a
Ana SayfaDördüncü Söz4. Acaba yirmi üç saatini şu kısacık hayat-ı dünyeviyeye sarf eden ve o uzun hayat-ı ebediyeye…

4. Acaba yirmi üç saatini şu kısacık hayat-ı dünyeviyeye sarf eden ve o uzun hayat-ı ebediyeye…

Dördüncü Söz’ün mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

Acaba yirmi üç saatini şu kısacık hayat-ı dünyeviyeye sarf eden ve o uzun hayat-ı ebediyeye bir tek saatini sarf etmeyen; ne kadar zarar eder, ne kadar nefsine zulmeder, ne kadar hilaf-ı akıl hareket eder. Zira bin adamın iştirak ettiği bir piyango kumarına yarı malını vermek, akıl kabul ederse; hâlbuki kazanç ihtimali binde birdir. Sonra yirmi dörtten bir malını, yüzde doksan dokuz ihtimal ile kazancı musaddak bir hazine-i ebediyeye vermemek; ne kadar hilaf-ı akıl ve hikmet hareket ettiğini, ne kadar akıldan uzak düştüğünü, kendini âkıl zanneden adam anlamaz mı? (4. Söz)

(Hilaf-ı akıl: Akıl dışı / Musaddak: Tasdik edilmiş / Hilaf-ı akıl ve hikmet: Akla ve hikmete aykırı / Âkıl: Akıllı)

Mana açık olduğundan izahına girişmiyoruz. Ancak metin üzerinde tefekkür edilmeli ve namazdan hoşlanmayan nefisle konuşarak ilzam edilmelidir. Dilerseniz, ben kendi nefsimle bir parça konuşayım, sizlere bir misal olsun:

“Ey nefsim! Bana bir piyango bileti almayı nasihat eder; ‘Al bak, belki sana çıkar.’ dersin. Hâlbuki bana çıkma ihtimali milyonda birdir. Demek sen, milyonda bir ihtimalin peşinde koşar, ona dahi ehemmiyet verirsin; fıtratın budur… Ayrıca nasihat ettiğin şey hem fânidir hem de haram…

— Peki, milyonda bir ihtimalin peşinde koşan sen, senin gibi bir menfaatperest, yüzde doksan dokuz kâr olan bir işin peşinde nasıl koşmaz ve menfaati böyle musaddak olan bir amele niçin ehemmiyet vermez?..

Beş vakit namaz -abdestle birlikte- bir saatini alır. Allah sana yirmi dört saat vermiş; bir saatini namaza harcamanı istemiş. Bundan nasıl yüz çevirir ve nasıl tembellik edersin?

Hem bil ki senin tek bir vakit namazın, piyangoda sana çıkması muhtemel olan ikramiyeden daha kıymetlidir. Peygamberimiz (a.s.m.) bu hususta şöyle der: “Sabah namazının iki rekât sünneti, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır.” (Müslim, Müsâfirîn 96)

İki rekât sünnet böyle hayırlı olursa, var gerisini sen düşün ey nefsim…”

Sizler üstüne koyup tefekküre devam edin. En az on dakika bu mesele üzerine düşünün. Çünkü mesele sadece okumak değildir. Asıl mesele, hakikatin boyasıyla boyanmak ve hakikati ruhta meleke hâline getirmektir. Bunun da tek bir yolu vardır; o da hakikat üzerinde tefekkür etmektir. Yani illa tefekkür, illa tefekkür…

Şunu da hatırlatayım: Beş vakit namaz kendisine kolay gelen ve nefsinin dahi buna ilişmediği kardeşlerim, bu tefekkürü muvaffak olamadığı ibadetler için yapsınlar. Mesela kılamadığı teheccüd namazı, evvâbin namazı; tutamadığı pazartesi ve perşembe oruçları gibi…

Metne devam edelim:

Hâlbuki namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır. Hem cisme de o kadar ağır bir iş değildir. (4. Söz)

Namazda gerçekten de ruhun, kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır. Bu rahattan dolayı, mümin sıkıldığında hemen namaza koşar ve sıkıntılarından teneffüs eder. Bu manayı Üstadımız Üçüncü Söz’de şöyle beyan ediyor:

“İbadetin çendan zahirî bir ağırlığı var. Fakat manasında öyle bir rahatlık ve hafiflik var ki tarif edilmez. Çünkü âbid namazında der: “Eşhedü en lâ ilâhe illâllah.” Yani “Hâlık ve Rezzak Ondan başka yoktur. Zarar ve menfaat Onun elindedir. O hem hakîmdir, abes iş yapmaz. Hem rahîmdir, ihsanı, merhameti çoktur.” diye itikad ettiğinden, her şeyde bir hazine-i rahmet kapısını bulur, dua ile çalar. Hem her şeyi kendi Rabbisinin emrine musahhar görür. Rabbisine iltica eder, tevekkül ile istinad edip her musibete karşı tahassun eder. İmanı ona bir emniyet-i tâmme verir.” (3. Söz)

(Çendan: Her ne kadar / Hâlık: Yaratıcı / Rezzak: Rızık veren / Hakîm: Hikmet sahibi / Musahhar: İtaat ettirilmiş, boyun eğdirilmiş / Tahassun: Sığınma / Emniyet-i tâmme: Tam bir güven)

Namazın ruha, kalbe ve akla verdiği rahat için 24. Mektup’un şu bölümünü de mütalaa etmemiz faydalı olacaktır.

“Duanın en güzel, en latif, en leziz, en hazır meyvesi, neticesi şudur ki: Dua eden adam bilir ki: Birisi var ki onun sesini dinler, derdine derman yetiştirir, ona merhamet eder. Onun kudret eli her şeye yetişir. Bu büyük dünya hanında o yalnız değil; bir kerim zat var, ona bakar, ünsiyet verir. Hem onun hadsiz ihtiyacatını yerine getirebilir ve onun hadsiz düşmanlarını defedebilir bir zatın huzurunda kendini tasavvur ederek bir ferah, bir inşirah duyup, dünya kadar ağır bir yükü üzerinden atıp  اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ  der.” (24. Mektup)

(Ünsiyet: Dostluk, yakınlık / İhtiyacat: İhtiyaçlar / İnşirah: Ferahlık)

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin