.

Bu âlem onun nazarında öyle bir zikirhanedir ki: Bulutlar yağmurlarıyla, denizler dalgalarıyla, rüzgârlar hışırtılarıyla, ağaçlar meyve, yaprak ve çiçekleriyle ve her şey kendine mahsus bir lisanla Cenab-ı Mevla’yı zikrederler. Bütün sesler ve sedalar, o zikrin ve tesbihin velvelesinden neşet eden nağmelerdir.

Evet, iman dersinden nasibi olmayan birisine göre leylek “lak lak” demektedir. Hâlbuki mümine göre leyleğin sözleri “lak lak” değil, “Hak Hak”tır ve âlemde manasız hiçbir ses ve hiçbir seda yoktur. Yağmurun şırıltısından tutun kuşların ötüşüne, gök gürültüsünden tutun şimşek ve yıldırımlara kadar her bir ses birer zikir kelimesidir.

Burada şöyle bir soru akla gelebilir: Dağlar ve taşlar gibi cansız varlıklar Allah’ı nasıl tesbih edebilir?

Elcevab: Bakara suresinin 74. ayetinde, “O taşlardan öyleleri vardır ki Allah korkusundan yuvarlanır.” buyrulmuştur. Ehl-i sünnet âlimleri bu ayet-i kerimeyi mecaza hamletmemişler ve bu mananın hakikat olduğunu söyleyerek şöyle bir izah yapmışlar:

— Taş her ne kadar cansız olsa da Allahu Teâlâ ona ilham eder ve o taş Mevla’nın ilhamıyla korkar.

İbni Abbas Hazretleri der ki:

— Koca bir kaya yukarıdan aşağıya doğru düşüyor. Hâlbuki birçok insan toplansa onu yerinden bile oynatamazlar. İşte o kaya Allah’ın korkusundan yuvarlanır. (Suyûtî, Dürrü’l-Mensur, I, 198)

Bu hakikate işaret eden birçok hadis-i şerif de mevcuttur. Bazıları şunlardır:

Ebû Abbas’tan şöyle nakledilmiştir: Resulullah (a.s.m.) şöyle buyurdu:

— Uhud bir dağdır ki o bizi sever, biz de onu severiz. (Buhârî, Cihad 71, 74; Tirmizî, Menakıb, 3918)

Rivayete göre, Efendimiz (a.s.m.) hicret ederken Mekke’de bulunan “Sebir” isimli bir dağa çıkmıştı. Dağ, Efendimiz (a.s.m.)’a, “Benden inin! Zira ben, üzerimde yakalanmanızdan ve bu sebeple Allah’ın bana azap etmesinden korkarım.” dedi. O zaman Hira Dağı, “Ya Resulallah! Bana gel, bana gel.” diye Efendimiz (a.s.m.)’ı çağırdı. (Kâdı Iyâz, eş-Şifâ, 1:308; Hafâci, Şerhu’ş-Şifâ, 3:75)

Cabir İbni Semure (r.a.)’ın rivayetine göre, Resulullah (a.s.m.) şöyle buyurdu:

— Ben Mekke’de bir taş tanıyorum ki peygamber olarak gönderilmeden evvel bana selam verirdi. Ben onu şu anda da biliyorum. (Müslim, Tirmizî)

Cabir İbni Abdullah der ki:

— Resul-i Ekrem (a.s.m.) hutbe okurken, mescid-i şerifte  جِذْعُ النَّخْلِ  denilen kuru direğe dayanıp okurdu. Minber-i şerif yapıldıktan sonra minbere geçtiği vakit, direk (Peygamberimizin kendisini terk etmesine) tahammül edemeyerek hamile deve gibi ses verip inleyerek ağladı.

Hazreti Enes der ki:

— Manda gibi ağladı, mescidi titremeye getirdi.

Sehl ibni Sa’d der ki:

— Hem onun ağlaması üzerine halklarda ağlamak çoğaldı.

Hazreti Übeyy İbni Kâ’b der ki:

— Hem öyle ağladı ki ikiye yarıldı. (Buhârî, Menâkıb: 25; Tirmizî, Menâkıb: 6, Cum’a: 10; Nesâî, Cum’a: 17; İbni Mâce, İkametü’s-Salât: 199)

Yine Efendimiz (a.s.m.)’ın mübarek ellerinde taşların zikir ettiği tevatürle bizlere ulaşmıştır.

Demek, Cenab-ı Hakk’ın cansız mahlukata bir ilhamı vardır. Bu ilham sayesinde o cansız mahlukat Allah’tan korkar, Allah için sever ve Allah’ı tesbih ederler. Onların yaptıkları bu tesbih ilham ile olup onların şuurlarına tabi değildir. Onların şuursuzca yaptıkları bu tesbihleri, şuur sahibi olan melekler Allah’a takdim ederler.

Mahlukatın tesbihatına dair uzun bir mütalaayı, sitemizin “Seçme Tahliller” kategorisinden 21. başlıkta bulabilirsiniz.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin