7. Teberrük hakkında hadis-i şerifler ve sahabe uygulamaları
Eserimizin bu bölümüne kadar teberrükü ayet-i kerimelerle ispat ettik. Bu derste ise teberrükü hadis-i şeriflerle ispat edeceğiz. Allahu Teâlâ okuyacağımız hadis-i şeriflerden istifadeyi nasip etsin. Bu hadisleri teberrükü inkâr edenlere bir deva yapsın.
PEYGAMBERİMİZ (A.S.M.)’IN MÜBAREK SAÇIYLA TEBERRÜK
Cafer İbni Abdillah (r.a.)’ın babasından rivayetine göre, Yermük günü Halid b. Velid Hazretleri takkesini kaybedince, “Onu arayın.” buyurdu. İnsanlar onu ne kadar aradılarsa da bulamadılar. Sonra Halid b. Velid Hazretleri “Tekrar arayın.” buyurdu. Takke sonra bulunduğunda onun eski bir takke olduğu görülünce Halid b. Velid şöyle dedi:
— Bir kere Resulullah (a.s.m.) umre yaptığında başını tıraş edince insanlar onun saçlarını almaya yarıştılar. Ben hepsini geçerek alın saçını aldım ve bu takkenin içine yerleştirdim. Bu takke ile hangi muharebeye katıldıysam mutlaka (o mübarek saçın bereketiyle) yardım olunmakla rızıklandırıldım. (Taberânî, Mu’cemu’l-Kebir, No: 3804, 4/104; Hakîm, Müstedrek, No: 52299, 3/338; İbni Hacer, El-Metâlibu’l-Âliye, No: 4044, 4/90; Ebû Ya’lâ, Müsned, No: 7183, 13/139)
İmam Aynî’nin beyanına göre, Halid b. Velid’in takkesini çok aratmasına karşı sahabe-i kiramdan vaki olan itiraz üzerine Halid b. Velid şöyle dedi:
— Ben bu takkenin değerinden sebep yapmadım. Lakin ben onun müşriklerin eline düşmesini istemedim. Çünkü onda Resulullah’ın kıllarından bir miktar vardı. (Aynî, Umtedü’l-Kârî, 3/37)
PEYGAMBERİMİZ (A.S.M.)’IN VEFATINDAN SONRA MÜBAREK TÜYLERİYLE TEBERRÜK
Osman İbni Abdillah İbni Mevheb (r.a.) şöyle anlatıyor:
— Ehlim beni Resulullah’ın ailesi Ümmü Seleme’ye bir gümüş bardak içindeki su sebebiyle yolladı. O bardak içinde Resulullah’ın saçları vardı. İnsanlardan birine nazar veya herhangi bir hastalık isabet ettiği zaman Ümmü Seleme validemize kabını gönderirdi. Ben de gidişimde Ümmü Seleme’nin yanında küçük bir kaba rastladım ki içinde Resulullah’a ait bir takım kırmızı saçlar gördüm. (Buhârî, Libas: 64, No: 5557, 5/2210)
İmam Aynî bu hadiseyi şöyle açıklar:
— Ümmü Seleme’nin yanında deve çanına benzeyen küçük bir kap içinde Resulullah’ın saçlarından bir miktar kırmızı saç vardı. (Peygamberimizin saçlarının rengi kırmızı değildi. Bu saçlar kına ile boyanmış bir zamanda kesilen saçları olabilir.) İnsanlar hastalandıkları zaman bunlarla teberrük eder yani bereketiyle şifa ister ve o saçları alıp bir su kabına koyarak içinde saç bulunan suyu içer, böylece şifa bulurlardı. Ravi Osman’ın ailesi de o saçlardan bir miktar almış ve onu gümüş bir kap içine koyarak içinde bulunan suyu şifa niyetine içip şifa bulmuşlardır. Sonra Osman’ı bu kap ile Ümmü Seleme validemize göndermişler. Ümmü Seleme validemiz de kabı almış onu cülcül (deve çanına benzeyen bir kap) içine koymuş; ravi Osman da onun içinde kırmızı saçları görmüştür. (Aynî, Umtedü’l-Kârî, 22/49; Kastallânî, İrşâdü’s-Sâri, 8/465)
PEYGAMBERİMİZ (A.S.M.)’IN SAÇLARINI İNSANLARA DAĞITMASI
Enes b. Malik Hazretlerinden rivayet edildiğine göre, Resulullah (a.s.m.) Mina’ya vardığında cemreye (büyük şeytana) gelip taşladıktan sonra Mina’daki menziline geldi ve kurban kestikten sonra berbere, “Al.” diyerek önce sağ tarafına sonra sol tarafına işaret buyurdu. Sonra saçlarını insanlara vermeğe başladı. (Müslim, Hac: 56, No: 1305, 2/947; Ahmed İbni Hanbel, Müsned, No: 12093, 4/223; Beyhakî, Sünen-i Kübra, No: 9400, 5/168)
Enes b. Malik Hazretlerinden şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (a.s.m.) cemreyi taşladığında kurbanı kesip tıraş olduğu vakit başının sağ tarafını berbere uzattı. O da onu tıraş etti. Sonra ensardan Ebû Talha’yı çağırarak bu saçları ona verdi. Sonra başının sol tarafını da berbere uzatarak “Tıraş et.” dedi. Berber o tarafı da tıraş edince Resulullah (a.s.m.) bu saçları da Ebû Talha’ya vererek, “Bunları insanlar arasında taksim et.” buyurdu. (Müslim, Hac: 56, No: 1305/326, 2/948; Tırmizî, Hac: 73, No: 912, 3/255; Ebû Dâvûd, Menâsik: 78, No: 1981, 1/606; Humeydî, Müsned, No: 1220, 2/512)
Hafs İbni Gıyas Hazretlerinden rivayet edildiğine göre, berber, Resulullah (a.s.m.)’ın mübarek başının sağ tarafından başlayarak saçları birer ikişer kıl olmak üzere halk arasında dağıttı. (Müslim, Hac: 56, No: 1305/324, 2/947)
İNSANLARIN PEYGAMBERİMİZ (A.S.M.)’IN SAÇLARINI ALMAK İÇİN YARIŞMALARI
Hazreti Enes (r.a.) şöyle buyurmuştur: Resulullah (a.s.m.) Mina’da başını tıraş edince başının sağ tarafındaki saçları eline aldı. Tıraş bitince onları bana uzatarak, “Ey Enes, bunları al, Ümmü Süleym’e (annene) götür.” buyurdu. İnsanlar Resulullah (a.s.m.)’ın anneme verdiği bu özelliği görünce, Resulullah (a.s.m.)’ın saçının kalan kısmını almak için yarışa girerek herkes bir parçayı almaya çalıştı.
Bu hadis-i şerifi Hazreti Enes’ten rivayet eden Muhammed İbni Sîrîn (r.a.) şöyle anlatıyor: Ben bu hadis-i şerifi Abîdetü’s-Selmânî’ye anlattığımda o şöyle buyurdu: Benim yanımda o kıllardan bir tanenin bulunması, elbette bana yerin üstünde ve içinde bulunan her sarı ve beyazdan (bütün kıymetli eşya ve madenlere sahip olmamdan) daha sevgilidir. (Ahmed İbni Hanbel, Müsned, No: 13686, 4/509; Beyhakî, Sünen-i Kübra, Salat: 523, No: 4223, 2/599)
İbni Sîrîn Hazretlerinin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Bir kere ben Abîde (r.a.)’a: “Yanımızda Resulullah’ın saçından bir miktar bulunmaktadır ki biz onu Enes (r.a.) tarafından elde etmiştik.” dedim. Bunun üzerine Abîde (r.a.) şöyle dedi: Benim yanımda Resulullah’tan bir tek saç telinin bulunması muhakkak bana dünyadan ve dünyadaki şeylerden daha sevimlidir. (Buhârî, Vudu: 32, No: 168, 1/75)
Hadiste bahsi geçen Abîde Hazretleri tâbiînin büyüklerinden olup, Peygamberimiz (a.s.m.)’ın vefatından iki sene önce İslam ile şereflenmiş fakat onu görmemiştir.
PEYGAMBERİMİZ (A.S.M.)’IN, ABDEST SUYUNUN ARTIĞININ KORUNMASINI İSTEMESİ
Talk b. Ali (r.a.) şöyle anlatıyor: Bir cemaat hâlinde Resulullah’a gelip biat ettik ve onunla beraber namaz kıldık. Sonra kendisine, memleketimizde kendimize ait bir kilisemiz olduğunu haber verdik ve bize abdest suyunun artığını vermesini istedik. Bunun üzerine Resulullah (a.s.m.) bir su isteyerek abdest aldı ve ağzını çalkalayıp abdest suyunu bir su kabına döktü. Sonra da bize emrederek: “Yola çıkın. Memleketinize geldiğinizde kilisenizi yıkın, yerine bu suyu serpin ve orayı mescid edinin.” buyurdu.
Bunun üzerine biz: “Şüphesiz ki şehir uzaktır, sıcak da şiddetlidir, bu su kuruyabilir.” deyince, Resulullah (a.s.m.) şöyle buyurdu: “Suya ilave edin. Çünkü benim abdest suyum, eklenen suyun ancak temizliğini artırır.”
Biz yola çıkarak şehrimize geldik. Kilisemizi bozarak yerine o mübarek suyu serptik ve o mekânı mescid yaparak ezan okuduk. Rahip, Tay kabilesinden bir adamdı. Ezanı duyar duymaz, “Hak bir davettir.” dedi. Sonra bizim vadilerimizden birine yönelip gitti. Biz sonra onu göremedik. (Nesâî, Mesâcid: 11, No: 700, 2/369; Hatîb-i Tebrizî, Mişkâtü’l-Mesâbih, Salat: 7, No: 716, 1/228; İbni Hibban, No: 1120, 2/224; Taberânî, Mucemu’l-Kebir, No: 8241, 8/332; Ahmed İbni Hanbel, Müsned, No: 16293, 5/494; İbni Sa’d, Tabakat, 5/552; Ebû Nuaym el-İsfahânî, No: 47, 1/90; İbni Ebî Şeybe, Musannaf, Salat: 304, No:10, 1/528)
Şüphesiz bu hadis-i şerif, sahabelerin kalbinde yerleşmiş olan kuvvetli bir sırrı beyan etmektedir. Şöyle ki:
Hadiste bahsi geçen sahabeler, Medine-i Münevvere sularla dolu iken, hatta kendi memleketlerinde su bol iken, özellikle Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’ın abdest suyunu istemişlerdir. Bu, o suyun bereketinden dolayıdır.
— Yoksa az bir suyu, uzak bir yola, o sıcakta taşımanın ve şehirden şehre taşıma sıkıntısına katlanmalarının ne manası olabilir?
Ayrıca onların “Bu su yolda kurur.” sözlerine karşı, Resulullah (a.s.m.)’ın “Ona su ilave edin.” buyurması, onların bu yaptıklarından razı olduğunu, bu hareketlerini tasvip ettiğini ve suya sirayet eden bereketin daim kalacağını ortaya koymaktadır.
İbni Hacer Hazretlerinin beyanına göre, bu hadis-i şerif, Resulullah (a.s.m.)’ın eserleriyle teberrükte bulunmanın ve o eserleri şehirlere taşımanın cevazına delildir. Ayrıca Resulullah’ın bedenine değen şeyin ebediyen değişmeyeceğine; Resulullah’ın kıymetli uzuvlarına değmesi sebebiyle elde ettiği kemal üzere kalacağına ve ona değen her şeyin bereket kazanacağına işaret etmektedir.
PEYGAMBERİMİZ (A.S.M.)’IN TERİ İLE TEBERRÜK
Hazreti Enes (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre, annesi Ümmü Süleym, Resulullah (a.s.m.) için deri bir yaygı yayar; Resulullah (a.s.m.) da onun yanında o yaygı üzerinde kaylûle yapardı. Resulullah (a.s.m.) uyuduğunda çok terlerdi. Ümmü Süleym, Resulullah (a.s.m.)’ın terinden ve tüyünden alarak bir kavanozda toplar, sonra onu bir kokunun içinde cemederdi. Enes b. Malik Hazretleri vefat edeceği zaman, cenazesine sürülecek olan kokunun içerisine ondan katılmasını vasiyet etti ve böylece yapıldı. (Buhârî, İsti’zan: 41, No: 5925, 5/2316; Müslim, Fezail: 22, No: 2332, 4/1816; Ahmed İbni Hanbel, Müsned, No: 27187, 10/319)
Ümmü Süleym, hadis-i şerifin ravisi olan Hazreti Enes’in annesidir. Aynı zamanda Resulullah (a.s.m.)’ın mahrem akrabasından süt teyzesidir. Böyle olduğu için, Resulullah (a.s.m.) onun evine girerek yanında istirahat ederdi.
İşte bu hadis-i şerif, Resulullah (a.s.m.)’ın eserleriyle teberrükte bulunmanın caiz olduğuna delalet etmektedir.
Diğer bir rivayette, Ümmü Süleym’in Resulullah (a.s.m.)’ın teri ile teberrükte bulunduğunu bizzat Resulullah’ın görüp tasvip ettiği zikredilmektedir. Nitekim Enes b. Malik Hazretleri şöyle buyurmuştur: Resulullah (a.s.m.) Ümmü Süleym’in evine girer ve o yokken yatağında uyurdu. Bir gün gelerek onun yatağında uyudu. Ümmü Süleym’e: “Peygamber senin evinde; yatağının üzerinde uyudu.” denildiğinde, Ümmü Süleym hemen geldi. Resulullah terlemiş ve teri yatağın üzerindeki deri parçasında toplanmıştı. Ümmü Süleym derhal çantasını açarak bu teri kurulamaya ve onu kavanoza sıkmaya başladı. O sırada Resulullah (a.s.m.) uyanıp: “Ey Ümmü Süleym, ne yapıyorsun?” diye sordu. O: “Ya Resulullah, çocuklarımız için bunun bereketini umuyoruz.” dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s.m.): “İsabet ettin.” buyurdu. (Müslim, Fezâil: 22, No: 2331/84, 4/1815)
Diğer bir rivayette de Ümmü Süleym bu soruya: “Bu senin terindir, onu kokumuza katıyoruz. O, kokuların en güzellerindendir.” diye cevap verdi. (Müslim, Fezâil: 22, No: 2331/84, 4/1815)
Bütün bu sahih rivayetlerden anlaşıldığına göre, Resulullah (a.s.m.) Ümmü Süleym’in ne yaptığını görmüş ve bunu uygun bulmuştur.
Ümmü Süleym’in Resulullah (a.s.m.)’ın terini, bir rivayette kokusu için, diğer rivayette ise bereket için toplaması arasında bir çelişki yoktur. Zira bu sözler Ümmü Süleym’in bu işi iki maksatla da yaptığını göstermektedir. (İbni Hacer, Fethu’l-Bari, 11/74)
PEYGAMBERİMİZ (A.S.M.)’IN MÜBAREK CİLDİNE DEĞMEKLE TEBERRÜK
Ensâr-ı kiramdan biri olan Üseyd İbni Huzayr (r.a.) bir keresinde bir cemaatle konuşup onları güldürürken Peygamberimiz (a.s.m.) onun böğrüne bir ağaç parçasıyla vurdu. Bunun üzerine o: “Bana kendini kısas ettir.” dedi. Peygamberimiz de: “Kısas hakkını al.” buyurdu. Bunun üzerine Hazreti Üseyd: “Senin üzerinde gömlek var, benim üzerimde ise gömlek yoktu.” dedi. O zaman Resulullah (a.s.m.) gömleğini kaldırınca Hazreti Üseyd hemen Resulullah’ı kucaklayıp böğrünü öpmeye başladı ve “Ben ancak bunu istiyordum ya Resulullah.” dedi. (Ebû Dâvûd, Edep: 160, No: 5224, 2/778; Hakîm, Müstedrek, No: 5262, 3/327; Beyhakî, Sünen-i Kübra, Cirah: 25, No: 16021, 8/87; Taberânî, Mu’cemu’l-Kebir, No: 556, 1/205)
Başka bir hadis-i şerifte, Vâsi İbni Habban’ın, kavminin şeyhlerinden rivayet ettiğine göre, Resulullah (a.s.m.) Bedir günü ashabının saflarını düzeltirken elinde bulunan bir okla cemaati düzeltiyordu. O sırada saftan öne çıkmış olan Benî Adiyy İbni Neccar’ın yeminlisi Sevvad İbni Gâziye’nin karnına okla vurdu ve “Ey Sevvad, düzgün dur.” buyurdu. Bunun üzerine o: “Ya Resulullah, beni acıttın, muhakkak ki Allah seni hak ve adaletle göndermiştir, o hâlde bana kısas izni ver.” dedi. Resulullah (a.s.m.) karnını açarak “Kısas yap.” buyurdu. Hazreti Sevvad hemen Resulullah’ı kucaklayıp karnını öptü. Bunun üzerine Resulullah (a.s.m.): “Ey Sevvad, bunu neden yaptın?” diye sordu. O: “Ya Resulullah, gördüğün hadise vuku buldu. Ben de seninle olan en son buluşmam, cildimin senin cildine değmesi olsun istedim.” dedi. Bunu duyan Resulullah (a.s.m.) ona dua etti. (İbni Hişam, es-Siretü’n-Nebeviyye, 2/202; İbni Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 3/307)
Başka bir hadis-i şerifte, Enes bin Malik Hazretlerinden rivayet edildiğine göre, çöl ehlinden Zahir isimli bir adam Resulullah (a.s.m.)’a çölden bir takım hediyeler (otlardan, kokulu bitkilerden, devalardan) getirirdi. Yola çıkmak istediğinde de Resulullah (a.s.m.) ona şehirde bulunan eşyadan yol hazırlığı verirdi. Bu hususta Resulullah (a.s.m.): “Şüphesiz ki Zahir bizim badiyemiz, biz ise onun hazırlarıyız.” (Yani o bizim çöldeki ihtiyaçlarımızı, biz ise onun şehirdeki ihtiyaçlarını görmekteyiz.) derdi ve onu çok severdi. O, yüzü çirkin olan bir zattı. Bir gün eşyasını satarken Resulullah (a.s.m.) o görmediği hâlde onu kucaklayınca, o: “Sal beni, bu kim?” dedi. Sonra dönüp baktığında Resulullah’ı görünce, sırtının Resulullah’ın göğsüne yapışan kısmını (bereket umuduyla) Resulullah’a dokundurmak istediğinden geri çekmedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s.m.): “Bu köleyi kim satın alacak?” deyince, o: “Ya Resulallah, o zaman beni ucuz bulursun.” dedi. Resulullah (a.s.m.) da “Lakin Allah indinde sen ucuz değilsin.” buyurdu. (Ahmed İbni Hanbel, Müsned, No: 12648, 4/323; Tirmizî, Şemâil, No: 231; Ebû Ya’la, Müsned, No: 3456, 6/174; Beyhakî, Sünen-i Kübra, Şehadet: 82, No: 21172, 10/419)
Günümüzde Resulullah (a.s.m.)’ın sakal-ı şerifini, hırka-i şerifini ve kabr-i şerifini ziyaret edenleri müşrik sayanlar, bu sahih rivayetlerde geçen sahabelerin yaptıklarını görseler acep ne derlerdi?
— Acaba haklarında “yol gösteren yıldızlar” buyrulan bu zatlara uyanlar mı hidayet üzeredir yoksa onlara müşrik diyen bir kısım zavallılar mı hidayet üzeredir?
PEYGAMBERİMİZ (A.S.M.)’IN NAMAZ KILDIĞI YERLE TEBERRÜK
Şerefü’r-Ravha, Medine-i Münevvere’ye iki konak mesafede bir yerdir. Buranın fazileti hakkında Ebû Hureyre Hazretleri tarafından rivayet edilen bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuştur: Burası cennet vadilerinden bir vadidir. Bu vadide benden evvel yetmiş peygamber namaz kılmıştır. İmran oğlu Musa da İsrailoğulları’ndan yetmiş bin kişi ile hac veya umreye niyet etmiş olarak buraya uğramıştır. (Aynî, Umdetu’l-Kârî, 4/269; İbni Şebbe, Tarihi’l-Medineti’l-Münevvere, 1/80; Vefâü’l-Vefa, 2/167-168)
Diğer bir rivayette, sahabenin büyük fakihi olan Abdullah İbni Ömer Hazretlerinin yolda giderken öğle namazını kılmayıp o mekâna varınca kıldığı, sabah namazının vakti girmeden veya seherin sonunda oraya uğradığında bekleyip sabah namazını orada kıldığı nakledilmektedir.
Musa İbni Ukbe şöyle anlatmaktadır: Abdullah İbni Ömer’in oğlu Salim’in bir takım mekânları araştırıp oralarda namaz kıldığını gördüm. O da babası Abdullah İbni Ömer’in bu mekânlarda namaz kılmayı âdet hâline getirdiğini ve Resulullah (a.s.m.)’ı o mekânlarda namaz kılarken gördüğünü naklederdi. (Buhârî, Mesâcid: 55, No: 469, 1/183)
Sahabe-i kiramın dört büyük fakihinden biri olan Abdullah İbni Ömer’in ve oğlu Salim’in, Resulullah (a.s.m.)’ın namaz kıldığı mekânları bu derece arayıp oralarda namaz kılmaya özen göstermesi teberrükün caiz olduğundan başka neyle izah edilebilir?
Mahmud İbni’r-Rebî el-Ensari şöyle anlatıyor: Resulullah (a.s.m.)’ın ashabından ve aynı zamanda Bedir’de bulunan ensardan olan Itban İbni Malik (r.a.) bir kere Resulullah (a.s.m.)’a gelerek şöyle dedi: Ya Resulallah, gözümü beğenmiyorum (yani gözüm zayıfladı). Ben kavmime namaz kıldırmaktayım. Yağmurlar yağınca benimle onlar arasındaki vadide seller akıyor. O zaman ben onların mescidine gidip kendilerine namaz kıldırmaya imkân bulamıyorum. Ya Resulallah, istedim ki sen bana gelesin, evimde namaz kılasın da ben o yeri namazgâh edineyim.
Onun bu sözü üzerine Resulullah (a.s.m.) ona: “İnşallah yaparım.” dedi.
Itban İbni Malik şöyle devam ediyor: Ertesi gün Resulullah (a.s.m.) Hazreti Ebû Bekir ile beraber gün yükseldiği vakit bana geldiler. Resulullah (a.s.m.) eve girmek için izin istedi. Ben de izin verdim. Eve girdiğinde oturmadı. Sonra: “Evinin neresinde namaz kılmamı istersin?” buyurdu. Ben evin bir tarafını ona gösterdim. Resulullah (a.s.m.) namaza durmak için tekbir aldı. Biz de durup saf olduk. İki rekât kıldıktan sonra selam verdi. (Buhârî, Mesâcid: 14, No: 415, 1/164; Müslim, İman: 10, No: 33, 1/61; İbni Mâce, Mesâcid: 8, No: 754, 1/249; Nesâî, İkâmet: 46, No: 843, 2/440; Ebû Dâvûd, et-Tıyalesi, No: 1241)
İmam-ı Aynî, İmam Nevevî ve İmam Kastallânî Hazretleri bu hadisten şu hükümleri çıkarmışlardır:
1. Salihlerin eserleriyle teberrük caizdir.
2. Onların namaz kıldığı yerlerde namaz kılmak güzeldir.
3. Onlardan bir şeyi bereketli kılmalarını istemek caizdir.
PEYGAMBERİMİZ (A.S.M.)’IN MÜBAREK AĞZININ DEĞDİĞİ YERLE TEBERRÜK
Abdurrahman İbni Ebî Amre (r.a.) (Kebşetü’l-Ensariyye denen) ninesinden rivayet etmiştir ki: Bir defa Resulullah (a.s.m.) onun evine girip, yanında asılı bulunan su tulumundan ayakta su içti. Kebşe (r.a.) da Resulullah (a.s.m.)’ın mübarek ağzının dokunduğu tulumun ağzını bereketini umarak kesti (sakladı). (İbni Mâce, Eşribe: 21, No: 3423, 2/1132, Tirmizî, Eşribe: 18, No: 1892, 4/306, Humeydî, Müsned, No: 354, 1/172, Taberânî, Mu’cemu’l-Kebir, No: 8, 25/15)
Yine Enes b. Malik (r.a.)’dan, Ümmü Süleym (r.a.)’nın Resulullah (a.s.m.)’ın içtiği kırbanın ağzını evinde bereket için sakladığı rivayet edilmiştir. (Ahmed İbni Hanbel, Müsned, No: 12189, 4/238)
Bu hadis-i şerifler sahih senetlerle sabittir ve en sağlam kaynaklarda kaydedilmiştir. Burada sorulması gereken soru şudur:
— Sahabe-i kiramın, Resulullah (a.s.m.)’ın eserlerini korumalarının gayesi neydi?
— Sadece bir hatıra mıydı?
