1. İkinci Söz’ün temsilî hikâyeciği
Rabbimizin izni ve inayetiyle İkinci Söz’ün mütalaasına başlıyoruz. Mütalaada her cümle üzerinde değil, kapalı cümleler üzerinde duracağız. Zira amacımız malumu ilam etmek değil, gizli bir manayı ortaya koymaktır.
Mütalaa usulümüz şu: İkinci Söz’ü baştan başlayarak okuyacak, manası açık olan cümlelerin tefekkürünü sizlere havale edecek ve sadece manası kapalı cümlelerin izahını yapacağız. İnayet ve tevfik Allah’tandır.
İKİNCİ SÖZ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحيمِ
اَلَّذينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ
“Onlar ki gayba iman ederler.” (Bakara 3)
Risalelerin başında genelde böyle ayet-i kerimeler bulunur. Bunun sebebi şudur:
Üstad Hazretleri diyor ki: “Cumhur-u avamı, burhandan ziyade, mehazdaki kudsiyet imtisale sevk eder.” (Otuz Üçüncü Mektup)
(Cumhur-u avam: Halk tabakası / Burhan: Delil / Mehaz: Kaynak / İmtisal: İtaat etme, boyun eğme)
Yani terazinin bir kefesine delil koysak, diğer kefeye de Kur’an veya hadis gibi kudsi bir kaynaktan nakil koysak; cumhur-u avamı delilden ziyade kaynaktaki kudsiyet itaate sevk eder. Avamın kudsi kaynaktan hissesi ve itaate sevki 10 ise, delilden hissesi ve itaate sevki 2-3’tür.
Bu sebeple, Üstad Hazretleri genelde risalelere bir ayet-i kerimeyle başlıyor. Bununla da istiyor ki bu risaleyi okuyanlar, risaleyi başta zikredilen ayetin tefsiri makamında okusunlar. Yani ruhları ve kalpleri Kur’an’a müteveccih olsun; Risale-i Nurları Kur’an’ın bir tefsiri olarak okusun; Risale-i Nurları Kur’an’a perde değil, şeffaf bir cam yapsın ve arkasında Kur’an’ı görsün…
Bizler de Risale-i Nurları Kur’an’ı anlamak ve ayetlerin damına çıkmak maksadıyla okumalıyız. Mesela bu İkinci Söz’e, “Onlar ki gayba iman ederler.” ayetiyle başlanmış. Bu ayeti birçok cihetten tahlil etmek mümkün. Üstad Hazretleri bu sözde mezkûr ayet-i kerimeyi, “gayba imanın dünyevi neticesi” cihetiyle tahlil ediyor. O hâlde bizler de bu İkinci Söz’ü mezkûr ayetin bu cihetten bir tefsiri olarak okumalı ve nazarımızı Kur’an’a çevirmeliyiz.
İmanda ne kadar büyük bir saadet ve nimet ve ne kadar büyük bir lezzet ve rahat bulunduğunu anlamak istersen şu temsilî hikâyeciğe bak, dinle… (2. Söz)
Şu dört kelimeye dikkat edelim: Saadet, nimet, lezzet ve rahat… Bunlar imanda olan şeyler. Bu dört kelimeden her birinin farklı bir ciheti var. Temsil ve temsilin hakikatinde bu dört cihete işaret ediliyor.
Şimdi, temsilî hikâyeciğin tamamını acele etmeden, düşüne düşüne okuyalım. Daha sonra da üzerinde mütalaa yapalım. (Bazı Osmanlıca kelimelerin manasını bilmeyenler olabilir. Onları düşündüğümüzden metni bölerek ve kelimeleri altına yazarak ilerledik. Kelimelerin manasını sayfanın altına kaydetseydik, kelimenin manasına alttan bakmak ve sonra başı kaldırıp tekrar metne odaklanmak zor olurdu. Bu sebeple alttaki usulü takip ettik.)
Bir vakit iki adam, hem keyif hem ticaret için seyahate giderler. Biri hodbin, talihsiz bir tarafa; diğeri hudâbin, bahtiyar diğer tarafa süluk eder, giderler.
(Hodbin: Bencil, kibirli / Hudâbin: Hakkı gören, Allah’ı tanıyan)
Hodbin adam, hem hodgâm hem hod-endiş hem bedbin olduğundan bedbinlik cezası olarak nazarında pek fena bir memlekete düşer.
(Hodgâm: Kendini beğenmiş / Hod-endiş: Kendini düşünen / Bedbin: Kötümser)
Bakar ki her yerde âciz biçareler, zorba müthiş adamların ellerinden ve tahribatlarından vaveylâ ediyorlar. Bütün gezdiği yerlerde böyle hazin, elim bir hâli görür. Bütün memleket, bir matemhane-i umumi şeklini almış. Kendisi şu elim ve muzlim hâleti hissetmemek için sarhoşluktan başka çare bulamaz. Çünkü herkes ona düşman ve ecnebi görünüyor. Ve ortalıkta dahi müthiş cenazeleri ve meyusane ağlayan yetimleri görür. Vicdanı azap içinde kalır.
(Vaveyla: Çığlık, feryat / Matemhane-i umumi: Umumi yas evi / Muzlim: Karanlık / Meyusane: Ümitsizce)
Diğeri hudâbin, hudâperest ve hak-endiş, güzel ahlâklı idi ki nazarında pek güzel bir memlekete düştü.
(Hudâbin: Hakkı gören, Allah’ı tanıyan / Hudâperest: Dindar / Hak-endiş: Hakkı arayan)
İşte bu iyi adam, girdiği memlekette bir umumi şenlik görüyor. Her tarafta bir sürur, bir şehrâyin, bir cezbe ve neşe içinde zikirhaneler; herkes ona dost ve akraba görünür. Bütün memlekette yaşasınlar ve teşekkürler ile bir terhisat-ı umumiye şenliği görüyor. Hem tekbir ve tehlil ile mesrurane ahz-ı asker için bir davul, bir mızıka sesi işitiyor.
(Sürur: Neşe / Şehrâyin: Şenlik / Tehlil: “Lâ ilâhe illâllah” demek / Mesrurane: Sevinçli bir şekilde / Ahz-ı asker: Askere alma)
Evvelki bedbahtın hem kendi hem umum halkın elemi ile müteellim olmasına bedel; şu bahtiyar, hem kendi hem umum halkın süruru ile mesrur ve müferrah olur. Hem güzelce bir ticaret eline geçer, Allah’a şükreder.
(Sürur: Neşe / Mesrur: Sevinçli / Müferrah: Ferahlanmış)
Sonra döner, öteki adama rast gelir. Hâlini anlar. Ona der: “Yahu sen divane olmuşsun. Bâtınındaki çirkinlikler, zahirine aksetmiş olmalı ki gülmeyi ağlamak, terhisatı soymak ve talan etmek tevehhüm etmişsin. Aklını başına al, kalbini temizle. Ta şu musibetli perde senin nazarından kalksın, hakikati görebilesin. Zira nihayet derecede âdil, merhametkâr, raiyetperver, muktedir, intizamperver, müşfik bir melikin memleketi hem bu derece göz önünde âsâr-ı terakkiyat ve kemalât gösteren bir memleket, senin vehminin gösterdiği surette olamaz.”
(Bâtın: İç / Zahir: Dış / Raiyetperver: Halkına düşkün / İntizamperver: İntizamı çok seven / Müşfik: Şefkatli / Âsâr-ı terakkiyat: Yükselmenin eserleri)
Sonra o bedbahtın aklı başına gelir, nedamet eder. “Evet, ben işretten divane olmuştum. Allah senden razı olsun ki cehennemî bir hâletten beni kurtardın.” der. (2. Söz)
(İşret: İçki içme)
Bu sözde olduğu gibi, temsil ile anlatılan hakikatleri anlayabilmek için, temsili çok iyi kavramak ve her noktasını anlamak gerekir. Temsili tam manasıyla anlamak için de tablo oluşturmak etkili bir yoldur. Kuvvetli bir hafızası olmadığı için, sonunu okurken başını unutanlar bu tür metinler için tablo hazırlamalı ya da okuduğu sayfadaki cümleleri kalemiyle çizerek birbiriyle ilişkilendirmelidir. Bizler sizlere kolaylık olması için bu sözde geçen hikâyeyi şu şekilde tabloya döküyoruz:
İMANDA NE VAR? |
|||
Büyük bir saadet |
Nimet | Büyük bir lezzet |
Rahat |
TEMSİLÎ HİKÂYENİN MUKAYESELİ TABLOSU |
|||
HODBİN ADAMIN GÖRDÜKLERİ |
HUDÂBİN ADAMIN GÖRDÜKLERİ |
||
Âciz biçareler, zorba müthiş adamların ellerinden ve tahribatlarından vaveyla ediyorlar. |
Umumi bir şenlik görüyor. Her tarafta bir sevinç ve neşe hâkim. |
||
Bütün memleket, bir matemhane-i umumi şeklini almış. |
Her yerde zikirhaneler var. |
||
Herkes ona düşman ve ecnebi görünüyor. |
Herkes ona dost ve akraba görünüyor. |
||
Ortalıkta müthiş cenazeler var. |
Ortalıkta cenaze yok. Bütün memlekette yaşasınlar ve teşekkürler ile bir terhisat-ı umumiye şenliği görüyor. |
||
Ortalıkta ümitsizce ağlayan yetimler var. |
Ağlayan yetimler yok. Tekbir ve tehlil ile mesrurane ahz-ı asker için bir davul, bir mızıka sesi işitiyor. |
||
Vicdanı azap içinde kalıyor. |
Hem kendi hem umum halkın süruru ile mesrur ve müferrah oluyor. |
||
X |
Güzelce bir ticaret eline geçiyor, Allah’a şükrediyor. |
Temsilin izahına geçmeden önce tabloya iyice çalışmalı ve bu maddeleri ezberlemeliyiz. Temsilin izahını sonraki derste yapacağız. Maddeleri ezberledikten sonra sonraki derse geçebilirsiniz.
Yazar: Sinan Yılmaz