— Yoksa müzeye koymak için mi sakladılar?
— Eğer öyleyse, kendilerine bir bela ve hastalık geldiğinde Allahu Teâlâ’ya yalvarırken niçin onlarla Allah’a yöneliyorlardı?
Sahabe-i kiramın bu eşyaları saklamada tek bir gayesi vardı, o da bu eşyayla teberrüktü.
PEYGAMBERİMİZ (A.S.M.)’A DOKUNAN ELİ ÖPMEKLE TEBERRÜK
Yahya b. Hâris ez-Zimari (r.a.) şöyle rivayet etti: Bir kere Vâsile İbni Eska ile karşılaştığımda ona: “Sen bu elinle Resulullah (a.s.m.)’a biat ettin değil mi?” diye sordum. O “Evet.” deyince, ben: “Ver elini öpeyim.” dedim. O elini verdi, ben de öptüm. (Taberânî, Mu’cemu’l-Kebir, No: 226, 22/94, Heysemî, Mecmeu’z-Zevaid, No: 12798, 8/84)
Yine Abdurrahman İbni Rezin (r.a.) şöyle anlatıyor: Bir kere Rebeze (denen yere) uğradığımızda bize: “Burada Seleme İbni Ekva var.” denildi. Hemen varıp ona selam verdik. O ellerini çıkartıp (göstererek): “Ben bu ellerle Allah’ın Resulüne biat ettim.” dedi ve deve eli gibi olan iri ve büyük ellerini çıkarttı (uzattı). Biz de kalkıp onları öptük. (Buhârî, Edeb-i Müfred, Bab: 445, No: 1002, Sh. 264)
Yine İbni Cüd’ân (r.a.) şöyle anlatıyor: Bir kere Sabit (r.a.) Hazreti Enes’e: “Elinle Resulullah (a.s.m.)’a dokundun değil mi?” dedi. Onun “Evet.” demesi üzerine onun elini öptü. (Buhârî, Edeb-i Müfred, Bab: 445, No: 1003, Sh. 264)
PEYGAMBERİMİZ (A.S.M.)’IN CÜBBESİYLE TEBERRÜK
Hazreti Ebû Bekir (r.a.)’ın kızı Esma (r.a.) Kisra’ya mensup (Acem hükümdarlarının giydiği), ipekten yaması bulunan, kenarları diba (kalın kıymetli ipek) ile geçilmiş taylasanlar (iki parmak genişliğinde ipekten uzun şeritleri) olan cübbesini çıkarıp (göstererek) şöyle dedi: İşte bu, Resulullah (a.s.m.)’ın cübbesidir. Bu cübbe vefatına kadar Hazreti Aişe’nin yanında idi. O vefat edince ben aldım. Resulullah (a.s.m.) onu giyerdi. Biz de onu hastalar için yıkıyoruz (suyunu onlara içiriyoruz). Onunla şifa talep ediliyor. (Müslim, Libas ve Ziynet: 2, No: 2069, 3/1641)
İmam Nevevî Hazretlerinin beyanına göre, bu hadis-i şerif, salihlerin eserleriyle teberrükte bulunmanın müstehab olduğuna delalet etmektedir. (Sahih-i Müslim, Şerhü’n-Nevevî, 14/44)
PEYGAMBERİMİZ (A.S.M.)’IN ELİNİN DEĞDİĞİ YERLE TEBERRÜK
Safiyye binti Meczee (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre, Ebû Mahzûre’nin başının ön tarafında perçemi vardı ki oturduğu zaman onu saldığında yere değerdi. Bir kere ona: “Bu saçı kesmeyecek misin?” denildiğinde, o: “Resulullah (a.s.m.) eliyle bu saçıma değdiği için ölünceye kadar onu kesecek değilim.” dedi ve ölünceye kadar onu kesmedi. (Taberânî, Mu’cemu’l-Kebir, No: 6746, 7/176, 177; Ebû Dâvûd, Salat: 28, No: 501, 1/191; Ahmed İbni Hanbel, Müsned, No: 15376, 5/242)
PEYGAMBERİMİZ (A.S.M.)’IN BARDAĞI VE NAMAZ KILDIĞI YERLE TEBERRÜK
Ebû Bürde (r.a.) şöyle anlatıyor: Bir kere Medine-i Münevvere’ye geldiğimde Abdullah İbni Selam beni karşılayarak bana: “Haydi benimle beraber evime yürü de sana Resulullah (a.s.m.)’ın içtiği bardaktan içireyim, hem de Resulullah’ın namaz kıldığı yerde kılarsın.” dedi. Ben onunla beraber gittiğimde bana sevik (arpa ve buğday unundan yapılan çorba) içirdi ve hurma yedirdi. Resulullah (a.s.m.)’ın namaz kıldığı yerde de namaz kıldım. (Buhârî, El-İ’tisam bi’l-Kitabi ves-Sünne: 16, No: 6910, 6/2673)
Burada şu soruyu soralım:
— Abdullah İbni Selam Hazretleri niçin Ebû Bürde’yi evine çağırıyor?
Peygamberimizin su içtiği kaptan su içirmek ve namaz kıldığı yerde namaz kıldırmak için!
— Eğer teberrük caiz olmasaydı Abdullah İbni Selam Hazretleri bu davette bulunur muydu?
— Yine teberrük caiz olmasaydı Ebû Bürde Hazretleri bu davete icabet eder miydi?
Elbette etmez ve şöyle derdi: Teberrük caiz değildir ve şirktir. Ben seninle gelmem…
Lakin böyle dememiş ve davete icabet etmiştir. İşte bu davet ve icabet teberrükün caiz olduğuna açık bir delildir.
PEYGAMBERİMİZ (A.S.M.)’IN MİNBERİYLE TEBERRÜK
İbrahim İbni Abdirrahman İbni Abdilkârî (r.a.)’ın beyanına göre, Abdullah İbni Ömer Hazretleri Resulullah (a.s.m.)’ın minberinde oturduğu yere elini koyar ve sonra yüzüne sürerdi.
İbni Kuseyd ve Utbî’den rivayet edildiğine göre, Mescid-i Nebevi tenhalaştığında Resulullah (a.s.m.)’ın ashabı, minberin kabr-i şerif tarafındaki Rummane’ye (Resulullah’ın sağ eliyle tuttuğu topuza) sağ elleriyle dokunup teberrükte bulunurlar, sonra kıbleye yönelip bu vesile ile Allahu Teâlâ’ya yalvarırlardı. (Kâdî İyâz, Eş-Şifa bi ta’rif-i Hukuki’l-Mustafa, 2/86, İbni Sa’d, Tabakat, 1/254)
Bu gibi teberrüklere şirk diye karşı çıkan Vehhâbî fırkasının en büyük imamı olan İbni Teymiye bile bu hususta doğru bir nakil yaparak, İmam Ahmed İbni Hanbel’in, Resulullah (a.s.m.)’ın minberine el sürmeye ruhsat verdiğini; İbni Ömer, Saîd İbni Müseyyeb ve Yahya İbni Saîd gibi Medine’nin en büyük fakihlerinin bunu yaptığını zikretmiştir. (İbni Teymiye, İktizâu’s Sıratı’l-Müstakim, 367)
Bütün bu hadis-i şeriflerden anlaşılan şudur ki: Resulullah (a.s.m.)’ın kendisiyle, eserleriyle ve ona ait herhangi bir şeyle teberrükte bulunmak beğenilen ve uygun görülen bir yoldur.
PEYGAMBERİMİZ (A.S.M.)’İN KABR-İ ŞERİFİ İLE TEBERRÜK
Amr İbni Meymun el-Evdi (r.a.) şöyle anlatıyor: Ben (mihrapta yaralandıktan sonra ölüm döşeğinde olan) Hazreti Ömer’i gördüm. (Oğluna hitaben) şöyle diyordu: Ya Abdellah İbni Ömer! Müminlerin annesi Aişe’ye git. “Ömer İbni Hattab sana selam söylüyor.” de. Sonra ondan benim iki arkadaşımla (Resulullah (a.s.m.) ve Hazreti Ebû Bekir ile) gömülmemi iste.
Abdullah İbni Ömer babasının bu teklifini Hazreti Aişe’ye ulaştırınca o şöyle dedi: Ben o mekânı kendim için istiyordum ama bugün onu kendime tercih edeceğim.
İbni Ömer dönünce Hazreti Ömer ona: “Yanındaki (haber) nedir?” diye sordu. O: “Ya Emire’l-Mü’minîn! Aişe sana izin verdi.” deyince Hazreti Ömer şöyle buyurdu: “Hiçbir şey bana o yatacak yerden daha önemli değildi.” (Buhârî, Cenâiz: 94, No: 1328, 1/469)
İbni Hacer’in beyanına göre, bu rivayet, salihlerin üzerine yağacak rahmeti ve onları ziyaret eden hayır ehlinin duasını umut ederek onlarla kabir komşusu olmaya düşkünlüğün faziletine delalet etmektedir.
Muhammed İbni Ahmed Ez-Zehebi Hazretleri şöyle buyurmuştur: İbni Ömer’in Resulullah (a.s.m.)’ın kabrine el sürmeyi mekruh saydığı rivayet edilmekteyse de İbni Ömer bunu saygısızlık olarak kabul ettiğinden kerih görmüştür. Yoksa Ahmed İbni Hanbel’e, kabr-i nebeviye dokunmak ve öpmek hakkında sorulduğunda bunda bir beis görmemiştir. Nitekim oğlu Abdullah İbni Ahmed onun bu görüşünü rivayet etmiştir. Eğer burada, “Sahabeler neden böyle yapmamıştır?” denilecek olursa buna şöyle cevap verilir:
Çünkü sahabeler Resulullah (a.s.m.)’ı diri olarak görmüşler, elini öpmüşler, abdest suyunu kapışmak için az kalsın birbirlerini ezmişler ve hacc-ı ekber günü tertemiz saçlarını bölüşmüşlerdir. Biz ise böyle bir nimete nail olamadığımızdan dolayı hürmet ve saygı ile onun kabrinin üzerine atılmaktayız. Sabit-i Bennan Hazretlerinin nasıl yaptığını görmez misiniz? O: “Bu el Resulullah (a.s.m.)’ın eline değmiştir.” diyerek Enes b. Malik’in elini öper ve yüzüne sürerdi. İşte bütün bunlar bir Müslüman’ın Resulullah (a.s.m.)’a karşı aşırı muhabbetinden kaynaklanmaktadır. Zira mümin kişi Allah’ı ve Resulünü; canını, malını, oğlunu, kızını, bütün insanları hatta cenneti ve hurileri sevmesinden daha fazla sevmekle memurdur.
Yine Hafız Zehebî, Ahmed İbni Hanbel’in oğlu Abdullah’ın şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Ben babamın, Resulullah’ın saçlarından bir saçı alıp ağzına koyarak öptüğünü gördüm. Onun o saçı gözünün üzerine koyup suya daldırdığını ve o suyu içerek şifa umduğunu gördüm. Yine onun, Resulullah’ın çanağını alarak büyük su kabı içinde yıkayıp sonra içindekini içtiğini gördüm. Ayrıca onu şifa niyetiyle zemzem suyundan içip, ellerine ve yüzüne sürerken gördüm. (Zehebî, Siyer-u A’lâmi’n-Nübelâ, 11/212)
SALİHLERİN VE GEÇMİŞ PEYGAMBERLERİN ESERLERİYLE TEBERRÜK
Abullah İbni Ömer (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre, insanlar Resulullah (a.s.m.) ile birlikte Semud kavminin toprağı olan Hicr’de konakladıklarında oranın kuyularından su çekip onunla hamur yoğurdular. Bunu gören Resulullah (a.s.m.) çektikleri suyu dökmelerini, hamuru da develerine yem yapmalarını emir buyurdu. Ayrıca onlara (Hazreti Salih’in mucizesi olmak üzere kayadan çıkan) dişi devenin içtiği kuyudan su çekmelerini emretti. (Müslim, Zühd: 1, No: 2981, 4/2286)
İmam Nevevî Hazretlerinin beyanına göre, bu hadis-i şerif, zalimlerin su kuyularından kaçınıp, salihlerin kuyularından su alarak teberrükte bulunmaya teşvik etmektedir. (Nevevî, Şerh-u Müslim, 18/112)
MESCİD-İ AŞŞAR İLE TEBERRÜK
İbrahim İbni Salih İbni Dirhem (r.a.) şöyle anlatıyor: Babamın şöyle dediğini işittim: Bir kere hacca giderken içimizden biri (Hazreti Ebû Hüreyre) bize: “Yakınınızda Übülle isimli bir kasaba var mıdır?” diye sordu. Biz “Evet.” deyince o şöyle dedi: İçinizde kim benim için Mescid-i Aşşar’da iki veya dört rekât kılıp da “Bu namaz Ebû Hüreyre’nin niyetine olsun.” diyeceğine söz verir? Çünkü ben dostum Ebu’l-Kasım (a.s.m.)’ın şöyle buyurduğunu işittim: “Şüphesiz ki Allah kıyamet gününde Mescid-i Aşşar’dan öyle şehitler diriltecektir ki Bedir şehitleriyle beraber onlardan başkası kalkamayacaktır.” (Ebû Dâvûd, Melâhim: 10, No: 4308, 2/516, Buhârî, Tarih-i Kebir, No: 942, 1/293)
Büyük muhaddis Allame Şeyh Halil Ahmed es-Sehârenfuri’nin beyanına göre, bu hadis-i şerif, bedenle yapılan ibadetlerin sevaplarının başkalarına hediye edilebileceğine ve veliler ile mukarreb kulların bulunduğu yerlerin ziyaret edilip oralarla teberrükte bulunabileceğine delalet etmektedir. (Ahmed es-Sehârenfuri, Bezlu’l-Mechûd, 17/225)
İşte işittiğiniz bütün bu hadis-i şerifler ve sahabe uygulamaları teberrükün caiz olduğunu ispat etmektedir. Bu hadis-i şeriflere gözlerini kapayanlara deriz ki:
Bu hadisleri Enes bin Malik gibi, Abdullah İbni Ömer gibi, Hazreti Aişe gibi, sahabenin en ileri gelenleri nakletmiştir. Yine bu rivayetler Buhârî gibi, Müslim gibi, İbni Mâce gibi, en sahih kaynaklarda kaydedilmiştir. Hadis hafızları bu hadisler üzerinde derinlemesine tahliller yapmış ve bu hadislerin sıhhatinde ittifak etmiştir.
Bütün bunlardan sonra teberrükü hâlâ inkâr eden varsa, onun hâli, gündüzün ortasında gözünü güneşe kapayan kişinin hâli gibidir. Işığı yok edemez, sadece kendine gece yapar!.. .
Rabbimize sonsuz hamdüsena olsun, bir imani eseri daha bizlere tamamlattı. Rabbim bu derslerimizi günahlarımıza kefaret yapsın. Kur’an ve iman hizmetinden bizleri ayırmasın. Bizleri kendine kul, Habibine ümmet eylesin. Âmin
Yazar: Sinan Yılmaz